Güncelleme Tarihi:
Bu sorunun cevâbını, artık çok daha umarsızca arıyorum.
Ama binlerce sayfalık iddianamelere dayanan o iki meşhur dava, hukukla ilgisi, zamanında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi kantininde bir adet çift kaşarlı tost yemekten ileri gidemeyen bendenizi ne yazık ki fazlasıyla aşıyor.
Belli ki benim havsalam da, tıpkı adliye bilgisayarları gibi, bu iddianameleri sindirmeye yetmiyor.
Zira üzerinde müthiş bir dikkat ve titizlikle çalışılan bu hukuk başyapıtlarının her ikisi de, el emeği, göz nuru!
Onları ancak büyük hukukçularımız ve bir de –özeti yapılırsa- Başbakanımız hakkıyla anlayabilir.
Biz avâmın işi değil bu.
* * *
Evet, “abartı” demeyin, iddialıyım: Adalet sistemimizin gurur timsalleridir bu iddianameler!
Ki bahsi geçen ikinci şaheserimiz olan Ergenekon İddianamesi, daha tamamlanmadan bu nâmı salmıştır.
Bence bu başyapıt, Türkiye’nin ilk “pre-order bestseller”ı oldu.
Yâni ön siparişle, daha piyasaya çıkmadan çok satanlar listesine giren ilk eserimiz. Bekle bizi Amazon.com, hazır ol Ideefixe!
Öyle görünüyor ki, liberal/muhafazakar (muhafaliberal?) eleştirmenler tarafından daha piyasaya çıkmadan övgü bombardımanına tutulan bu milli gururumuzun hacmi de, hak ettiği gibi kallavi olacak.
Denebilir ki, “Yuh, ABD’de Başkan John F. Kennedy’e yönelik suikastın ardından meclis komisyonu tarafından hazırlanan Warren Raporu bile ‘sadece’ 888 sayfaydı. Bu ne böyle?”
Ben de diyorum ki: Amerikalılar utansın.
Hem 2500 sayfa civarında olduğu söylenen Ergenekon İddianamesi’nin rakibi dandik Amerikan raporları mı olacak?
Hedefimizi muasır medeniyet seviyesi olarak belirlediğimize göre, alacağımız örnekler de, bir kez daha, Avrupa klasikleri olmalıdır bence.
Nitekim Ergenekon İddianamemiz, Homeros’un başyapıtları olan İlyada ve Odysseia’yı hacmen çok aşmaktadır. Hatta puntoları biraz daha büyütüp satır aralarını azıcık açarsak onlarca kez katlayabiliriz de...
Ama soruşturmayı yürüten işinin ehli savcılarımız, mesela Odysseia’dan şuna benzer unutulmaz mısraları da iddianamenin bir yerlerine sıkıştırsınlar ki, hacim rekorumuz edebi bir ruh kazansın, uluslararası çevrelerden “lan haybeden şişirmişler bunu” tepkisi gelmesin:
“Bir insana esaret çattığı gün, o insanın kıymetinin yarısını alıp götürür Zeus.”
Öteki “alâmet-i fârika-yı milliyemiz” olan AKP İddianamesi, belki hacmen bu kadar iddialı değil, ama Rus sinemasının babalarından Lev Kuleşov’un kurgu teorisini sollayan yaratıcı dehâsıyla hakkını veriyor.
Anayasa Mahkemesi’ne çoktan sunulduğu için biraz geç kalınmış olsa da, bu iddianamemize de bir Homeros katkısı yaparak (ek delil?) milli bir davada evrensel mesaj verir, “Medeniyetler arası Diyaloğun” en hasını gerçekleştiririz.
Bu iddianamenin hukuk literatürümüzün seçkin bir parçası olmayı da aşıp, dünya edebiyat tarihine bile geçebilmesini sağlamak amacıyla milli bir sorumluluk hissiyle önerdiğim utanmazca intihal, İlyada’dan şu dize olabilir:
“Zeus, her insanın planlarını gerçekleştirmesine izin vermez.”
* * *
Eeee, sonuç ne?
Türkiye bir “hukuk devleti” midir?
Valla, ne kadar uğraşsam, benim kapasitem ortadaki örnekleri inceleyip bu soruyu cevaplamaya yetmiyor.
O yüzden bütün hukuki cehaletimle diyorum ki:
Bırakalım bu işleri...
En azından şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir “edebiyat devleti” olalım…
Belki Nobel alırız…
İntihallerle de olsa…