Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 2007 00:00
On beş yıl önce, bilgelik ve inceliği güzel yüzünün derin çizgilerine yerleşmiş, deneyimli hukukçu Günay Taştemoğlu’nu tanıdığımda ne çocuk suçlularla ilgili hayranlık uyandıran çalışmalarını duymuş ne de Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı’nı tanımıştım.
Suça karışmış çocuklar, uzak bir geçmişte, öğretmenlik stajımı yaptığım, Keçiören Eğitim Evi’nin loş ve iç burkan sınıflarında hüzünlü hayaletler gibi dolaşan silik yüzlerdi. Disiplinel dünya görüşü ile giderek önemli bir Toplumsal Sorun haline gelen Çocuk Suçlulara, düzenlemeci, Toplumsal Sorumluluk projeleri ile yaklaşma eğilimindeydim. Bu dünyanın bazı çocukları, okullar, güvenli aileler yerine, sokaklarda, parklarda, okey salonlarında, vicdan ve ahlak değer yargılarını yitirmiş sorunlu, sabıkalı ve bağımlı ebeveyn ya da yabancılarla yaşıyor, rol modeli ve yol gösterici bulamayıp şiddet ve suça karışıyorsa, yasa ve yaptırımcılar, sorunu çözmeli diye düşünüyordum.
Devlet, varlık nedeni gereği, yasa ile başı derde girmiş çocukları yakalama, yargılama ve hüküm verip onları Eğitim Evi’ne gönderme gereğini yerine getirmeliydi ve bu gereği de yerine getiriyordu; yani, resmi ve toplumsal sorumluluklar açısından gönüller rahattı... Öyleyse, nasıl oluyordu da, suça karışan çocuklar, pişmanlık ve sorumluluk bilinci geliştirmek yerine, duyarsızlık geliştirebiliyordu? Demek, yakalama, yargılama, yatacak yer, üç öğün
yemek üzerine kurulu resmi anlayış, Çocuk Suçluları kazanmak anlamında yararlı olmuyordu.
Risk altındaki çocuklar
Gelişimleri risk altında ve yasalarla sorun yaşayan, özgürlükleri kısıtlanmış çocukların, yeniden kazanılması amacıyla kurulmuş İlk Sivil Toplum Kuruluşu olan Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ise alışılmadık bir dil kullanıyordu. Adalet Bakanlığı’nın ve ilgili kurumların sorumluları Sivil Toplum kurumlarını maddi olanaklar sunan kaynaklar olarak görme eğilimindeydiler. Öncelik, suçlu olmalarında değil, çocuk olmalarındaydı. Eğitim evleri, adlarının anlamına uygun olarak ceza ve öç alma yerleri değil, vicdan ve ahlak değerleri geliştiren eğitim merkezleri olmalıydı. Sorun, tek tipçi ve düzenlemeci bir mantıkla çözülemeyecek kadar önemliydi.
Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfını İzmir’de, hepsine minnet duyduğum bir avuç dostumla 1995 yılında kurduk ve Eğitim Evlerine Adalet Bakanlığı’nın eksiklerini saptamak, çocuk suçluları ayaklandırmak için girmediğimizi inandırabilmek zor ve sancılı bir süreçti. Bu bürokrasi ile dilimiz tutmuyordu. Bireysel sorumluluk kavramı yeni bir kavramdı. Şimdi, geriye dönüp baktığımda, yaşamda omuz omuza durduğum en yakınlarımın bile konuya biraz mesafeli yaklaştıklarını, içten ama naif bulduklarını anımsıyorum...
Oniki yılda, İzmir Eğitim Evinde yüzlerce çocuk tanıdım. Önceleri, çoğu, sert, acımasız, alaycı, nefret ve düşmanlıkla doluydu. Sonunda, hesapsız, önyargısız, sevgi dolu, sahici ilişkileri, tabure yontarken değil, birlikte resim yapar, öykü okur, şarkı söylerken yakaladık. Sahici ilişkiler, içeride de birbirlerimizin ruhuna değmekle başlıyordu.
Sabah ŞARDAĞÇocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı İzmir Şubesi Kurucu Başkanı