Güncelleme Tarihi:
Dışardan olduğu gibi içerden de heybetli bir görünümü var Cipriani'nin. Tavan hayli yüksek. Yemel salonu camlı bölmelerle salondan ayrılmış, masalarda servis malzemesi dizili. Yan tarafta küçük boyda kokteyl salonu. İkisi arasında duvara yakın ayaktayım. Kapıdan girenler arasında tanıdıklar var, göz aşinası olduklarımın sayısı da fazla.
Bu akşam Türklerin akşamı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BM.'de görevli büyükelçilere bir akşam yemeği veriyor. Davetin adı '' Teşekkür Yemeği.'' Erdoğan, Eylül'de Güvenlik Konseyi üyeliği seçiminde Türkiye'ye oy veren ülkelere teşekkür sunmak üzere bu daveti düzenliyor. İzlanda ve Avusturya ile yarışan Türkiye rakiplerini açık farkla geride bırakarak seçimi kazandı.
BM Büyükelçimiz Baki İlkin'in eşi Nur İlkin yemek masalarını Türkiye haritasının çizgileriyle düzenlettirmiş. Masalarda numaralar yerine şehirlerimizin isimleri var. Salonun sonunda tabandan tavana yükselen camlı kemerin ortasına dev bir Türk bayrağı asılmış olsaydı gecenin anlamına güç katardı. Başbakan ile kalabalık refakatçı grubunun ziyaret telaşından unutulmuş olmalı. Ermenilerin Eylül sonunda Cipriani'de verdikleri davette bayrakları asılıydı.
İçkili, yemekli davetin Türkiye'ye kaça malolduğu sorumu Büyükelçi İlkin düşünme molası almadan '' Merhum Dışişleri Bakanımız Çağlayangil devletin davetinde ne kadar masraf yapıldığı söz konusu olmaz, derdi.'' gibisinden yanıt verdi.
Sıra halinde yabancı diplomatlar içeri giriyor, Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'la el sıkışırken bir kaç sözle dostluk tazeliyorlar. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, yanında eşi ve üst düzey yardımcılarıyla çıkageliyor. BM'de 'Barış Kültürü' toplantılarına katılmaya gelen bazı devlet temsilcileri ikili ilişkileri nedeniyle Erdoğan'a 'merhaba' demek için uğruyorlar.
Zihnimde beliren bir tablonun izahını yapmakta zorlanıyorum. Dış muhabir olarak Türk devlet ve hükümet başkanlarının, kabine üyelerinin ziyaret ve temaslarını takip ettim. Aralarında İhsan Sabri Çağlayangil, Bülent Ecevit, Osman Olcay, Coşkun Kırca gibi bilgili, konularına hakim, saygın kişiler vardı. Süleyman Demirel politika uzmanlığına rağmen seyahat etmeye fazlaca meraklı değildi. Turgut Özal ise Türkiye'nin dışarıya açılmasında en fazla katkıda bulunan lider idi kendi açımdan.
2000'lerin başından bu yana Türkiye birden serpilip, büyüme dönemine girdi, sesi-sözü çok daha fazla dinlenilir bir ülke oldu. Yabancıların gözünde Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlar da İngilizceden çevrilen ''Önemli Oyuncu'' konumuna yükseldi. Dünya siyaset başkenti BM'de Erdoğan ile İspanya Başbakanı Zapatero'yla başlattığı ''Medeniyetler İttifakı'' girişimi, çeşitli ülkelerde BM Barış Gücü'ne katkısı, hasım ülkeler arasında aracılığına güven duyulması, Afrika kıtasına destek yardımları Türkiye'nin giderek uluslararası camiada tepeye yükseldiğini kanıtlıyor.
Bu başarıları Başbakan Erdoğan'a mı borçluyuz? Erdoğan içerde sert bir politikacı. Yurt dışı temaslarında da fazlaca yumuşak olduğunu sanmıyorum. Özal gibi sempatik, babacan tipte olmadığı gibi yabancı bir dile de hakim değil. Gene de Avrupa'dan Uzak Doğu'ya pek çok liderle yakın ilişki kurmayı başarmış. Danışmanı Egemen Bağış'a sorduğumda '' Kendisine özgüveni sonsuz. Tüm temaslarında Türkiye'nin önemini vurguluyor. Konuyu kısa zamanda Türkiye'nin siyasi ve ticari işlerine getiriyor. Sert görünüşüne rağmen insani ilişkilerde başarılı, Tony Blair, Berlescuni dahil pek çok lider Erdoğan'la muhabbeti özlediklerini söylüyorlar. Geçen hafta Washingto'daki toplantıda Başkan Bush 15 metre uzaktan Başbakanımızı görünce '' Mr. Erdoğan' diye seslenip yanına geldi. Erdoğan'ın kişisel ilişkilerde eşi yok.''