Güncelleme Tarihi:
İşte o röportajdan satırbaşları;
- Sayın Sanchez, AP Türkiye Raportörü olarak yılın başında görevi devraldınız ve kısa bir süre sonra koronavirüs pandemisi patlak verdi. 2020 sonuna kadar gündem olacak gibi görünüyor. Türkiye'nin salgınla mücadelesi ve Avrupa'ya yardımlar konusundaki görüşlerinizle başlamak ister misiniz?
Gündemimiz alt üst oldu, planlar, takvimler değişti. Türkiye elbette sadece İspanya’ya değil, pek çok ülkeye yardım gönderdi. Sanırım dünyada en çok medikal yardım yapan üçüncü ülke konumunda. Türkiye'ye kesinlikle minnettarız. Benim ülkemin salgının zirvesinde olduğu bir dönemde, Türkiye'den 2-3 uçak yardım geldi. Çok insancıl bir yaklaşım gösterdiler. Siyasi açıdan da bilgece bir hamle oldu çünkü Türkiye'nin dışarıdaki imajını olumlu etkiledi. Ülke içinde de salgınla mücadele çok iyi gitti. Tabi ki ölümler ve salgına yakalananlar oldu. Şimdi de sayılarda artış var ama en iyi şekilde başa çıkılacağından eminim.
- Göreve başlarken, Türkiye-AB ilişkilerinin düzelmesi açısından acil gördüğünüz şeyler nelerdi?
Benim ana görevim Türkiye'nin AB'ye katılım sürecini devam ettirmek. Şu anda bu konuda iyimser olacak bir altyapı yok. Ama birlikte çok iyi başa çıktığımız konular da var. Türkiye mülteciler konusunda insani bir duruş gösteriyor. Son haftalarda, Türkiye'ye mülteciler için göndermemiz gereken paraya ilişkin bazı değişiklikleri mecliste onayladık. Bu dosya biraz normalleşti. Ama karşılıklı güven sorunu var. Türkiye'nin dış politikaları Avrupa Birliği'yle uyuşmuyor. Bağımsız bir ülke olarak istediğiniz tercihleri yapmaya hakkınız var. Yine de güveni geri kazanmamız lazım. Esas endişemiz, Türkiye'de hukuk ve insan haklarına ilişkin konular. İlişkilerin ilerlemesinde bu dosyalar zorluk yaratıyor.
- Türkiye'nin belirli hassasiyetleri ve beklentileri var. AB genel olarak Türkiye'nin konumunu yeterince iyi anlıyor mu? Siz İspanya'dan, darbe ve terörizm geçmişi olan bir ülkeden geliyorsunuz. Bu açıdan siz Türkiye'yi daha iyi anladığınızı düşünüyor musunuz?
Dosyaya göre değişir. Mülteciler konusunda tamamen hassasız. Türkiye'ye yardım etmeye çalışıyoruz. Başka konulardan bahsediyorsak farklılıklar var. Ancak doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmalarının sorun teşkil ettiğini anlamalıyız. Libya başka bir sorun. S-400'ler de sorun olabilir. Bunlarla açık ve net şekilde yüzleşmeliyiz. Türkiye, Avrupa Birliği'ne bazen istediği mesajı veremiyor olabilir. Çünkü Türkiye'ye karşı ön yargılar var. Ayrıca Avrupa’da aşırı sağın yükselişi, Türkiye'ye yaklaşımı da etkiliyor. Ama ana politik paydaşlar Türkiye'yle müttefik olmak, işbirliği yapmak istiyor. Ama haklısınız, bazen daha fazla hassasiyet istenebilir.
- Sizce AB neden, sınır ötesi terörle mücadele operasyonları konusunda Ankara'nın görmek istediği desteği göstermiyor? PKK'nın Suriye'deki uzantısı YPG neden terör örgütü olarak ilan edilmiyor?
Sorun şu ki yasalarınıza bakılarak terörist tanımı yapmak ve bu mesajı Avrupa'ya aktarmak çok zor. Problem bizim terörizme karşı hassasiyetimiz değil, sizin terörist tanımınızın geniş olmasında ve Türk yetkililerin siyasi eleştirileri terörizm olarak algılaması. YPG Suriye'de olan bir yapı ve biz hiçbir zaman onaylamadık. Her zaman Türkiye'nin meşru güvenlik endişeleri olduğunu kabul ettik. Ancak bu meşru endişe için alınan önlemler askeri eyleme dönüşüyor. Bu da başlı başına bir konu. Diğer konu ise terörist organizasyon konusunda anlaşırsak tamamen aynı çizgideyiz. Ama YPG ayrı bir konu çünkü bu bir savaş meselesi.
- Selefinizle Ankara arasında zaman zaman gerginlikler oldu. Raporlardaki sert dil bazen eleştiriyle karşılandı. Siz, Türk makamlarıyla nasıl bir ilişki kurduğunuzu düşünüyorsunuz?
Elbette, aynı değerleri savunuyoruz. Kati Piri'nin geçmişte yaptığı muazzam işi destekledim. Amacım yeni dönemde karşılıklı olarak, neredeyse tamamen kaybolan güveni yeniden yaratacak zemini oluşturmak. Benim dönemim önceki dönemlerden daha zorlu. Türkiye, katılım süreciyle ilgili dosyalarda iyileşme gösteriyor mu? Önümüzdeki aylarda raporumda cevaplamam gereken soru bu.
- Türkiye-AB ilişkileri çok zor bir dönem geçirdi, üyelik müzakereleri donduruldu. Fakat siz Türkiye ile AB'nin birbirlerine ihtiyaç duyduğuna inananlardansınız. Peki problemler nasıl çözülecek?
Türkiye'ye olan bağlılığımız samimi. Türkiye'nin katılım sürecinin kriterlerini doğru, açık bir şekilde yerine getirmesini bekliyoruz. Ama şimdilik bu gerçekleşmiyor. Üyelik sürecini tamamlamaya yaklaştığımız 10-12 yıl öncesine dönmeye tamamen açığız. Bunu gerçekten istiyoruz.
- Yunanistan'ın gelmeye çalışan mültecilere tepkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sınırda oldukça şiddetli sahneler gördük.
Bence Türkiye sınırlarını koruma hakkına sahip. Ama biz tamamen Yunanistan'la dayanışma içerisindeyiz. Çünkü bu doğal bir mülteci akışı değildi.
İnsanlar organize bir şekilde baskı yaratmak için sınıra gönderildi. Elbette Yunanistan uluslararası hukuka uymak zorundadır. Fakat sınırda bu fiili durum var, Türkiye bu konuda gerekeni yapmalı.
- Taahhütlere gelmişken, Ankara'dan AB'nin mülteci anlamasının gereğini yerine getirmediğini duyuyoruz. Sizce taahhütlere uyuldu mu?
Taahhütlerimizi yerine getirdik. Mültecilere tahsis ettiğimiz parayı mültecilerin ihtiyaçlarına uygun şekilde kullandık. Elbette para Türkiye hazinesine gönderilmedi. Başından beri, bunu yönetmenin yolunun STK'lar ve Türkiye'nin resmi organlarının projeleri arasında paylaştırmak olduğuna karar verdik. Elbette bunun Türkiye'deki mültecilerin tüm ihtiyaçları için yeterli olmadığını biliyoruz. Ama yeni finansman yolları tartışmaya açığız. AB'deki meslektaşlarıma Türkiye'ye güvenilir bir yol sunmamız gerektiğini söylüyorum. Türkiye'den katılım sürecinin kriterlerini yerine getirmesini istiyorsak açık olmalıyız. Çünkü Türkiye gerekeni yapıyorsa AB'ye girme hakkı var.