Editör

Güncelleme Tarihi:

Editör
Oluşturulma Tarihi: Haziran 24, 2006 00:00

Haberin Devamı

Geleceğin bilim adamları

Ege Üniversitesi, 13. Ulusal Biyoloji Öğrenci Kongresi’ni düzenliyor. Düzenlemeyi üniversiteye bağlı EBİLTET (Ege Üniversitesi Bilim-Teknoloji Topluluğu) ve EUBİYOLOJİ (Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Eubiyoloji Topluluğu) öğrenci toplulukları üstlendi. Kongreye Ege Üniversitesi Rektörlüğü, Ege Ü. Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı, Ege Ü. Fen Fakültesi Dekanlığı, Ege Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü destek vermekte.

20-23 Eylül 2006 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Kampus Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek olan bu ulusal kongreye Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden yaklaşık 200 öğrenci katılacak. Üç günlük bilimsel programın ardından dördüncü ve son gün ise Efes-Şirince gezisi yapılacak.

Geleceğin bilim adamlarının buluşup çalışmalarını sunabilmeleri için bir ortam sağlayacak olan bu kongre ile ilgili ayrıntılı bilgiye http://www.biyokongre13.com sayfasından ulaşılabilir. Kongre ile ilgili her türlü soru ve önerileriniz için: Naşit İĞCİ, biyonasit@yahoo.com .

İki Türk öğrenciye ödül

Dünyanın 47 ülkesinden gelen yaklaşık 1.500 kadar genç bilim adamı ve mucitin katıldığı Intel Uluslararası Bilim ve Mühendislik Şenliği (Intel ISEF), iki Türk gencinin başarısına tanık oldu. 14 yaşındaki Ayşe Zehra Karakoç ve 19 yaşındaki Hüseyin Alp Gürkan projeleriyle bu ödülleri kazandı. İzmir Fatih Koleji öğrencisi Ayşe Zehra Karakoç, bor minerallerinden çevreye zararsız, pek çok alanda kullanılabilecek, jel elektrolit yapmayı amaçlayan "Bor Minerallerinden Akışkan Olmayan Jel Elektrolit Yapımı ve Jelleşme Koşullarının Optimizasyonu" adlı projesiyle kimya kategorisinde dördüncü olarak 500 dolar ödül kazandı. Galatasaray Lisesi öğrencisi Hüseyin Alp Gürkan ise, müzikal aletlerin seslerini ayrıştıran "Solo Çalgı Tanıma" adlı projesiyle 200 dolarlık onur ödülü aldı.

Intel Türkiye Genel Müdürü Ege Ertem, Intel’in eğitim programlarının gelecek için daha bilgili ve donanımlı bireyler yetiştirmek amacı taşıdığını belirtti. Intel ISEF’in bu misyonu hayata geçiren önemli projelerden biri olduğunu kaydeden Ertem şunları söyledi: "ISEF bir bilim yarışmasından çok, gelecek kuşağın bilim adamlarına yapılan bir yatırım. Son on yıl içinde tüm dünyada bu programa yaptığımız yatırım, katılımcı sayısının yüzde 36 oranında artmasını ve temsil edilen ülke sayısının da iki katına çıkmasını sağladı. Türk öğrencilerin böylesine önemli bir programa katılımlarından ve aldıkları başarılardan büyük mutluluk ve gurur duyuyoruz."

Aziz Sancar Konferansı

ABD’deki en ünlü bilim insanımız, Amerikan Bilimler Akademisi üyesi, bilimsel yayınlarıyla ve yayınlarına aldığı atıflarla çok yüksek bir bilimsel başarım gösteren Prof. Dr. Aziz Sancar, Türkiye Bilimler Akademisi’nin İstanbul Ofisinde (İTÜ Eski Maden Fakültesi Binası Maçka) 26 Haziran Pazartesi günü saat 18.30’da "Türk Saati ve Biyolojik Saat" başlıklı bir konferans verecek. Aziz Sancar, Kuzey Carolina Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya ve Biyofizik bölümünde araştırmalarını sürdürüyor.

Zamanımız sınırlı

Zamanımız sınırlı. Herkesin zamanı ömrü kadar. Ömrümüzün tam süresini de bilmiyoruz. Ortalama ömrümüzün daha uzunluğu ve daha kısalığı, a) bize, b) dışımızdaki etkenlere bağlı.

Bize bağlı olan etkenler arasında 1) doğuştan gelen genetik yapımızın özellikleri, 2) bedenimizi hayatımız boyunca nasıl kullandığımız var. Bedene genetik müdahale çağına da girdik, dolayısıyla bir takım genetik "defo"ları düzelten olanaklar giderek artıyor; bedenimizi zaman içinde sağlıklı götürebildiğimiz, ona en büyük özeni gösterebildiğimiz ölçüde, ortalama hayatımızı mümkün olduğunca uzatma olanağı kendi elimizde demektir.

Dış etkenlere belirli ölçülerde müdahale edebiliriz. Mümkün olduğunca sağlıklı bir çevrede yaşamaya özen göstermek gibi. Ancak dış etkenler arasında müdahale olanağımızın çok çok sınırlı olduğu büyük bir olgu var: Raslantılar... Her şey mükemmel gidebilir, ama tercihlerimizde riski en aza indiren seçenekleri kullansak bile, rastlantıların ölümünden kaçınmamız olanak dışı.

En uzun ömrü yakalasak dahi yine de zamanımızın eni boyu belli. Her dilimini en anlamlı ve güzel kullanmaya özen göstermeliyiz. Hayata, daha doğrusu kendimize böyle bir yaklaşımın anlamı veya sonucu nedir? Herhalde, doya doya yaşamış olmanın getirdiği mutluluk ve doygunluk. Yeter mi? Arkamızda en azından kendimiz için anlamlı iz bırakmak... mı? Yakın çevremiz, daha geniş çevremiz, daha büyük bir coğrafya içinde daha kalın ve olumlu izler bırakmak... mı? İçinde o kadar çok olgu, ayrıntı, kişi, olay vb.’nin kayıtlı olduğu tarihçinin kitabına, bir kenarından girebilmiş olmak... mı?

* * *

Zaman sanki ortada yok gibi, ama bütün evrenin tabii olduğu en büyük yasa, niye zaman olmasın? Fizikçiler boşuna her şeyi belirleyen en büyük yasayı aramasınlar! Saati biz uydurduk, ama olmayan bir şeyi uydurmadık. O saat içimizde var, çevremizde var, evrende var... O saatin adı, her şeyin değişim içinde akışı... O büyük döngü... Kendisini tekrarladığını sandığımız, ama bence hiçbir şeyin tekrarlanmadığı, herşeyin yeniden oluştuğu ve de mutlak değişime uğradığı... Kendini ve kapsadıklarını durmadan yenileyen ve değiştiren bir çevrim, en büyük yasa.

Zaman, durmadan daha küçük dilimlerine ayırdığımız, bitmeden usanmadan daha küçük dilimlerini anlamlandırdığımız ve parasal olarak değerlendirdiğimiz doğanın ta kendisi..

1. yy’da, 5.yy.’da, 10.yy’da, 20.yy’da ve 21.yy’da zamanının içine neler sığdırıyordu insanoğlu. Bir düşünün.

Bugün ne kadar çok anlamlı şey sığdırabilirsek o kadar çok değerli hale gelen zamanımıza sahip çıkmak zorundayız.. Çünkü o bizim için sınırlı... Tükenmesi mutlak olan bir şey.

Cumartesiye kadar sevgi ve dostlukla.

Editör

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!