Güncelleme Tarihi:
Nihayet demli çay
Courier Journal Gazetesi'nin Haber Servisi'ndeki sessizlik çok dikkatimi çekti. Herkes sessiz çalışıyordu. Bazı telefonlarda ise zil değil ışık vardı. Neden böyle olduğunu sordum. Bayan Simsen, ‘‘İşyeri psikoloğumuz çalışma ortamında değişiklikler yaptı. Stres yaratan gürültüden uzaklaşmak için böyle bir mekan yarattık’’ dedi.
KENTUCKY'nin Lousville kenti yerel gazetesi Courier Journal'ı ziyaret ettik. Halkla ilişkiler sorumlusu Luna Simsen, tüm gazeteyi bize gezdirdi. Yanımda götürdüğüm Hürriyet Ege'yi görünce çok ilgilendi. Haber servisindeki sessizlik çok dikkatimi çekti. Kimse bir şey yapmıyormuşçasına sessiz çalışıyordu. Bazı telefonlarda ise zil değil ışık vardı. Neden böyle olduğunu sordum. Bayan Simsen, ‘‘İşyeri psikoloğumuz çalışma ortamında değişiklikler yaptı. Stres yaratan gürültüden uzaklaşmak için böyle bir mekan yarattık’’ dedi. Bizim gazetede en çok gürültü çıkaranlardan biri olduğum için utandım.
AMERİKA'da tanıştığım tek zenci olan Fotoğraf Editörü Jakson Barton, dijital teknolojiyi kullandığımızı öğrenince sevindi. ‘‘Makinalar senin mi?’’ diye sordum, ‘‘Nasıl alırım, bunlar gazetenin’’ dedi. Barton, bana bir gün sonra yayınlanacak bir fotoğrafı plotterden kopyalayıp verdi.
SONRA da tüm Kentucky'ye yayın yapan Wave - 3 Televizyonu'nun konuğu olduk. İnanılmaz teknoloji hepimizi şaşırttı. Yerel bir televizyon olduğu halde Wave - 3, dünyanın her yeriyle sürekli uydu bağlantısı ve canlı yayın olanağına sahipti.
HABER merkezi stüdyolarında tüm ekiple röportaj yapılırken dev ekrandan kendimizi izliyor, istersek kameraları kullanıp ekrandaki görüntüleri değiştirebiliyorduk. Televizyon yöneticilerinin tüm kafileyi stüdyoya sokarak kamera kullandırması ve çıkarken herkese birer anı armağanı vermesi bizde öyle pek olacak şey değil. Vernon'dan gelen Howard, bizi alarak Chicago'ya dönüş yolculuğuna başladık.
HEPİMİZİ dönüş stresi sarmıştı. Fransa'da düşen Concorde uçağı nedeniyle Amerika uçuşları yasaklanmış, üstelik United Airlines'ta pilot grevi başlamıştı. Howard, bize sürekli moral vererek 8 saat süren bir yolculukla Chicago'ya götürdü.
MİCHİGAN Gölü'nün kenarında fotoğraf çekerken başımızın üzerinde alçalan küçük uçaklar, göle inşa edilmiş küçük alana iniyordu. Güreşçilerin kazandığı kupalarla, arka planda Chicago'nun görüntüsünü alıp fotoğraf çektik. Bizi burada konuk edecek Türklerle buluşunca rahat bir nefes aldık. O gece önce demli bir Türk çayı içtik, sonra da uzun bir uyku çekerek hem o güne kadarki yorgunluğun acısını çıkardık, hem de üç gün sonra yapacağımız uzun dönüş yolculuğu için güç topladık.
CHİCAGO'nun kenti boydan boya kesen Michigan Lake Bulvarı tamamen trafiğe kapanmıştı. Yan yana 1500 basketbol sahasında 3 bin takım sokak basketbolu maçı yapıyordu. Büyük çoğunlukla zencilerin oynadığı bu maçlar, o günlerde düzenlenen turnuvada sergilenen mücadeleyi yansıtıyordu. Sonradan öğrendik ki, oynayanlar sadece basketbolsever Amerikalılarmış. Amaç basketbolu ailelere sevdirmek. Her yıl bu turnuva düzenleniyormuş. Chicago Bulls'un sevimli maskotu Eddy de herkesle fotoğraf çektirip, kulübün forma ve hatıra eşyalarının satıldığı standa davet ediyordu.
Türk yemekleri
BİZİ evinde konuk eden bilgisayar mühendisi dostlar, Ali Dalkılıç ve Galip Kuyuk Amerika'da üniversite bitirip master yapmış. İki arkadaş bilgisayar parçaları satan bir şirket kurup Amarika'da yaşamaya başlamış. Chicago'da okuyan Türk öğrencileri firmasında çalıştıran Dalkılıç, bize, Müslümanlar'a et satan bir kasaptan alışveriş ederek nefis bir et sote yaptı. Günlerce Amerikalılarla birlikte olduktan sonra Dalkılıç ve Kuyuk'la sıcak bir arkadaşlık kurduk. Onları da ilk kez tanımıştık ama Chicago'da bir Türk'e konuk olmanın keyfi başkaydı. Ama 20 günlük gezi boyunca gerçek ve özverili dostlar kazanmıştım. Şimdi tek kaygım, o dostların Türkiye'ye geldiğinde beni bekleyen büyük sınav. Teşekkürler Pendoski, teşekkürler Hovard, tesekkürler Louis, teşekkürler Mike. Onlardan geri kalmayan Ali ve Galip'e de binlerce teşekkür.
ŞAMPİYONLUK CHİCAGO'DA
Chicago'da başlayıp, İndiana, Kentucky, Ohio'ya kadar süren 20 günlük yolculuk sonrasında Chicago'ya döndük. Ama bu kez üç şampiyonluk kupasıyla, Yamanlar Koleji'nin başarılı güreşçileri üç turnuvada da şampiyon olup, görkemli kentin girişinde fotoğraf çektirdi.
Zenciler çoğunlukta
INDIANA ve Kentucky'de gözümüze tek tük zenci çarparken, Chicago'da çok sayıda zencinin yaşadığına tanık olduk. ABD eskisi gibi değildi belki ama yine de, ‘‘Zencilere ve Çikanolara (Meksikalı çingeneler) dik bakmayın, tartışmayın, size yanaşırlarsa sessizce uzaklaşın’’ uyarıları alıyorduk. Sonunda hiçbir şey olmadı, hatta zencilerden yakınlık bile gördük. Birlikte fotoğraf çektirme teklifinde bulunduğum zenci çocuk grubu samimi davrandı ama Türkiye'nin nerede olduğunu bilmiyorlardı.
Beyzbol müzesi
AMERİKALILAR kendi kahramanlarını önce yaratıyor, sonra da koruyor. Chicago'daki beyzbol sopası üreten fabrikayı gezdiğimizde, önce bizi bir sinema salonuna aldılar. Beyzbolun ünlü isimleri ve maçlardan görüntülerin yeraldığı filmde, tarihe geçen ünlü beyzbolcular da vardı. Fabrikayı emekli beyzbolcular gezdiriyor. Bir ağacın beyzbol sopası olana kadar geçirdiği tüm evrelerini tezgahların başında anlattılar. Fabrikanın önündeki 50 metrelik beyzbol sopası heykeli de Amerikalılar'ın abartılı heyecanlarını yansıtıyor gibiydi.
TÜRK YEMEKLERİ
Ali Dalkılıç ve Galip Kuyuk Amerika'da eğitimlerini tamamlayan iki bilgisayar mühendisiydi. Bizi evlerinde konuk eden Dalkılıç, değme aşçılara taş çıkartan Türk yemekleri yaptı. Üç gün, özlediğimiz tüm yemekleri yemekten kilo aldık.
BEYZBOL HEYKELİ
Louiswille'deki dünyanın en büyük beyzbol sopası önünde, kuş kadar kaldım. Beyzbol sopası üretilen fabrikada, bir kereste parçasının nasıl beyzbol sopası haline gelişinin evrelerini gördük.
BİTTİ