Güncelleme Tarihi:
RUS edebiyatının en önemli isimlerinden Puşkin 1837 yılında Georges Charles d'Anthes ile düello yapar ve ağır yaralanır. Ünlü sanatçı 3 gün can çekişir. Gerisini Puşkin'in Cem Yayınevi tarafından 1972 yılında yayınlanan ‘‘Bütün eserleri’’nin birinci cildinin önsözünde Ataol Behramoğlu'nun kaleminden okuyalım: ‘‘Puşkin can çekişirken, d'Athens de yaralı olarak yatmaktaydı. Hollanda elçiliği d'Athens'e geçmiş olsuna gelen seçkinlerle dolup taşıyordu. Puşkin'in başucunda ise dostları vardı sadece. Sonra tuhaf birşey oldu. Atkılı kadınlar, nişanlarını takmış ihtiyarlar, şaşalamış çocuklar, yarı aç üniversiteliler, kürk ceketli halktan adamlar, sakallı arabacılar, şişko tüccarlar ve yaslı genç kızlardan oluşan binlerce kişilik bir kalabalık Puşkin'in evinin önünde birikmeye başladı. Şairlerinin yanında bulunmak, şiirlerinde, hikayelerinde, romanlarında, yazdığı her şeyde onları anlatan, onların anlayabileceği bir dille onların hayatlarını ve hayallerini yazan adamı görmek, onun acılarını paylaşmak istiyorlardı.
İÇİM SIZLAYARAK OKURDUM
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Falanca romancı öldükten sonra eserleri bilmem kaçıncı baskı yapmış, filanca şair öldüğü zaman halk onun için günlerce yas tutup, dua etmiş vb. gibi... Bunları okuduğumda içim sızlardı. Hatta, bu okuduklarımı biraz abartılı bulur, inanmazdım. Sonra da ‘‘Niye’’ derdim, ’’Niye bizde böyle birşey olmuyor. Bu topluma şu ya da bu şekilde hizmet etmiş, onun için bazen canını vermiş, bazen ömrünün büyük bölümünü hapislerde geçirmiş insanlar, sessiz sadasız göçüp gidiyor’’. Çünkü bizde sanatçının ölümünden, çoğu zaman toplumun haberi bile olmuyordu. Eğer çok çok ünlü değilse, gazeteler iç sayfalarında tek sütunluk bir haber koyarlardı. Cenaze namazından, mezarlığa uzanan yolda ise ailesi, yakınları, bir kaç sanatçı dostu oluyordu, o kadar.
BİRKAÇ KİŞİDEN İNSAN SELİNE
Son yıllarda bizde de durum değişti. Gazeteci Uğur Mumcu ile başlayan süreç, Barış Manço ve son olarak Kemal Sunal ile devam etti. Her kesimden insanlar gazetecisine, müzik ve sinema sanatçısına sahip çıktı. Tek sütunluk ölüm haberleri, tüm gazetelerin manşetlerine taşındı, televizyonlarda birinci haber olmanın yanında, saatler süren programlara konu oldu. Binlerce kişi 7'den 77'ye, sanki bir merkezden tembihlenmiş gibi, akın akın evlerinin önünde toplandı, cenaze törenine katıldı, göz yaşı döktü. Uğur Mumcu'nun kitapları daha çok sattı. Barış Manço'nun klasikleri kapışıldı. Kemal Sunal'ın bilmem kaçıncı kez izlediğimiz filmleri tüm televizyon kanallarının yeniden gözdesi oldu. Hatta, kimi haftanın şiirinde okuyacaksınız, Lyondan gelen gurbetçi Süleyman Dumlu gibi, sanatçısı için şiirler yazdı. Belki kitle iletişim araçlarının, özellikle televizyonun, bunda payı vardı. Ama halkın içinden gelmese, hiç bir etki onları bir arada toplayamazdı. Kemal Sunal'ın ölümüyle ilgili haberleri okurken, programları izlerken bunları düşündüm ve ‘‘Sanırım’’ dedim, ‘‘Sanırım, bu büyük kayıpların, bana göre, tek tesellisi işin bu yönüdür’’ T.K.
HAFTANIN ŞİİRİ
DÜTTÜRÜ DÜNYA
Ağlarken gülerdik seni görünce
Bakamadık sana yıllar boyunca
Diyarbakır uçağında ölmüş, duyunca
Ne kadar zalimmiş Düttürü Dünya
Çoluk coçuk geçer idik karşına
Sürüklerdin ardından yalnız başına
Azraile niye güldün boşuna
Ne kadar yalanmış Düttürü Dünya
Bir halk kahramanı oldun ülkeye
Ardından ağlıyor koca Türkiye
Adile Ana'lara selamlar söyle
Ne kadar boş imiş Düttürü Dünya
Gül'ün Ezo'n Ali'n ağlar ardından
Torunlar soruyor nerede ŞABAN
Aldi seni bizden daha doymadan
Ne kadar gaddarmış Düttürü Dünya
Süleyman DUMLU
YAŞIYORUM
İki yüzyıldır bu dünyada yaşıyorum
Adını kalbime kazıdığım bir prensle tanıştım
Herkes gibi benim de korkularım var.
Sustuğum, ağladığım hatta
haykırdığım zamanlar
Acıyı yüreğime gömdüğüm,
kırıldığım anlar var.
Bir yerlerde kendimi kaybettiğimi gördüğüm
öldüğüm geceler var.
Üveydi bazı dostlarım
'Korkardım'.
Yok olmazdı gene de umut karafillerim
Sardunyaları toplardım gün batımında
Sokak taşlarına basardım yalınayak
Bir gitarı çalardım usulca parmaklarımda.
Kıyamazdım!
Güneşin batışına
Ayın doğuşuna.
Çıkamazdım yağmurun güzelim
uykusunda, sokağa.
Güne gülerek başlardım.
Ben iki yüzyıldır bu dünyada yaşıyorum.
Gülerek, ağlayarak, susarak, haykırarak.
Bir tomurcuğa yüzümü sürüyorum
Bir umuda gülümsüyorum.
Aslında bu dünyada ben yüzyıllardır yaşıyorum
Sevgiyi kalbime gömerek,
Çiğ tanelerine fısıldayarak..
NURGÜL
GİTTİN
Sen içimde kanayan bir yerin
olduğunu bildin.
Ben acılarımı yalnız yaşıyorum.
Cebine kendi sevgini koyup gittin.
Yasak birşeyler saklar gibi...
Bense, elinde bir dönüş bileti,
Kalbimde sevgin, üstümde kokun,
Dudağımda ılık öpüşünle döndüm.
Aşkımız bitti...
Ben o gün öldüm.
Uzaklara el sıkıştık.
Göz yaşımla bir resimdüştü elimden,
İstanbul yaşandı düşen resim gibi...
Korkunç yalnızlığım başladı.
Gülüşün, öpüşün sanki hiç yaşanmadı.
Duygum ERGÜN
Z
A
M
A
N
Bendim
Zaman içinde
Zamanı dolduran
Ve sen oldun
Kalbime girince
Zamanı durduran
Canip ÖNCÜ
BİR USTADAN
EL OLUŞU
Bu kaçıncı bal tatlısı gözlerinin sevişi
Alevden sıcak kuyu suyundan
acı el oluşu
Bir çıkmazı andırıyor boşalmış
duyguların
Mürekkeple düğümlenip
çözülen yazılışı
Fatma KOŞTAN
GÖRMEZSEM
KAHROLURUM
Şeni şu karşımda göremezsem bir an
Yokluğun kor bana yıkılır dünyam
Sensizlik mi, Tanrım hiç tattırmasın
Yanar kahrolurum, ölürüm inan
Seni şu başıma ben taç yapmışım
Seninle ömrüme ömür katmışım
Sen benim kaderim alın yazımsın
Önce Allah, sonra sana tapmışım
Mehmet AKÇAY
SEN VE BEN
Dudaklarımdan dökülen
Her kelimede
Parmaklarımın yazdığı
Her satırda
Sen varsın
Kitaplardasın mısra mısra
Şiirlerdesin tane tane
Dökülürcesine
Sen olmasan da
Benim olan senle hayallerdesin
Şimdi bir şarkısın dudaklarda
Biraz sonra martı olup gideceksin
Birlikte kurduğumuz
hayaller ülkesine
Sen hayallerde
Ben hayallerde
Avutacağız gönlümüzde
kendimizce...
Özlem ÜNVEREN
GÜLE GÜLE
Kızgın değilim desem
yalan olur.
Hele haklı kırgınlığımı
gözlerinden saklarsam.
Hatasız değilim desem
abartırım.
Hele geçici yalnızlığımı
yalnızlığınla kıyaslarsam.
Üzülmediğim söylesem
anılar yok olur.
Hele gereksiz hasretliğini,
yanlış dostluğunla uğurlarsam,
Herşey tamam olur.
Hüseyin ÖZER