Güncelleme Tarihi:
Tutuksuz sanıkların savunmalarının alınmaya devam edildiği oturumda Kubilay Filmi'nin yönetmeni Faik Ahmet Akıncı, “Ben İzmir Büyükşehir Belediye binasına, filme destek bulmak için Aziz Kocaoğlu ile görüşmeye gittim. Belediye'den her çıkışımda polis tarafından apartman boşluğuna kadar götürülüp donuma kadar arandım” dedi.
Geçen yıl Mayıs ve Kasım aylarında polisin gerçekleştirdiği operasyonlarla ilgili, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun aralarında bulunduğu 2'si aranan, 2'si başka suçtan tutuklu olmak üzere toplam 22'si tutuklu 130 sanığın yargılandığı davanın altıncı günkü oturumu, bugün, saat 09.30 itibariyle, İzmir Özel Yetkili 8'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başladı. Başkan Kocaoğlu, her gün olduğu gibi yine adliyeye gelip duruşma salonundaki yerini aldı. Altıncı günün sabahki oturumuna, tutuklu sanıklar ile aralarında Başkan Kocaoğlu'nun da bulunduğu bazı tutuksuz sanıklar, avukatlar ve sanık yakınları katıldı. Duruşma salonunda, her oturumda olduğu gibi tutuklular ile yakınları bir süre özlem giderdi, bazı CHP milletvekilleri de hazır bulundu.
"Nasıl bir suç örtütü anlamıyorum"
Sabahki oturumda ilk olarak tutuksuz sanık, Genel Sekreter Yardımcısı Serpil Baran'ın savunması alındı. Baran, “İzmir Büyükşehir Belediyesi, gücünü, belediye kanunundan alan yasal bir örgüttür. Ben bu yasal örgütün Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yapmaktayım. Bağlı daire başkanlıklarımızın stratejik plan ve bütçeleri çerçevesinde mal ve hizmet alımlarını sağlamak, ihale yapma yetkisi görevlerimdendir. Nasıl bir suç örgütü olduğuna anlam verememekteyim. Tarafıma haksız kazanç elde ettiğime dair bir soru sorulmamıştır. Ne suç işledim, ne de örgüt üyesiyim” dedi. Fotoğraf çekimi hizmet alımıyla ilgili Baran, “Doğrudan teminle alım yapılarak kurumu zarara uğratarak ihaleye fesat karıştırdığım iddia edilmektedir. Belediyede ihaleler, 2886 sayılı Devlet İhale ve KİK'e göre yapılmaktadır. Kamu zararı oluştuğunu kesinlikle kabul etmiyorum” dedi.
"Gevezelik olur"
Baran'ın ardından savunmasına geçilen Cengiz Başkurt, “Yaklaşık 12 yıldır Büyükşehir belediyesinde çeşitli görevlerde bulundum. Bu bünye içerisinde bir örgüt görmedim. Balkan Halk Dansları Festivaliyle ilgili, her yıl geleneksel gerçekleştirilen bir organizasyonun gecikmesinden, ihalenin yapılmamasından dolayı Hakan Say beni arayıp durumu sordu. Kültür Müdürlüğü'nde eskiden görev yaptığımdan dolayı. Ben bilmiyorum diye cevap verdim. Benim ihaleye yönelik herhangi bir müdahalem olmadı. İzmir Büyükşehir Belediyesi gerçekten dünyaya örnek olacak bir hizmet anlayışı yürütüyor. Bunun aksine hareket edilmesi gerçekten gevezelik olur” diye konuştu.
"Örgüt görmedim"
Diğer tutuksuz sanık, Kültür ve Spor Daire Başkanı Murat Özel ise, “Suç tarihi Ağustos ayıdır. Benim belediyeye başlama tarihim Nisan ayıdır, Arada dört aylık bir zaman vardır. Bu sürede böyle bir örgüt görmedim. Mesai arkadaşlarımı da tanımam zaten zaman almıştır. Fasıl konserlerinin ihalesi ben göreve başlamadan önce yapılmıştır. Biz yanlış iş yapmıyoruz, kamu yararı gözetiyoruz” dedi.
"Kubilay filmi beni batırdı"
Tutuksuz sanıklardan “Kubilay” filminin yönetmeni Faik Ahmet Akıncı ise “Benim söyleyeceklerim, bu mahkemenin ve yargılama için çok iyi olacak. Ben Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak çalışan üretici bir firmayım. İstanbul ve başka illerdeki AK Parti'nin belediyelerinde kültür işleri yaptım. Sadece AK Parti ile çalışan bir müteahhittim, CHP'de üst düzeyde görev yaptığım için partimin hiçbir belediyesinden iş almadım. Gizem Ajans'ın sahibi değilim. Benim başıma ne geldiyse 2009 yılında geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde 6 bin dolarlık iş yapan birisiydim. Kubilay filmini çekmek istedim. Benimle bağlantılı olan tüm AK Partili belediyeler iş ilişkisini kesti. Her şeyimi satıp, ‘Kubilay' filminin çekimi için para harcadım. Ergenekon'dan gözaltına alındım. Bu filmin gösterimini sinema salonları iptal etti. Ben battım. Kemal Kılıçdaroğlu'na sunum yapacaktım. Ergenekon'dan gözaltına alındım. Bir ulusal kanal (Kanal D) ile filmin satışı ve gösterimi için anlaştık. Sabah evimde polisleri gördüm. Uçakla getirilirken, gazetede gözaltına alındığımı okudum. Bu dava ne halde bunu anlatmak istiyorum. Bu iddianameyi hazırlayanlar bizi batırdı. Benim bu davayla hiçbir ilgim yoktur. Sadece Alaattin Eraslan'ı tanırım. Ben yapımcıyım, üreten bir firmayım. Bu insanlar bu hizmeti bizden alırlar, sanatçıların yetki belgelerini veririz. Ben yargılanacak olsam, İstanbul'daki belediyelerinden yargılanmam gerekirdi. Buradaki belediyeden değil. CHP Kartal üyesiyim. Can ajans ve Akıncı isimli firmalarım var. Ben İzmir Büyükşehir Belediye binasına, filme destek bulmak için Aziz Kocaoğlu ile görüşmeye gittim. Belediye'den her çıkışımda polis tarafından apartman boşluğuna kadar götürülüp donuma kadar arandım. Sırt çantam olduğu için bana ‘Sende bomba var' diye söylediler. Beni arayanların daha sonradan, yaz sineması ihalesi sırasında benimle konuşan ve operasyonu yapan polis olduğunu gözaltına alındığımda öğrendim” dedi. Mahkeme başkanı bu konuda şikayetçi olup olmadığını sordu. Akıncı, “O an görevlerini yapıyorlar diye şikayetçi olmadım” diye cevap verdi.
Suçlamayı kabul etmedi
İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Protokol Müdürü ve İZFAŞ Genel Müdür Yardımcısı Zeki Karatay da, “Büyükşehir de çeşitli yönetimler değişti. Hiçbir şekilde örgüt suçlamasını kabul etmiyorum. Şevval Sam konseri ile ilgili olarak Pınar Tosunoğlu, bana sıkıntı olduğunu söyledi. Ben de önceden ihaleye katılan bir firmanın ismini söyledim. Daha sonra ihaleyi kazanan firmanın Polka olduğunu öğrendim. Sheraton otelindeki konaklama ile ilgili ödeme Büyükşehir Belediyesi'nin aldığı bir karardır. İZFAŞ zaman zaman uygun gördüğü kişileri yurt içi ve dışına gezi amaçlı götürür” diye konuştu. İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş'ın da bir süre izlediği oturuma öğlen arası verildi. Başkan Kocaoğlu yemeğe giderken tutuksuz sanık Faik Ahmet Akıncı ile bir süre sohbet etti.
70 milyon beni fesatçı olarak biliyor
Tutuksuz diğer sanıklardan Harun Arslan, “Sekiz ay tutuklu kaldım. Benim Ersu Hızır Bey'in kurduğu örgütle bir alakam yok. Kendisiyle bir irtibatım olmadı, görmedim, tanımadım. Kendisini burada tanıdım. Genç'i de tanımam. Organizasyon firmalarında part time çalışmaktaydım. Oradan Sedat Sakur ve Ata Karataş'ı, işlerden dolayı tanırım. Örgütlük bir şey bilmiyorum, duymadım” dedi. Cezaevinden de mahkeme heyetine mektup yazdığını dile getiren Arslan, “Anlamadığım bir şekilde evimden apar topar emniyete götürüldüm. Hayatımda nezarethane görmedim. Kendimi orada iyi ifademe edemedim. Dosyada benim tutuklamamı gerektirecek bir eylemim yok. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Kesinlikle ve şiddetle örgüt üyeliğini reddediyorum. Bu şirkette ekmeğim için çalışmam, buraya gelmeme neden oldu. 70 milyon beni fesatçı olarak tanıyor” dedi. Salonu güldüren Arslan, savunmasında Pervin Şenel için Pervin Şenol, Ersu Hızır için de Ersu Hıdır dedi, avukatları bu şekilde duruşma zaptına geçmesini istedi.
Eser, dosyadan ayrılmak istedi
Arslan'ın ardından Genel Sekreter Eski Yardımcısı Ferda Eser, yazılı savunma vereceğini belirterek, “Örgüte üye olmaktan yargılanıyorum. Dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle iddianameye ulaşma imkanım yoktu. Bu kalktıktan sonra baktığımda, özellikle suç olarak nitelenen hiçbir eylemde yer almadığımı gördüm. Bilirkişi raporlarında yer almadığımı görmüş oluyorum. Sadece mesaj ve telefon görüşmelerim nedeniyle örgütsel bağ kurulmuş. İtirazda bile bulunmadım. Bunların suç işleme iradesi taşımadığını bilen, yıllarca kamuda görev yapmış biri olarak bundan çekince duymadım. Özel hayata olmasına dair düşündüğüm birçok mesaj, beni örgütsel bağlantı şekline getiriyor. Israrla bunu kabul etmiyorum. Özellikle Temmuz 2010 da dinlendiğimi görüyorum. Kamuoyunda bunlarla ilgili spekülasyonlar yaratıldı. Beratımı istiyorum, bunun dışında da yasal mevzuat el verdiği sürece, yargılama uzun süreceğinden bu dosyadan ayrılmak istiyorum. Örgüt üyeliğini kabul etmiyorum” diye konuştu.
Suçlama zorladır
Tutuksuz sanık, İZULAŞ Eski Genel Müdürü Zeynel Canol da, “Suçlamaları kabul etmiyorum. Örgüt üyeliği suçlaması, zorlamadır. İddianamedeki araçlar yönetim kurulu kararıyla alınmış ve Hızır'a tahsis edilmiştir. Diğer malzemelerde aynı şekilde. Hizmet amaçlı kullanılmışlardır. Şahsi kullanılmaları söz konusu değildir. Kamu zararı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır” dedi.
Suçlamaları kabul etmediler
Canol'un ardından savunmasına başlanan diğer tutuksuz sanıklar İbrahim Halil Dülüloğlu, “Örgüt üyesi olmak için bur suç işlemedim. Soyut bir iddiadan ibarettir. Beraatımı istiyorum” dedi. Mustafa Güven Ağar, “Örgüt üyesi olmakla suçlanıyorum. 34 yıllık çalışmamda böyle bir örgütün varlığından haberdar değildim. Bu suçlamaları kabul etmiyorum. Şirket tarafından hazırlanan belgele imza atmam nedeniyle buradayım” dedi. İZSU Genel Müdür Yardımcısı Gültekin Avkıran, “İdari ve mali işlerden sorumlu olarak çalışıyorum. Zaten böyle bir örgütün var olduğunu ne duydum, ne de gördüm. İZENERJİ A.Ş.'de yönetim kurulu üyesi olduğum için yargılanıyorum. İZBAN tanıtım filmi zaten ihalesiz yapılmıştır. Suçsuzum” dedi. İZSU'da Daire Başkanı Candan Dipli, “Böyle bir örgütün var olduğunu ne duydum ne de gördüm. Dava konusu filmin aşamasında da hiç bulunmadım. Şirket sözleşmesine imza atmam” dedi. DİSK'e bağlı 3 nolu şubeye bağlı işyeri temsilcisi Necip Binici, “Ben bu kişileri ihale nedeniyle hiç görmedim. 1992 yılından beri İZELMAN'da çalışıyorum. Görevim nedeniyle sık sık dışarıda görev alırım. Kimseyi ihaleye girmemesi için tehdit etmedim. 70 gün cezaevinde yattım. Polis bizi teşhiste numaralandırdı. Kendileri telefonla görüşüyordu. Teşhis, usulüne uygun yapılmamıştır. Poliste bizim gibi kirli sakallı idi. Ayırt edici olarak bir tanesi telefonla konuşuyordu, diğer ikisi de telefonla oynuyordu. Teşhiste beşi sendikacı beşi de polisti. İhalenin olduğu yer dördüncü kattır. Ben orada değildim” dedi. DİSK Genel İş 1. nolu Şube Başkanı Ercan Uçar, “Ben kimseyi tehdit etmedim. İhalenin yapılacağından haberim yoktur. Belediye önünde taşeron işçilerin eylemi vardı. Binaya kesinlikle çıkmadım. Kimseye de engel olmadım. O tarihte maaşımı sendikadan alıyordum. Şimdi ise ESHOT’da çalışıyorum. Beraatımı istiyorum” dedi. DİSK Genel İş Sendikası 3 nolu şube yöneticisi Yakup Yıldırım da, “Cezaevine girdikten sonra çocuğumun psikolojisi bozuldu. 70 gün cezaevinde tutuklu kaldım. Beni bu hale getirenlerden davacıyım. Teşhiste yanımızda bulunan diğer kişiler polisti. İçlerinden bir tanesi, dışarıdakileri telefonla arayıp, ‘Sesiniz buraya kadar geliyor’, Bir tanesi de ‘Neden arıyorsun, şu han teşhisteyim’ diye konuşuyordu. Teşhis hatalı yapılmıştır” dedi. Memiş Sarı, “Örgüt üyeliğini kabul etmiyorum. Tek üye olduğum yer DİSK Genel İş Sendikası'dır. Ben kimseyi ihaleye girmemesi için tehdit etmedim. İhale sırasında da belediyeye girmedim. Ben de 70 gün bu suçtan cezaevinde tutuklu kaldım, beraatımı istiyorum” dedi. Mahmut Çelik ise, ek iddianame ile hakkında dava açıldığını belitti. Çelik, “Ben sadece sendika üyesiyim, örgüt üyesi değilim. Böyle bir örgütün de varlığından haberim yok. İhalede kimseyi engellemedim. Ben ihalenin olduğu tarihte, eşimi hastaneye götürmüştüm. Yönetici olduğum için kimsenin ihaleye katılmaması gibi bir engelleme olduğunu duymadım. Ne böyle bir olaya ne de şikayete şahit oldum” diye konuştu.