Güncelleme Tarihi:
Doğru-yanlış bu izlenimler, bize, kendimize dışarıdan bakma fırsatı sunduğu için yararlı olabilir. Bu yüzden Hürriyet ve hurriyet.com.tr'de, yabancı muhabirlerin ve siyasi gözlemcilerin çizdiği Türkiye tablolarını size zaman zaman aktarıyoruz.
Öte yandan, Abdullah Laroui'nin, Mağrib'in Tarihi'nde yazdığı gibi; "Bugün her birimizin bilmek istediği şey, kendimizden nasıl kurtulacağımız, dağlarımız ve kum tepelerimizden nasıl kaçacağımız, kendimizi başkalarının kavramlarıyla değil de, kendimizinkilerle nasıl tanımlayacağımız ve ruhsal sürgünler olmaya nasıl son vereceğimizdir."
Kısacası tabloya çok yakından bakarken bütünü kaybetmekten de, iyice uzaklaşıp detayları yitirmekten de kaçınmak gerekiyor.
TÜRK MEDYASI DAHA İYİ
Sadece geçen hafta dünya basınında yayınlanan ve internet sayfalarına yansıyan Türkiye ile ilgili haber ve yorumların sayısı 12 binin üzerinde. Türkiye demokrasi testini başarıyla geçti, ama sonuçlar üzerinden derin sosyolojik tespitler yapma riskine girmeyip, vakayı bildirmekle yetinen saygın kurumlar hariç, dünya medyası, Türkiye sınavını geçemedi.
Dış basındaki anlamsız haber ve analizlerin hala sık sık rastlanır oluşu, aslında bizim basınımızı çok da küçümsemememiz gerektiğini gösterir gibi. Gerçekten de Türk basını, artık çok da genç sayılmayacak demokrasimizin gereklerini yerine getiriyor. Örneğin bir Japon medyasına kıyasla, Türkiye'de medya bariz biçimde çok sesli.
Hatta belki de Avrupa ve ABD ortalamasını yakalamış durumdayız...
ABD ve AB merkezli uluslararası medya kuruluşlarının çoğu, Türkiye hakkında genel ve yüzeysel bilgilere sahip muhabirlerini, seçimlerden en fazla bir hafta önce buraya göndererek onları Türkiye'de yerleşik birkaç kaynağın kişisel yorumlarına mahkum etti. Seçimlerin ardından yabancı yayın organlarında çıkan makalelerin büyük bölümünü okuduğumuz zaman, "Acaba biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz" diye sormamız bu yüzden.
Mesela...
Geçen hafta New York Post'ta yayınlanan Ralph Peters imzalı yazı, "Allah'ı seçmek" şeklindeki tuhaf başlığıyla bile ne kadar temelsiz tespitler yapacağını "dakika bir-gol bir" mantığıyla gösterir gibiydi.
New York Post'tan çok daha saygın medya kuruluşları bile, seçim arifesinde olduğu kadar seçim ertesinde de Türkiye'deki "bölünme," "ayrışma," "çatışma" ve "kamplaşmayı" vurgulayıp durdular. Kendi ülkelerinde, örneğin ABD'deki Demokrat-Cumhuriyetçi saflaşmasında yaşanan ateşli tartışmaları (mesela dini simgelerin mahkeme binalarında sergilenebilmesi hakkı) bir demokrasi festivali havasında sunan yabancı basın-yayın organlarının, Türkiye'nin seçimini laik-muhazafakar formülüyle çok yüzeysel bir seviyeye indirgemesi ve en ufak tansiyonda felaket tellalliği yapması, olsa olsa bu muhabirlerin Türkiye'yi hâlâ egzotik bir Şark ülkesi gibi algılıyor olmasından kaynaklanabilir.
İYİLER DE VAR
Fakat bu tür "tuhaf" yorumlara aldanmamak gerek. Dünya basını yekpare olmadığı gibi, bizi neredeyse bizim kadar iyi tanıyan ve kendi kamuoylarına anlatmaya çalışan yabancı gazeteciler de var. Mesela Alman ve İngiliz basınında, suya sabuna dokunmamaya özen göstermekle birlikte gayet isabetli yorumlar yapan muhabirlere rastladık.
Dahası, uluslararası medyanın önemli makamlarını işgal edip, geleceğin dünyasının en önemli aktörlerinden biri olacağına kesin gözüyle bakılan Türkiye hakkında bile kendilerini geliştirmeden, oturdukları yerden ahkam kesen yabancı muhabir ve siyasi yorumcuların miadını doldurmakta olduğunu söyleyebiliriz.
DEVİR DEĞİŞİYOR
Şahsen, Türkiye'nin seçimini, ulusal ve uluslararası tüm haber kaynaklarının birleştiği, ham verinin ülkeyi bütünüyle kavrayan bir bilgi ağına dönüştüğü ve yapılan yorumların Türk toplumunun tüm fikir yelpazesini kavradığı bir "hub" haline gelen Hürriyet Medya Towers'da izledim.
La Stampa gibi önemli İtalyan gazetelerinde makaleleri yayınlanan gazeteci Alessandro Ursic başta olmak üzere binada bulunan diğer yabancı gazeteciler, Türkiye'nin gelecekteki imajı konusunda umutlu olmak için yeterince sebep veriyor.
Birçoğu Türkiye'de yaşayan ve "freelance" çalışan başka yabancı gazeteciler de, blog haberciliğinin araştırmacı gazetecilikte masabaşı haberciliğini geride bıraktığını örnekliyor. Nitekim Türkiye ve seçim sonuçlarıyla ilgili daha yerinde tespitlere, gazete sütunlarından çok, internet koridorlarında rastlıyorsunuz.
Hürriyet Medya Towers dahilindeki çeşitli kuruluşlarda staj yapan yeni kuşak yabancı gazeteciler de, seçimlerden bir süre önce İstanbul'a geldiler. Buna rağmen, aralarından birçoğunun, haber kaynaklarının değerlendirilmesi ve çifte kontrol gibi mesleki yöntemlere hakim olmalarının ve aldıkları görece eğitimin de getirdiği avantajla, önemli uluslararası medya kurumlarındaki kıdemli meslektaşılarına nazaran daha açık fikirli ve tutarlı olduklarını gözlemledik.
Özetle, dışarıdan görünen Türkiye'nin gerçeklerden bambaşka biçimde yansıtılması, aslında gelip geçici bir gerçek. Bardağın dolu tarafına bakarsak, "ötekilerin" Türkiye'yi giderek daha "isabetli" algıladığını, bizim de kendimizi gün be gün daha iyi tanıdığımızı görebiliriz.