Güncelleme Tarihi:
***
Enver Şimşek 9 Eylül 2000’de Nürnberg’te, Abdurrahim Özüdoğru 13 Haziran 2001’de Nürnberg’te, Süleyman Taşköprü 27 Haziran 2001’de Hamburg’ta, Habil Kılıç 29 Ağustos 2001’de Münih’te, Mehmet Turgut 25 Şubat 2004’te Rostock’ta, İsmail Yaşar 9 Haziran 2005’te Nürnberg’te, Yunan kökenli Theodoros Boulgarides 15 Haziran 2005’te Münih’te, Mehmut Kubaşık 4 Nisan 2006’a Dortmund’ta, Halil Yozgat 6 Nisan 2006’da Kassel’de, Alman kadın polis Michele Kiesewetter 25 Nisan 2007’de Heilbronn’da katledildiler.
Almanya’da sorumluluk taşıyan politikacılar da, emniyet birimleri de, bu cinayetlerle ilgili aşırı sağcı, neonazi, ırkçı, yabancı düşmanlığı unsurunu hep gözardı ettiler.
Alman medyası “Döner cinayeti” dedi.
“Uyuşturucu ticareti, haraç, mafya hesaplaşması” denildi.
Ama yıllar sonra bu cinayetlerin ardında ırkçı, aşırı sağcı neonazilerin oluşturduğu Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütünün olduğu Uwe Mundlos ile Uwe Böhnhardt isimli iki teröristin bir soygun sonucu intihar etmesiyle tesadüfen ortaya çıktı.
Suç ortakları olduğundan hareket edilen Beate Zschaepe birlikte oturdukları evi ateşe verip birçok bilgi ve belgeyi imha ettikten birkaç gün sonra polise teslim oldu.
****
İşte 6 Mayıs 2013 tarihinde Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde başlayan bu duruşmaların 4’üncü yılı doldu.
Şu ana kadar 365 duruşma yapıldı.
Geçen hafta Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği’nde 4 Yılda NSU Davası paneli düzenlendi.
Büyükelçi Ali Kemal Aydın, Türk toplumunun mensuplarını hedef olan bu cinayetlerin ve terör saldırılanın benzerlerinin yaşanmaması için ilgili makamların her türlü önlemi almalarının kaçınılmaz olduğunun altını çizdi.
Türk toplumunun bu cinayetlerin faillerinin ortaya çıkarılıp hak ettikleri cezaya çarptırılmalarını beklediklerini de vurguladı.
Büyükelçilikteki panele kurban yakınları da katıldı.
Hamburg’ta katledilen Süleyman Taşköprü’nün annesi Hatice, babası Ali ve kardeşi Osman Taşköprü vardı.
Mölln yangını kurbanı Bahide Arslan’ın oğlu Faruk Arslan vardı.
Enver Şimşek’in oğlu Abdulkerim Şimşek vardı.
***
Aradan yıllar geçmişti.
Ama hepsinin de içi hala kan ağlıyordu.
Çünkü onlar evlatlarını, kardeşlerini, babalarını kaybetmişlerdi.
Babası öldürüldüğüne 13 yaşında olan Aldulkerim Şimşek, emniyet birimlerinin kendilerinden şüphelendiğini ve bu yüzden ailenin sonsuz acılar çektiğini söylüyordu.
Kurban yakınları Başbakan Angela Merkel’in verdiği sözü tutup, cinayetlerin her yönüyle aydınlatılmasını beklediklerini söylüyorlardı.
Türk devletinin de bu işin peşini bırakmamasını istiyorlardı.
Panele katılan ve NSU kurbanlarının yakınlarını temsil eden Türk kökenli avukatlardan Seda Başay-Yıldız, Serkan Alkan ile Berlin’de bir cinayete kurban giden Burak Bektaş’ın ailesinin avukatı Onur Özata’nın, cinayetlerle ilgili komisyon çalışmalarını baştan beri izleyen Berlin Brandenburg Türkiye Toplumu Sözcüsü İlker Duyan ve tiyatrocu Tuğsal Moğul’un da bazı şeylerin ortaya çıkmaması için Almanya’daki ilgili birimlerin ayrı bir özen gösterdikleri görüşünde olduklarına tanık oldum.
Baştan beri bu cinayetlerin her yönü ve boyutuyla aydınlatılması için yoğun çaba gösteren avukat Mehmet Gürcan Daimagüler de öyle.
Avukat Daimagüler, haklı olarak Almanya’daki Türk toplumunun duyarsız ve tepkisiz kalmasından yakındı.
***
Evet, Almanya’da yarıdan fazlası Alman vatandaşı olmak üzere 3 milyona yakın Türk kökenli insanımız yaşamaktadır.
Biz bu gücümüzün bilincinde değiliz.
Tabii Türkiye, buradaki insanlarına sahip çıkmalıdır.
Ama asıl biz kendimize, birbirimize sahip çıkmalıyız.
NSU davalarının asıl takipçisi biz olmalıyız.
“Biz de Almanya’yız” diyerek Alman hukuk devletinden hesap sormalıyız.
Bu cinayetleri unutmamalıyız, unutturmamalıyız...
Evet, unutmayacağız, unutturmayacağız...