Güncelleme Tarihi:
290 kişinin hayatına mal olan bu şiddet içeren hadiselerin Türk halkı üzerinde yarattığı derin etkiyi kavramak, bizzat yerinde tanıklık etmedikçe çok zor.
Ankara’ya geçtiğimiz günlerde yaptığım ziyarette, darbe girişiminin arkasındaki kişilerin kontrolündeki savaş uçaklarının Türk Parlamentosu’nda yaptığı büyük hasarı gördüm. Bir araya geldiğim kişilerde, korku ve şok hâlâ kendini hissettiriyordu.
Avrupa topraklarında böyle bir şiddet tolere edilemez. Halihazırdaki hükümetle ilgili görüşünüz ne olursa olsun, meşru, demokratik bir şekilde seçilmiş bir hükümeti şiddet kullanarak devirme teşebbüsünde bulunmanın kabul edilemez olduğu görüşünde hepimiz anlaşabiliriz. Modern Avrupa’da, demokratik kurumlara yönelik böyle bir saldırı hepimiz için bir hakarettir.
TÜRKİYE’Yİ ANLAMAMIZ GEREKİYOR
TÜRKİYE, Avrupa liderlerinin darbenin Türk toplumu üzerinde yol açtığı derin etkiyi anlamakta yetersiz olduğu gerekçesiyle açık bir düş kırıklığı yaşamaktadır. Toplumda (bu darbe teşebbüsünün) ordu, polis ve yargıya sızmış olan gizli bir şebeke tarafından planlandığı ve ifa edildiğine dair geniş bir konsensus söz konusu.
Bu hususu Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığım görüşmede olduğu gibi üç muhalefet lideriyle yaptığım görüşmelerimde de dinledim. Eğer Türkiye üzerinde olumlu bir etkiye sahip olmak istiyorsak dayanışma göstermemiz ve hali hazırda ülkedeki düşünce yapısını anlamamız gerekiyor. Ayrıca, Avrupa’nın şimdi Türkiye ile daha az değil, daha fazla angaje olması gerektiğine ikna oldum.
Başarısız kalan darbe girişimine katıldıkları düşünülen kişilerin üzerine gidilirken aşırı ve ayrım gözetmeyen tedbirler uygulandığına yönelik haberler alarm vericidir.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulamasını askıya aldı, ancak sözleşme Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gözetimi altında olmaya devam ediyor. Bu nedenle, alınan herhangi bir önlemin karşılaşılan tehdit açısından gerekli ve bu tehditle orantılı olması gerekiyor.
Faillerin teşhis edilmesinin büyük bir dikkatle yapılması gerekiyor. Suçlanan kişilerle ilgili ikna edici delil gösterilmesi şart. Şiddete yardımcı olanlarla darbenin amacına sempati duyması söz konusu olan kişilerin açık bir şekilde ayrılması gereklidir. İkinci gruba girenler açısından bir yasa ihlali söz konusu değildir.
Bu itidali göstermek Türkiye’nin kendi çıkarınadır. Son haftalardaki olumlu gelişmelerden biri, siyasi partilerin nadir görülecek bir şekilde aralarında birlik sergilemesidir. Buna karşılık, kamu görevlilerin, gazetecilerin ve akademisyenlere yönelik masum insanların da suçlanmasına yol açan ileri derecedeki bir tasfiye toplumdaki bölünmeleri arttırır ve güvensizlik yaratır. Bu durum, devlet kurumlarını kırılgan hale getirir, darbe girişiminden önce de ifade özgürlüğüne yönelik usulsüz sınırlamalar nedeniyle zaten zorluk yaşayan medya üzerinde caydırıcı bir etki yaratır.
İDAM TARTIŞMASI BİTMELİ
İDAM cezasının yeniden yürürlüğe getirilmesiyle ilgili tartışmalar da sona ermelidir. Böyle bir girişim, Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nden ve nihayetinde Avrupa Birliği’ne katılma hedefinden çıkmaya zorlar. Bu geriye giden, etik dışı ve tecrit edici bir adım olur. Avrupa Konseyi, kendi üzerine düşeni yapacak, Türk yetkililerle güven inşa etmek ve yardımcı olmak için her fırsatı değerlendirecektir.
Türkiye’ye ziyaretimden bu yana, yetkililer, OHAL çerçevesinde çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülükleriyle aynı çizgiye getirilmesi için Avrupa Konseyi uzmanlarıyla birlikte çalışmayı kabul ettiler. Bu çabanın başarısız olması, Türkiye açısından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (Türkiye’den) başvuru yağması riskini yaratacaktır.
Gücün suistimal edilmesini önlemek için, Türkiye’nin, gözaltında ya da mahkeme süreci öncesinde tutuklu bulunan bireylerin savunmayla ilgili haklarını (gözaltı süresi, avukata, doktora ve yakınlarına erişim hakkı ve yargı denetimi olasılığı da dahil olma üzere) daha iyi bir şekilde gözetmesi ve masumiyet karinesiyle başlayan adil yargılama hakkının daha etkili bir şekilde işlemesini güvence altına alması, özellikle önemli olacaktır. Türkiye, gazeteciler, eğitimciler ve akademisyenler için etkili güvencelerin işlediğini garanti etmelidir.
İŞKENCE İDDİALARINI CİDDİYE ALIYORUZ
AVRUPA Konseyi ve konsey bünyesindeki İşkencenin Önlenmesi Komitesi, Uluslararası Af Örgütü ve diğer gözlemciler tarafından seslendirilen işkence ve kötü muamele iddialarını çok ciddiye almaktadır. Sözleşmeye göre İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin doğaçlama ülke ziyaretlerinin detayları kamuya açıklanmamaktadır, yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, yakında bu iddialara ilişkin daha fazla netliğe kavuşacağız.
Türkiye’yle aynı zamanda ifade özgürlüğüyle ilgili işbirliğimizi de yoğunlaştıracağız. Bu, aynı zamanda AB’nin (Türkiye’ye) vize serbestisine de engel olan terörle mücadeleyle ilgili mevzuatı açısından da önemli. Terörle mücadele yasaları, gazetecilerin sadece terörizmle ya da terör örgütleriyle ilgili haber yaptıkları için tutuklanmasına neden olamaz.
Bu, Türkiye için gergin ve belirsizlik içeren bir dönem. Bizim Türkiye’ye yaklaşımımız, birlik içinde hareket ederek karşılıklı güven ve anlayışı tesis etme amacını taşımalıdır. Ortak amacımız, Türkiye’nin Avrupa ailesinde kaldığını görmek ve bu en zorlu zamanlarda bile demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün önemini kabul etmektir.