HÜRRİYET / İZMİR
Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2008 23:18
Teknolojinin giderek ağırlık kazandığı günümüzde herşey gibi Ramazanlar da değişti. Eski Ramazanlar’ı anlatan İlahiyat Profesörü Şeker, "Eskiden paylaşım, dostluk kardeşlik ve barış vardı" diyor.
GEÇMİŞ Ramazanlar’ı yaşayan herkesin büyük özlem içinde olduğunu belirten Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şeker, o dönemde heyecan, sevgi, kardeşlik, dostluk ve paylaşımın esas olduğunu anlattı. Ramazan’ın heyecanla beklendiğini, davullar çalınıp kandiller yakılarak Ramazan’ın geldiğinin halka duyurulduğunu hatırlatan Şeker, son yıllarda belediyelerin eski Ramazan şenlikleri tarzı eğlenceler düzenlediğini, ancak o eski tatların artık olmadığını söyledi. "Nerede o eski Ramazan eğlenceleri, nerde o eski Ramazan şenlikleri, nerde o eski Ramazanlar. Eskiden Ramazan şenlikleri buram buram kültür kokardı" diyen Şeker, şöyle anlattı;Erişte kesilirdiEskiden Ramazan aylarında iftar topu atılırdı, insanlar iftar vaktini televizyondan öğrenmezdi. Herkes birbirleriyle sohbet eder, televizyon seyretmezdi. Sahur ve
iftar vakitleri çok heyecanlı ve coşkulu geçerdi. Yemekler çok özenle seçilirdi. Sahurda tok tutan hamur işleri makarna ve erişte tercih edilirdi. Erişte kesme geleneği vardı. Ramazan’dan önce kadınlar bir araya gelip kilolarca erişte keserlerdi. Alışveriş merkezleri Ramazan’a göre hazırlık yaparlardı.Kent hazırlanırdıCamilerde "mahya"lar hazırlanır, minareler arasında neon ışıkları ile yazılar olurdu. Ev ve camilerde temel temizlik yapılır, gıda ürünleri satan dükkanların raflarında şekerli yiyecekler, tatlılar ve hamur işleri yer alırdı. Esnaf, bu aya özel hurma, pide, kadayıf gibi sembolik yiyecekleri öne çıkarırdı. Havra Sokağı’nda kadayıfçılar vardı ve öğleden sonra uzun kuyruklar oluşurdu. Teraviden sonra bayramyerinde eğlenceler düzenlenirdi. Çadır tiyatroları gösteriler yapardı. Hacıvat-Karagöz başkahramanlardı. Palyaçolar ve kuklalar Ramazan’la ilgili oyunlar oynarlardı. Çok hareketli günler yaşanırdı.Her gün ayrı camiÖzellikle Ramazan’ın ayrılmaz parçası olan teravi namazına büyük ilgi vardı. Hisar Cami’den başlamak üzere diğer camiler 30 gün gezilirdi. Yani her gün ayrı camide teravi namazı kılınmaya özen gösterilirdi. Çocuklar babalarıyla birlikte teravi namazına gider, namazdan sonra macun, kağıt helva ya da horoz şekeri yenirdi. Özellikle iftar saatlerinde camilere iftariyelik gönderilirdi. Yabancı ve fakir biri geldiğinde iftar yapamamışsa karnını doyursun diye. Fakirlere yiyecekler dağıtılır, yardım yapılırdı. Varlıklı insanlar çevrelerindeki fakir çocukları giydirirlerdi. Ancak bu yaptıklarını hiç duyurmazlardı.Beşiktaşlılar iftarda buluştuizmir, (DHA)DOKUZ Eylül Beşiktaşlılar Derneği’nin EBSO Sanayiciler Kulübü’nde verdiği iftara katılım yoğun oldu. Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Alkışel, adını izmir’in kurtuluşundan alan derneğin
beşiktaş’ın da ruhunda yer alan bağımsızlık ve özgürlük felsefesiyle hareket edeceğini söyledi.Alkışel, Beşiktaşlılar’ı her fırsatta aynı platformda toplayarak, sosyal ve kültürel dayanışmayı güçlendireceklerini dile getirdi. Alkışel, "Beşiktaşlılık bilincini geniş kitlelere ve özellikle de genç nesillere aktaracağız. Gençlerimizin, kulübümüz ve Türk sporuna örnek bireyler olarak yetişmeleri için çalışacağız. beşiktaş Kulübü’nün maddi ve manevi anlamdaki gelişimini hızlandıracak proje ve uygulamalara imza atacağız" dedi.Umre yolcuları uğurlandıSefer TALAY, (DHA)BALIKESİR’in Burhaniye İlçesi’nde Ramazan Bayramı’nı kutsal topraklarda geçirmek isteyen 71 kişi, görkemli törenle uğurlandı. chp’li Belediye Başkanı Fikret Akova ve İlçe Müftüsü Ali Efe ile yüzlerce Burhaniyeli’nin katıldığı törende duygusal anlar yaşandı. Koca Cami’nin emekli imamı Saadettin Kılıç rehberliğinde, bir turizm şirketiyle kutsal toprakları ziyaret edecek olan vatandaşlara Belediye Başkanı Fikret Akova’nın hazırlattığı kumanya paketleri dağıtıldı. Müftü Ali Efe, umrenin üç hafta süreceğini belirterek, "Kafile ilk olarak Medine’ye inecek. Burada 10 günlük umre ziyaretini yaptıktan sonra Mekke’ye geçilecek. 10 gün de Mekke ziyaret edildikten sonra dönülecek" dedi. EĞLENCELİKNasıl çıkar?MAHALLENİN imamı, Ramazan günü Çamlıca tepesinde bulunan Bektaşi tekkesine konuk gider. Babayı demlenirken bulur.- Hu Erenler, diyerek imama rakı kadehini uzatır. İmam, hiddetle bağırır:- Tuh utanmaz herif! Mübarek gün ayıp, günah değil mi?Dede hayretle imamın yüzüne bakarak şöyle mırıldanır:- Herhalde bunca yıllık Ramazan senden de benden de ihtiyardır değil mi? Bu ihtiyar Ramazan nasıl olur da, bu dik tepeye kadar çıkabilir?Değerini fark eden kendini korur (1)Ayşegül KURT (İzmir İl Müftü Yardımcısı)TAKVA; "vikaye" kökünden türemiş olup, sözlükte "bir şeyi muhafaza etmek, korunmak, sakınmak, himaye etmek, bir şeyi ıslah edip düzene koymak" gibi anlamlar taşır. Takva sahibi kimseye "muttaki" denir. Takva, Kur’an’da 258 defa kullanılmıştır. Terim olarak takva; "kişinin kendisini Allah’ın korumasına alarak ahirette cezaya sebep olabilecek her türlü şeyden kendisini titizlikle muhafaza etmesi, günahlardan kaçınıp iyi ve faydalı işleri yapması"dır. Takva "Allah’a karşı derin bir saygı duymak, her türlü davranışta O’nun rızasını her şeyin üstünde tutmak, O’nun hükümlerine bağlılık ve razı olacağı salih amelleri yapmak" olarak açıklanabilir. Çünkü takva sahibi kişi, ideal bir mü’min olup, aynı zamanda örnek bir "ahlaki kişilik"tir. Nitekim Bakara Suresi’nin 177. ayetinde, başlıca dini ve ahlaki görevlerini yerine getiren kimseler için "İşte doğru kimseler bunlardır," "işte takva sahipleri bunlardır" buyrulur. Üç dereceli kavramKur’an’da takva kavramı üç derece olarak belirtilmiştir;
1Cehennem azabından korunmak için Allah’a ortak koşmaktan, kafir ve bozguncu olmaktan sakınarak, olgun bir imana sahip olmak. Bu konuyla ilgili
Fetih Suresi’nin 26. ayetinde, "Hani inkar edenler kalplerine cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Záten onlar buna láyık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir" buyrulmuştur
2Kişinin iman sahibi olduktan sonra büyük günahları işlemekten, küçük günahlarda ısrar etmekten kendisini alıkoyarak emredilen farzları ve diğer dînî vecibelerini yerine getirmesi, yasaklardan kaçınması. Bu hususla ilgili olarak A’raf Suresi 96. ayetinde, "Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, (takva sahibi olsalardı) elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketlerin kapılarını açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik". (Ayrıca bakınız, Bakara 103 ve Al-i İmran 179) buyruluyor.
3Bütün varlığıyla Allah’a yönelerek, O’ndan alıkoyacak her şeyden uzak durmak. Bu konuda Ál-i İmran suresi 102. ayette, "Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak can verin" buyrulmaktadır.