Ullrich Fichtner: Şansölye sağa doğru kayan popülist eğilimini başlamadan bitirmeli

MERKEL’in, göçmenlerin sadakati üzerine söyledikleri kirli bir seçim kampanyasından başka bir şey değil

Yıllar önce anayasa mahkemesi Yehova şahitlerinden devlete karşı herhangi bir sadakat beklenip beklenilmeyeceği konusu üzerine çalışmıştı. Değerlendirmenin sonunda mahkeme düşüncesinden vazgeçmiş ve sadakat kelimesinin anlamının yeterli derecede tarif edilemediğine karar vermişti. Neticede hakimler kararlarını, Almanya’da ortak yaşamın temelinin yasalara karşı gelmemek olduğu argümanına dayandırmışlardı. “Anayasal hakların temel değerlerini koruma altına almak” için sadakat konusunda beklenti içerisine girmeyi gerekli görmemişlerdi.
Yehova şahitleri için geçerli olan, ki onların tuhaf kuralları arasında seçimlere katılmamak da var, bu ülkenin tüm vatandaşları için geçerli sayılır. Yasaları ihlal etmeyen herkes istediği her şeyi yapmakta serbesttir. İster hayatını futbol kulübüne adasın, ister aziz Meryem Ana’ya; ister çocukları ile sadece Hollandaca konuşsun, ister Almanya’yı faşist bir ülke olarak değerlendirsin; ister Donald Trump hayranı olsun, ister Joachim Gauck’tan nefret etsin; isterse duvarlarını Recep Tayyip Erdoğan’ın posterleri ile donatsın, bu davranışların hiçbiri devleti ve ülkeyi ilgilendirmez.

MERKEL BUNLARI ÇOK İYİ BİLİYOR

Şansölye Angela Merkel tüm bunları çok iyi biliyor. Buna rağmen bu hafta bulmaca gibi bir cümleyi sarf etti; “Bizler” dedi, ki burada her kim kastediliyorsa, “Uzun zamandır Almanya’da yaşayan Türk kökenlilerden ülkemize karşı ileri derecede sadakat bekliyoruz.”
Cümleyi ikinci kez okuyan herkes, içindeki zehri görüyor; şansölye kutuplaştırıyor. Burada bir “Biz”, bir de “Diğerleri”, yani yabancılar “Türk kökenliler” var. Diğer bir tarifle, bizim buranın yerlileri ve gerçek vatandaşları olarak onlara karşı beklenti içinde olma hakkımız var.
Merkel havaya uçurduğu bu söylem balonu ile partisini etkilemeyi deniyor ve hem güncel hem de gelecekteki seçim kampanyalarında yabancılar ve İslam konularını işleyerek nasıl kazanç sağlayabileceğini test ediyor. Şimdiye kadar uçurulan balonların üstünde burka giyme yasağı, çifte vatandaşlığın iptali ve içişleri bakanının bir iki önerisi vardı. Bu hafta başında da sadakat balonu uçuruldu. Sanki eski siyah halk partisi tekrardan bir düzenlenme içerisinde; parti eskiden sorun teşkil eden konuları ele almaktan öte, sorunları haksız yere büyütürdü de.

***
Merkel’in Ruhr Haberleri gazetesi ile yaptığı röportajı her kim son olarak okuyup onayladıysa, anlaşıldığı üzere o kişi halen, Almaya’da doğup büyüyen, burada çalışıp vergi ödeyen, evlenip çocuk sahibi olan herkesin önce bir birey, sonra da bu ülkenin bir vatandaşı olabileceği hakkında bir fikri yok. O, toplumsal “biz’in” doğal bir parçası, bu durumda büyükbabasının Türk veya annesini Vietnamlı olmuş olmasının da hiçbir anlamı yoktur.
Medenileştirme yolunda birçok konuda gelişme kaydetmiş batıdaki müttefiklerimiz olan Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar bunun örneğini yıllardır yaşamaktalar. Bazı muhafazakar Alman kafalarının anlamak istemedikleri o ülkelerde herkes için çok sıradan bir konu; o da hiç kimsenin köklerine göre değerlendirilmediğidir.
Barack Obama’nın babası Kenyalıydı, Nicolas Sarkozy bir Macar’ın oğlu, Londra’nın belediye başkanı Sadiq Khan Merkel’in tarifine göre Pakistan asıllı.
Ancak Londra’da artık bu tür anlayışa sadece en aptal popülistler sahip. Şansölye de bunu bildiği için sağa doğru kayan popülist eğilimini daha başlamadan bitirmeli.