Wikileaks, internet sitesinin uğradığı saldırı nedeniyle belgelerin İngiliz Guardian, ABD'li New York Times, Alman Der Spiegel, İspanyol El Pais ve Fransız Le Monde tarafından yayınlandığını duyurdu.
Guardian'ın internet sitesine koyduğu belgelerde Türkiye ile ilgili de çok sayıda bilgi yer alıyor. Bunlar arasında İsrail'in Türkiye'nin uyguladığı politikalardan duyduğu rahatsızlığı ABD'ye iletmesi yer alıyor.
Ayrıca, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev'in de Türkiye'nin bir enerji merkezi olmaması için Rusya ile gaz anlaşması yaptıklarını söylediği de belirtiliyor. Belgeler arasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'nun ABD'li yetkililerle yaptığı görüşmelerin tutanakları da bulunuyor.
Elde edilen belgeler arasında Ankara'dan gönderilenler sayı olarak en üst sıralarda yer alıyor. Grubun sitesine göre 7 bin 918 belgeyle Ankara'da Washington'ın ardından en çok belgeye kaynaklık etme sıralamasında ikinci sırada.
Belgelerin Türkiye ile ilgili bölümlerinin detayları:
İSRAİL'İN ENDİŞESİ
-- 31 Ağustos 2007 tarihli bir belgede, aynı yılın 17 Ağustos günü İsrail gizli servisi Mossad'ın Başkanı Meir Dagan ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Burns arasında yapılan toplantının tutanağı görülüyor.
Toplantıda iki yetkilinin Ortadoğu'daki son durumu ele aldıkları ve özellikle İran konusunun üzerinde durdukları ortaya çıktı.
Tutanağa göre, Dagan, Burns'e Türkiye'ye baktığı zaman ülkedeki İslamcıların giderek ivme kazandıklarını gördüğünü söyledi.
Belgede, "Dagan burada sorulması gereken esas sorunun kendisini Türkiye'nin laik kimliğinin savunucusu olan ordunun bu duruma daha ne kadar sessiz kalacağı olduğunu ifade etti" denildi.
Yine aynı belgeye göre, İran'la ilgili olarak Dagan, güç kullanarak rejim değişikliğine gidilmesi için daha fazlasının yapılması gerektiği yönündeki görüşünü dile getirdi.
-- 25 Şubat 2010 tarihli Azerbaycan ile ilgili bir başka belgede de Türkiye'nin bahsi geçiyor. Belgede, Azerbaycan Devlet Başkan İlham Aliyev'in ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Bill Burns ile yaptığı görüşmenin detayları yer alıyor.
Belgede, Aliyev'in Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ile Başbakan Vladimir Putin arasındaki ilişkiyi tanımlarken "kaba bir sokak ağzını" kullandığı belirtildi.
Aliyev'in Türkiye ile Ermenistan arasındaki yakınlaşma süreci ve Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili görüşlerini dile getirirken de aynı üsluba başvurduğu ifade edildi.
Belgede, "Aliyev, Burns'e 24 Nisan'ın Dağlık Karabağ sürecinin yanı sıra Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecinin üzerinde 'Demokles'in Kılıcı' gibi sallandığını söyledi" denildi.
Aliyev'in ayrıca Türk-Ermeni normalleşme sürecinin Dağlık Karabağ konusunda ilerleme kaydedilmesi için Nisan ayından sonra ele alınması önerisi yaptığı da vurgulandı. Aliyev, ayrıca Karabağ konusunda daha da esneklik göstereceklerini söyledi ancak ABD'den Ermenistan üzerindeki baskıyı artırmasını istedi.
Belgede Aliyev'in Putin ile Medvedev arasında bir çekişme olduğunu hissettiğini söylediği de yer alırken, "Aliyev, (kaba bir sokak ağzı kullanarak) Azericede bir deyim vardır: İki kelle bir tencerede pişmez" denildi.
BELGELERDEN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA İLİŞKİN NOTLAR Wikileaks tarafından sızdırılan ve Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nden Washington’a gönderildiği öne sürülen belgelerde, ABD’in altı ay öncesine kadar Ankara Büyükelçiliğini yapan James Jeffrey’in dış ve iç politika tespitleri yer alıyor. Halen ABD’nin Bağdat Büyükelçisi olarak görev yapan Jeffrey’in Washington’a gönderdiği iddia edilen belgelerde öne çıkan ilginç tespit ve unsurlar şöyle: Erdoğan'ın füze kalkanı şüphesi Wikileaks belgelerinde ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi James Jeffrey’in Washington’a yazdığı bir bilgi notunda, füze savunma sistemi konusundaki yorumlarında, Türk politikacıların bu sistemi kendi kamuoylarına anlatabilmek için, “NATO ile bağlamaya ihtiyaç duyduklarına” dikkat çekti. ABD Büyükelçisi, “Şimdi top Türk sivil yetkililerde. Onlar, siyasi olarak ‘ne kadar NATO’ koyulacağına karar verecekler” ifadesini kullandı. Jeffrey’in şu tespiti de ilginç: “Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin bu füze sistemine katılımının, ileride bir İran saldırısına karşı İsrail’e savunma sağlamasından endişeli...” Erdoğan ile Netanyahu'yu buluşturma çabası Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Burns ile bu yılın başında, Şubat ayında yaptığı görüşmede, İsrail’le yaşanan gerilime rağmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, İsrailli meslektaşı ile bir araya getirmeyi amaçladıklarını söyledi. Sinirlioğlu Burns’e, “Dışişleri Bakanlığı, iki Başbakan (Erdoğan ve Netanyahu) arasında uluslararası toplantılar çerçevesinde bir görüşme ayarlama imkanlarını araştırıyor” dedi. Kongre sıkıntısı ABD belgelerinde Jeffrey’in yazdığı bilgi notlarında, ABD Kongresi’nin Türkiye’ye silah satışında sıkıntı yaratabileceği uyarıları da bulunuyor. Jeffrey, PKK’yla mücadelede Türkiye’nin ABD’den, silah yüklü insansız hava araçları istediğini (armed reapers) hatırlatarak, “Ancak, silahlı “reaper”lar konusu, Kongre’deki endişeler nedeniyle biraz sıkıntı. Bunu Türklere anlattık. Ancak bu sıkıntı aşılabilse bile, bu sistemlerin Türkiye’ye teslimatı uzun bir süreç gerektiriyor” ifadesini kullandı. Tayvan’ın helikopterleri Türkiye’ye verilebilir Yine PKK’yla mücadele konusunda Türkiye’nin ABD’den acilen askeri helikopter istediğini de hatırlatan Jeffrey, “Bu konuda Savunma Bakanı (Türkiye’ye) herhangi bir söz vermemeli. Ancak bununla birlikte, şu anda Apache helikopterleri satın alan Tayvan’ı, kendisine ait AH-1W helikopterleri Türkiye’ye satması ya da kiralaması konusunda ikna edip edemeyeceğimizi araştırmalıyız” dedi. ABD, Karabağ’ı ön şart olarak görmüyor Jeffrey’in bilgi notunda öne çıkan bir başka unsur, Türkiye ile ABD’nin Ermenistan’la ilişkiler konusundaki zıt bakışını ortaya koyuyor. Türkiye, Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesini, Dağlık Karabağ sorununda gelişmeye bağlıyor. Jeffrey de Gates’e yazdığı bilgi notunda bu durumun altını çiziyor. Ancak nota koyduğu kendi yorumunda şunu özellikle ifade ediyor: “Türk hükümeti Ermenistan’la imzalanan protokollerin uygulanmasında, Ermenistan güçlerinin Karabağ etrafındaki bölgeden çekilmesini bir ön şart olarak ortaya koyuyor. Ancak bu unsur protokollerde yer alıyor ve ABD de (Türkiye’nin) bu pozisyonunu desteklemiyor...” “Komşularla sıfır problem” politikası sonuç getirmedi ABD Büyükelçisi Jeffrey, yazdığı bilgi notlarında, Türkiye’nin izlediği “komşularla sıfır sorun” politikasına da değiniyor. Bu konudaki yorumuna, “bu yaklaşım alkışlanmaya değer olsa da” cümlesiyle başlayan Jeffrey, uygulamada çok az başarı sağladığına dikkat çekiyor ve bunları şöyle sıralıyor: “Kıbrıs hala bölünmüş durumda. Yunanistan ile Ege’deki gerginlik hala devam ediyor. Ermenistan’la imzalanan protokoller Türkiye’nin Karabağ endişeleri nedeniyle hala onaylanmadı. Irak’ta istikrarsızlık ve Kürt Bölgesel Hükümeti’nin PKK’ye karşı daha fazla adım atmak konusundaki isteksizliği Türkiye’nin yapıcı Irak politikasının sürdürülebilirliği konusunda soru işaretleri ortaya çıkarıyor. Suriye ile yakınlaşma hala bu ülkenin İran’dan kendini ayırmasını sağlayamadı.” “Türklerin Rolls Royce hırsları, ancak Rover kaynakları var” Jeffrey, Türkiye’nin izlediği dış politikadan bahsederken, otomobilleri kullandığı bir benzetme yapıyor. “Rolls Royce hırslarına karşılık, Rover kapasiteleri eyleme geçme konusunda sıkıntı yarattığında Türkler, bir mazlum bularak hile yapıyorlar; Siladjcic (Bosna), Meşal (Hamas) ya da Ahmedinejad buluyorlar, onlar da Türkilerin kendi davalarını üstlenmesinden memnun oluyorlar. Türkler, Batı’nın pozisyonlarını bu kendi adamları lehinde revize etmesi konusunda çaba harcıyorlar.” Türkiye-Suriye ilişkileri Jeffrey, Türkiye’nin Suriye ile izlediği yakınlaşma politikası konusunda da yorumlarda bulunuyor Washington’a gönderdiği bilgi notlarında. Suriye ile imzalanan onlarca anlaşmayı ise, “telefon defteri değerinde anlaşmalar” olarak nitelendiriyor. ABD Büyükelçisi aynen şu ifadeyi kullanıyor. “Eğer Türkler, Suriye’yi İran’dan ayırmak konusundaki isteklerinde ciddilerse, bu konuda telefon defteri değerinde tartışmalı protokoller imzalamak yerine, gerçek başarılar elde etmeye başlamaları halinde, bu hepimizin çıkarına olur...” ABD’nin Kürt açılımına bakışı Jeffrey, ABD Savunma Bakanı Gates’in Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesinde Washington’a gönderdiği bilgi notunda da, pek çok güncel konu üzerinde görüşlerini iletti. Bunlardan en dikkat çekeni, Jeffrey’in Kürt açılımı konusundaki tespitleri. ABD eski Büyükelçisi, Kürt açılımını, “ortaya yeterince geliştirilmeden atılmış bir proje” olarak nitelendirip, “yavaş işlediğini” vurguluyor Jeffrey, “Büyükelçiliğimiz, bizim verdiğimiz istihbarat desteğiyle PKK’ya karşı kazanılan askeri başarının, sivillere bu açılımı yapmak, Mesut Barzani ve diğer Kürtler ile doğrudan ilişki kurmak için siyasi alan yarattığına inanıyor” ifadesini kullandı. Jeffrey’in bu konudaki şu ifadesi de ilginç: “Türk liderler, bizden ve kendi deneyimlerinden, tam bir hükümet yaklaşımının PKK isyanına karşı başarı sağlayacağını öğrendiler...” |
Görüşmede Burns, ABD'nin Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin Erivan'ın Dağlık Karabağ konusunda daha esnek hareket etmesini sağlayacak siyasi bir zemin yaratacağını düşündüğünü söyledi.
Aliyev, İran'la ilişkilerini "gergin ve istikrarsız" olarak tanımladı. Azeri lider ayrıca, İran'ın Azerbaycan'a yönelik siyasi provokasyonlarının sürdüğünü de ifade etti.
"NABUCCO'YA İHTİYACINIZ VAR MI?"
Toplantıda enerji konusu da ele alındı. Aliyev Türkiye'nin "yapıcı bir tutum" sergilemesi durumunda gaz geçiş anlaşmasının yapılabileceğini de ifade etti. Aliyev'in bahsettiği anlaşma Haziran ayında imzalandı.
Belgede, "Aliyev, Türkiye Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın kısa bir süre önce Azerbaycan devlet petrol şirketinin başkanına 'Neden Rusya ile ilişkilerinizi bozuyorsunuz ki? Nabucco'ya gerçekten ihtiyacınız var mı?' dediğini de söyledi" denildi.
TÜRKİYE'NİN ENERJİ MERKEZİ OLMASINI İSTEMEDİK
Aynı belgede dikkat çeken bir diğer nokta da Aliyev'in ABD'li yetkiliye Rusya'ya gaz satma anlaşmasının detaylarını aktarması oldu. Belgeye göre Aliyev, bu anlaşmanın "Türk dostlarımıza" doğalgaz dağıtım merkezi yaratmasına izin verilmeyeceğini göstermek için yapıldığını ifade etti.
Belgede, Aliyev, Erdoğan hükümetinden "haz etmediğini" de söyledi.
-- 17 Kasım 2009 tarihinde Ankara'da yapılan ve dönemin ABD Büyükelçisi James Jeffrey tarafından gizli belge statüsünde gönderilen tutanakta, Philip Gordon ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasında yapılan ve İran'ın nükleer programını konu edinen bir görüşmenin detayları yer alıyor.
12 Kasım'da yapılan ve 40 dakika süren görüşmede Gordon, Davutoğlu'nu Ankara'nın arabuluculuk çabalarının faydalı ya da mantıklı olmadığına ve İranlılara ciddi müzakerelere başlamadan zamanla oynama şansı verdiğine ikna etmeye çalıştı.
İRAN'A İÇERİDE ELEŞTİRİ, DIŞARIDA SICAK MESAJ
Davutoğlu İran hükümetinin kamu önündeki tavrını bir kez daha dile getirirken, "İranlıların P5+1in önerilerine prensipte evet dediğini ancak kamuoyunun algısını düzeltmek zorunda olduğunu" aktardı. İran'ın nükleer silah sahibi olması durumunda yaşanabileceklerle ilgili olarak Davutoğlu Türkiye'nin "elbette" bu riskin farkında olduğunu, tam da bu sebepten İranlılarla bu kadar yakından çalıştıklarını söyledi.
Gordon, Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarının Türkiye'nin meseleyi nasıl gördüğüyle ilgili soru işaretleri yarattığını söyleyince Davutoğlu bunun farkında olduğunu ancak Guardian'ın son röpotajında Erdoğan'ın söylediklerini doğrudan aktarmadğını belirtti. Davutoğlu, "Sadece Tükiye İran'la açık ve eleştirel bir dille konuşabilir, çünkü Ankara kamuoyu önünde dostluk mesajları vermektedir" dedi.
Gordon, Ankara'dan yaptırımların dikkate alınmaması durumunda olabileceklerle ilgili güçlü bir mesaj vermesini istedi. Davutoğlu ise Erdoğan'ın Tahran ziyaretinde bu mesajı zaten verdiğini belirtti. Türkiye'nin dış politikasının bölgeye bir "adalet duygusu" ve "vizyon duygusu" verdiğini, İran'a ve Suudilere bir alternatif olduğunu ve "bölgede İran etkisini sınırlandırdığını" söyledi.
BÖLGE İRAN'DAN KAYGILI
-- 25 Şubat 2010 tarihli bir başka tutanak ise 18 Şubat tarihinde William Burns'le Feridun Sinirlioğlu arasında yine Ankara'da yapılan bir görüşmenin içeriğiyle ilgili. Toplantıda İran'dan Ermenistan protokollerine, PKK'dan Kıbrıs görüşmelerine ve füze savunma sistemine kadar birçok konuda değerlendirmeler var.
İran: Sinirlioğlu Ankara'nın resmi tavrını yinelerken askeri operasyonun Türkiye'ye zarar vereceğini, yaptırımların ise İran halkının kenetlenmesine yol açarak muhalefete zarar vereceğini söyledi. Sinirlioğlu bölge ülkelerinin İran'ı bir tehdit olarak gördüğünü belirterek, "Şam'da bile alarm zilleri çalıyor" dedi.
Ermenistan: Sinirlioğlu protokollerin onay süreciyle Minsk süreci arasında eşzamanlılık istedi. Kongre'nin "soykırım" tasarısını kabulünün onay sürecindeki hesapları çıkmaza sokacağını söyleyen Sinirlioğlu, "Aliyev'in kabul edeceği bir şey olursa biz de ilerleyebiliriz" dedi. Sinirlioğlu, gaz anlaşmasıyla ilgili olarak da "Bize güvenmiyor" dedi.
Irak: Ankara Başbakan Maliki'den memnuniyetsizliğini dile getirerek, "kontrolden çıkma"ya eğilimli olduğu korkusunu ifade etti. İran'ın bölgede kontrol sağlama çabalarını eleştiren Sinirlioğlu Suudi Arabistan'ın da bölgedeki partilere para verdiğini söyledi.
7 Mart seçimlerinden sonra Irak'ın gaz alanlarının Türkiye'yle bağlanması için girişim başlatacaklarını anlatan Sinirlioğlu İran'ın boru hattına muhalif olduğunu savundu. İkinci bir botu hattı fikrini ortaya atan Sinirlioğlu bunun barışa da katkı yapacağını belirtti.
Odierno'nun ziyaretini öven Sinirlioğlu terörist PKK'ya karşı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'yle belirledikleri hareket planının daha fazla işbirliği getireceğini umduklarını vurguladı.
İsrail: Burns'un gerginliğe temas etmesi üzerine Sinirlioğlu sorunun "iki taraflı değil genel" olduğunu söyledi ve bölgenin rahatsızlığını barış sürecindeki tıkanmaya bağladı.
Askeri işbirliği, ticaret gibi alanlarda ilişkilerin sürdüğünü turizmde ciddi gerirleme yaşandığını belirtti. Burns Türkiye'nin aracılığıyla yapılabilecek yakınlaşma görüşmelerinin barış sürecine önemli katkı yapacağını söyledi.
TÜRKİYE SARKOZY'DEN MEMNUN DEĞİL
Suriye: Sinirlioğlu Türkiye'nin diplomatik çabalarının Suriye'yi İran'ın yörüngesinden çıkarmaya başladığını söyledi. "Çıkarları ayrılıyor" dedi. İsrail'in Türkiye'yi görüşmelerde arabulucu kabul etmesi durumunda, Sinirlioğlu, İran'ın daha da yalnızlaşacağını belirtti.
AB, Kıbrıs, Yunanistan: Sinirlioğlu, Sarkozy'nin Türkiye'nin üyeliğine muhalefetinin Hıristiyan Avrupa'yla Müslüman dünyası arasındaki kültürel ayrımı derinleştirdiğini söyledi.
Sinirlioğlu Papandreu'nun Erdoğan'a yazdığı mektubun üzerine Türkiye ile Yunanistan arasında yeni görüşmelerin başlayacağını söyledi.
Görüşmede ayrıca Afganistan, Pakistan, Hindistan, Bosna konuları konuşuldu.
İkili Avrupa ilişkileri ve NATO: Türkiye'nin Sarkozy'den memnuniyetsizliğini yineleyen Sinirlioğlu Belçika ve Danimarka'nın PKK'ya yakın örgütleri baskı altına almaktaki gönülsüzlüğünden şikayet etti. Türkiye'den bir ismin NATO Genel Sekreter Yardımcısı olması yönünde ABD Başkanı'nın sözünü hatırlatan Sinirlioğlu, onun yerine çok hak etmeyen bir Alman'ın seçildiğini söyledi ve "Rasmussen'le Merkel arasında bir anlaşmadan şüpheleniyoruz" dedi. Sinirlioğlu," Size güvendik de Rasmussen'in seçilmesine izin verdik" dedi.
Savunma kalkanı: Sinirlioğlu projeyle ilgili Rusya'nın tepkisini sordu, Burns Rusların çok daha rahat olduğunu ve önce ikili sonra Rusya-NATO arasında görüşmeler yapmayı beklediklerini söyledi. Sinirlioğlu Erdoğan'ın Gates'le yaptığı görüşmede dile getirdiği İran tehdidinin öne çıkarılmaması talebini yineledi.
-- 16 Eylül 2009 tarihli bir başka belgede de ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Gordon'un Fransa temasları yer alıyor.
Gordon, Paris'te Fransa Cumhurbaşkanlığı'nın Dış Politika Danışmanı Jean-David Levitte ile de biraraya geldi. Belgeye göre, yapılan görüşmenin ana gündem maddelerinden birisini Türkiye'nin AB üyeliği oluşturdu.
Levitte görüşmede, Fransa'nın Türkiye ile AB arasında bir "imtiyazlı ortaklık" kurulması yönündeki tutumunu değiştirmediğini söyledi. Levitte, Türk halkının bir gün Avrupa'nın parçası olmak yerine Avrupa ile Doğu arasında köprü olma görevine geri dönmek isteyeceğini umduklarını ifade etti.
TÜRKİYE'NİN AB KISIR DÖNGÜSÜ
Gordon da Türkiye'nin bir kısır döngü yaşadığını, bir yandan reformları gerçekleştirmek isterken diğer yandan halkın AB'ye olan inancının azaldığını belirtti.
Belgede, "Levitte, Türkiye'nin üyeliği konusundaki yaşanabilecek en kötü senaryonun Türkiye'nin müzakere başlıklarını tamamlaması ama düzenlenecek referandumda Fransız halkının Türkiye'yi reddetmesi olacağını ifade etti" denildi. Levitte ayrıca bütün sorunlara rağmen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin "Türkiye'nin bir dostu" olduğunu ifade ettiği vurgulandı.
İTALYA'NIN TÜRKİYE'YE ÖFKESİ
-- 8 Şubat 2010 tarihli bir belgede, İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini'nin ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Gates ile yaptığı görüşmenin tutanağı yer alıyor.
Görüşmede, Frattini'nin Ankara'nın hem Avrupa hem de İran'a yüzünü çevirdiği "ikili oyundan" dolayı duyduğu öfkeyi dile getirdiği belirtildi.
-- 26 Temmuz 2007 tarihli bir belgede de Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'nin Başbakan Tayyip Erdoğan ile ilgili Washington'a geçtiği bilgi görülüyor.
Bu belgenin Erdoğan'ın ismi verilmeyen bir çalışma arkadaşıyla yapılan görüşme üzerine hazırlandığı belirtiliyor.
OTOKRATİK KURALLARI OLAN CÖMERT LİDER
Belgede, söz konusu kişinin Erdoğan'ı "demokratik" olarak nitelendirdiği ancak yaptığı genel tanımlamanın "çevresini katı otokratik kurallara göre yöneten cömert bir lidere" daha çok benzediği ifade edildi. Belgede ayrıca söz konusu kişinin Erdoğan'la çok yakın çalıştığı ve bu nedenle de söylediklerine güvenilebileceği vurgulandı.
Erdoğan'ı mükemmeliyetçi bir işkolik olarak tanımlayan belgede, Başbakan'ın yüzde 47 oy aldığı 2007 seçimlerinin ardından partisinin Merkez Karar Yürütme Kurulu'nda yaptığı konuşmada, bu sonucun yetmeyeceğini, İzmir ve Tunceli gibi yerlerden de oy alınması için çalışmalar yapılması gerektiğini söyleyerek herkesi şaşırttığı ifade edildi.
Ayrıca Erdoğan'ın sağlığıyla ilgili olarak bilgi veren kişinin "mükemmel" tanımlamasını yaptığı da belirtildi.
-- 21 Mart 2007 tarihinde Ankara Büyükelçiliği tarafından hazırlanarak Washington'a gönderilen belgede, "AKP'nin gizli bir İslamcı ajandası" olup olmadığı konusundaki değerlendirme yer alıyor.
Değerlendirmede, Türkiye'de bazı çevrelerin Erdoğan ve hükümetine kuşkulu baktığı ancak hükümetin gerçekleştirdiği reformlarla demokrasiyi güçlendirdiğine dikkat çekildi.
Belgede, 2007 yılında Türkiye'de var olan kaygılar ve Erdoğan hükümetinin bu iddialara yaklaşımlarına yer veriliyor. Bununla birlikte herhangi somut bir değerlendirmeye ise yer almadı.
Belgede, "Süreç içerisinde yapılan değişikliklerin bazıları kaçınılmaz olarak geleneksel güç dengesini değiştireceği gibi sivil liderleri de güçlendirecek. Kamuoyunun güvenini korumak ve Türk toplumunda baş gösteren gerilimi azaltmak için AKP'nin ve özellikle Erdoğan'ın daha kapsamlı, ılımlı ve dengeli bir üslup benimsemesi gerekiyor" denildi.
-- Belgeler arasında en dikkat çekici olanlardan biri
20 Ocak 2004’e ait bir gizli rapor. Raporun amacı ise Erdoğan’ın 28-29 Aralık tarihlerinde gerçekleşen ABD ziyareti öncesi genel bir tablo çizmek.
“Türk Başbakanı Erdoğan Washington’a gidiyor: Güçlü engeller karşısında ne kadar güçlü bir lider?” başlıklı raporun girişinde görüşmelerin resmi gündemiyle ilgili beklentilerin yanı sıra kendisi ve partisinin karşı karşıya kalması muhtemel sorunlardan bahsediliyor. “Erdoğan bu sorunların üstesinden gelemezse, bu durum hükümette geçirdiği süreyi, Türkiye’nin demokratik gelişimi ve ABD-Türkiye ilişkilerini etkiler” deniyor.
Raporun içinde çok çarpıcı bir “Kiminle uğraşıyoruz?” başlığı var. “Karizmatik, sokaktaki insanın izini taşıyan ve ülke genelindeki yüzlerce üyenin simaları ve görevleri konusunda inanılmaz bir hafızası olan Erdoğan’ın çok güçlü bir pragmatik yanı var. Bu pragmatizm kendisinin geçmişindeki radikal İslamcı çevresinden uzaklaşmasına neden oldu. Bu konu bize kendisinin eski dini lideri Kemal Hoca tarafından üzüntüyle aktarıldı” denilen raporda aynı şekilde Erdoğan’ın pragmatizmi dolayısıyla ajandasındaki türban gibi İslamcı konuların peşinden gitmekten kaçınmasına neden olduğu belirtiliyor.
"DOĞAL BİR POLİTİKACI" ANCAK
Erdoğan’a “doğal bir politikacı” yakıştırması yapılıyor ve yolsuzlukla mücadeleye hevesli, muhafazakar değerleri korumaya kararlı “Anadolu Kürsüsü” imajını ortaya koyduğu belirtiliyor.
Türkiye’deki elitlerin Erdoğan’a karşı attığı her adımın Başbakan’ın şehirlerdeki ve Anadolu’daki popülerliğine katkıda bulunduğu da ifade edilen raporda, Erdoğan’ın karşısında güvenilir bir siyasi rakip ya da parti olmadığı belirtiliyor.
Erdoğan’ın hükümetinin AK Parti taraftarları dışında ve AB’de de destek bulduğunu bildiği ifade edilen raporda, partiyle ilgili tereddütleri olanların bile elitlerin partinin reformlarına karşı muhalefetinin faydadan çok zarar getirdiğini bildiği ifade edildi.
Başbakan’ın AB ülkelerinin liderleriyle yaptığı olumlu görüşmelere de değinilerek “Kendisini bu noktada Müslüman dünyasının en önemli liderlerinden biri belki de en önemli lideri olarak görüyor” deniyor.
ERDOĞAN'IN ÖNÜNDEKİ ALTI ENGEL
“Erdoğan’ın önündeki daha derin engeller” başlığı altında ise Erdoğan’ın karakteri, rakip güç odakları, teknokratik derinlik yoksunluğu gibi noktalara değiniliyor.
“Erdoğan’ın karakteri” başlığı altında Başbakan’ın aşırı gururu, Allah’ın kendisine Türkiye’yi yönetme görevi vermiş olduğun inanması, otoriter tavrı dolayısıyla etrafında güçlü ve yetenekli danışmanlar olmaması, iktidarda kalma isteğinin kendisini önemli kararlarda korkak davranmaya yöneltmesi ve kadınlara güvensiz olduğu yorumları yapılıyor.
“Rakip güç odakları”nda dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın adı geçiyor.
“Teknokratik derinlik yoksunluğu” alt başlığında AK Parti’nin bazı atamalarının işi öğrenmeye uygun olduğu, ancak büyük bir kısmının yetkin olmadığı veya cemaat çıkarlarının peşinde koştuğu söyleniyor.
“Halkla ilişkilerin zayıflığı ve gizli ajandaları olduğu imajı” başlığında Erdoğan’ın kendisine haber verme ya da olabilecekleri önleme konusunda danışman yokluğu yaşadığından bahsediliyor. AK Parti’nin bu imajının elitler tarafından sömürüldüğü ifade ediliyor.
“Yolsuzluklar” başlığında Erdoğan’ın servetini belediye başkanlığı döneminde rüşvetle elde ettiği iddialarının kanıtlanamadığı ancak Başbakan’ın bazı danışmanlarının son zamanlarda ihaleleri etkilemesiyle ilgili daha fazla şey duydukları belirtiliyor.
Son olarak “İslamcı kompleksler ve önyargılar” başlığında bazı atamaların elitleri, orduyu, cumhurbaşkanlığını ve yargıyı rahatsız ettiği, Erdoğan’ın siyasi anlayışında cemaatçilikten izler olduğu da raporda söyleniyor.