Güncelleme Tarihi:
Uçakla tarlaya indim
50 milyon dolarlık uçağın pilot kabininde Mike ile birlikte oturduk. Mike bana, ‘‘Haydi kaldır uçağı’’ deyince elim ayağıma dolaştı. Bir tünelden geçip uçağa bindiğimiz için Boeing 737'nin similatöründe olduğumuzu anlayamamıştım. Mike uyarınca, uçağı bir uçurdum ki, yolcuların hepsi kustu.
Amerika'da aileler ile çocuklar arasında bizde olduğu gibi uçurum yok. Çocuk güreşe düşkünse, babası ve annesi fanatik bir güreş seyircisi. Tüm olanaklar çocuk için seferber ediliyor. Uluslararası bilgi, antrenör, tesis, malzeme ve sonunda da madalya.
LOUISVILLE'e gelince, Howard bizi yeni insanlarla tanıştırdı. Amerikalı aileler yine çocukları paylaştı. Daha yeni tanışmamıza rağmen Koç Louis Rosbottom bizi arabasıyla evine götürdü ve akşam yemeğinde ne istediğimizi sordu. ‘‘Farketmez’’ desek de marketin yolunu tuttuk. Tabii, 20 kilometre yaptıktan sonra. Koç, evinin bahçesinde bütan gazlı mangalı yaktı ve eşi Shanon'le birlikte Türk konukseverliğine taş çıkartırcasına bize servis yaptı. Yemekten sonra odalarımızı gösterdiler ve küçük oğlu Daniel, ‘‘İnternet kullanmak istermisiniz?’’ deyince, Sabahattin hocayla, ‘‘Önce ben’’ diyerek resmen güreş tuttuk. (İnanmayacaksınız ama ben galibim ve internet emrimde.)
Çamaşır meselesi
LOUİS'e, ‘‘Koç, filmlerde gördüğüm çamaşırhanelere gitmek istiyorum’’ dedim. Kaşlarını çattı, ‘‘Benim evimde çamaşır makinası var. Hepsini ver Shanon yıkasın’’ dedi. Ben kabul etmedim. Çünkü orayı çok merak ediyordum. Benim ülkemdeki her lüks eşya, örneğin son model araba, villa, çim biçme makinası, garaj orada standarttı. Ama otomatik çamaşır makinası hem lüks, hem de pahalı olduğu için kimse evinde otomatik çamaşır makinası kullanmıyordu. Laundry denilen çamaşırhaneye gittik. Makinaya para atıp deterjan aldık. Otomatik makinada çamaşır yıkadım. Louis, bana gülüyor ve neden böyle yaptığımı bir türlü anlamıyordu.
TÜM ekip ertisi günü Six Flags denilen muhteşem bir lunaparka götürüldük. Altı bayrak anlamına gelen bu lunaparktan Amerika'da altı tane olduğunu öğrendik. Orada izlediğim üç boyutlu özel sinemada belki de hayatımın en heyecanlı anlarını yaşadım. Özel koltukları bilgisayarla hereket eden filmin içinde yer alıyorsunuz. Olağanüstü bir bilgisayar oyunu. Ses ve görüntü efektleriyle birlikte filmi izlerken siz de uçuyor, düşüyor ve uzay boşluğunda yürüyorsunuz. Bu çok ürkütücü yanılsamadan ancak gözlerinizi kapatırsanız kurtuluyorsunuz. İtiraf edeyim, 20 dakika içinde üç kez gözlerimi kapadım. Daha sonra bindiğimiz radarla 80 metreden düşüp, 50 metrelik çember içinde tepesi taklak döndük. Herkes çığlık atarken, birinin bağırarak dua ettiğini duydum. Sağıma baktım Sebahattin Hoca, sanki hatim indiriyordu.
AMERİKALI güreş sevdalısı Mike Ferngud, UPS kargo şirtekinin pilotuydu. Paraşüt ve planör çalışmalarımı öğrenince, ‘‘Ciddi misin, o zaman yarın kimseye söz verme’’ dedi. Sabahın kör saatinde beni almak için Louis'in evine dayandı. Amerikalılar'ın çok erken kalkıp, çok erken yattıklarını o anda öğrendim. Meğer Louis, 06.00'da kalkıp, bizi kahvaltı için 08.00'de uyandırıyormuş. Akşamları saat 21.00'de gözlerinin neden kapandığını anladım.
Boeing uçurdum
MİKE beni Jouisville hava alanına götürürken sordu, ‘‘Hiç Boeing uçağı kullandın mı?’’, ‘‘Adam çıldırdı’’ dedim kendi kendime. ‘‘Hayır, ben sadece planör kullandım. Tek motorlu uçak kullanma brövesi içinde bir kursum kaldı. Çok pahalı olduğu için gidemedim’’ dedim. ‘‘Haklısın, şu anda kullanacağın uçak Boing 737, 50 milyon dolar’’ deyince gözlerim faltaşı gibi açıldı. UPS'in çok özel bölümlerine, kimlik verip, kamera karşısında adımızı söyleyerek kabul edildik. İçeriye girince hemen üzerinde biraz önce kameraya poz verdiğim fotoğrafım olan bir kart verildi. Bir tünelden geçip uçağın içine girdik. Mike kaptan pilot koltuğunu oturdu, ben ikinci pilot. Plapları, levye'yi ve kalkışta takat veren kolu gösterdi ve, ‘‘Haydi kumanda sende’’ deyip arkasına yaslandı...
‘‘MİKE, şaka yapma ben bu uçağı kullanamam’’ dediğimde gülmeye başladı, ‘‘Korkma, şu anda simülatördesin ve uçakta ne olursa yaşayacaksın.’’ O anda önümdeki pencereden görünen hava alanına baktım. Camları elledim. İnanılır gibi değildi. Teknoloji olur da bu kadar olamazdı. Motorları birlikte çalıştırdık ve kalkışı gerçekleştirdim. Ama öyle yalpalıyoruz ki, Mike, ‘‘Şu anda yolcuların hepsi kusuyor’’ dedi.
İzmir’e inelim
UÇAĞIN dengesini gösteren alete bakıp düzelttim. Bu kez karşıdan bir uçak göründü ve sola dönerken müthiş bir düşüş başladı, zor doğrulttum. Mike, ‘‘Sağda görünen alan New York Havaalanı, istersen gece inişi yapalım ama istersen İzmir'in koordinatlarını ver, sizin kente inelim’’ dedi. Gece New York çok güzeldi. Hızı keserek alana doğru döndüm. Ama bir türlü pisti tutturamuyordum. Sonunda büyük bir gürültüyle indim. Mike, ‘‘Tarlaya çok güzel bir iniş yaptın. Yolcuların hepsi yaşıyor ama UPS seni işten kovdu’’ dedi. Ama similatörde bir saatlik eğitim aldığıma dair bir rozeti de yakama taktı. Mike, sonra da tüm kafileye tek tek similatör kullandırdı.
ERTESİ gün Mike’ın eşi Jenny bizimle ilgilendi. Hepimize sorular sordu, diğer çocukların problemi varsa bilmek ve çözmek istediğini söyledi. Ailemi anlatırken ‘‘Eşinle aynı yaştayız haydi yürü, sana eşin için bir takım vitaminler önereceğim kendisini çok iyi hissedecek’’ deyip beni Vitamin World denen mağazaya götürdü. Hayret, Jenny'nin eşim ve kendim için önerdiği vitaminlerin hepsi de, arkadaşım Dr. Aylin Çeçen'in, ‘‘Bunları mutlaka al’’ dediği vitaminlerdi. Jenny bir ara Mike'nin Manchester'e uçtuğunu söyledi. Mike, bize saat 24.00'e kadar similatör eğitimi verdikten sonra 03.30'da İngiltere'ye uçmuştu. Bu insanlar dünyanın ortak dili spor sayesinde bizi memnun etmek için adeta yarış içindeydi. Mike ve Jenny'yi unutamayacağım.
AMERİKALI aileler son günde bize büyük bir parti düzenledi. Önce havuzda iki saat eğlenildi sonra da ailelerle birlikte mangalda et pişirip birlikte piknik yaptık. Louis, Türk ekibine, ‘‘Evimizde konuk olduğunuz için teşekkür ederiz’’ diyerek hediyeler dağıttı.
Türk ve Amerikalı güreşçilerin Chicago’dan başlayan serüveni Kentucky’de Ohio Nehri üzerinde sona erdi . Nehir, tam saat diliminin üzerinde ve karşı kıyıyla aramızda tam bir saat fark var.
Evet dostlar, bendeniz Boeing 737’nin kopkitinde ve de ikinci pilot koltuğundayım. Yalnız , simülatördeki bu uçuştan iyi not alamadım. Çünkü uçağı tarlaya indirdim. Düşürmedim ya ona dua edin.
BAY NO PROBLEM
LOUİS ve eşi Shanon Amerikan şişmanlığının tipik örnekleriydi ve ikisi de çok tonton insanlardı. Her soruna, ‘‘No problem’’ diyerek kısa sürede çözüm getiren Louis'i tüm çocuklar, ‘‘No Problem Amca’’ diye çağırmaya başladı. Ona Koca Yusuf'un hayatını anlattım. Babasının, Koca Yusuf'a kuzu yavrusu hediye edip, ‘‘Bunu her gün yüz metre taşıyacaksın’’ dediğini öğrenince, oğlu Daniel'e, ‘‘Yarın sana bir kuzu hediye edeceğim’’ dedi.
Yarın: Nihayet demli çay