Güncelleme Tarihi:
Temasların yoğunluğu ve kapsamının genişliği, iki ülke arasındaki iletişim kanallarının açık ve ilişkiler çarkının dönmekte olduğuna işaret ettiği cihetle, olumlu bir göstergedir.
Özellikle askerden askere ilişkilerde gözlenen düzelme ve savunma sanayi alanında Türkiye’nin yeni savaş uçakları alımı gibi önemli gelişmeler, Türkiye ile ABD’nin güvenlik alanındaki bağlarının güçlenmeye devam ettiğine işaret etmektedir.
ABD yönetiminin sivil unsurlarının, hatta Kongre’nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’a yönelik sıra dışı ve yakın ilgi ise, ABD tarafının Türk siyasi sistemi içinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeri ve rolüyle ilgili bir sıkıntıları bulunmadığını göstermektedir. Böylelikle, ABD tarafı, Genelkurmay Başkanlığının görüşlerinin Türk siyasi denkleminin bir parçası olduğunu ve bunlara önem verdiğini teyit etmiş olmaktadır.
Bu karşılıklı ziyaretlerin, iki ülkenin ortak gündemlerinin duyarlı ve öncelikli maddelerle dolu olduğu bir döneme rastlaması ise temas ve görüşmelerin önemini daha da artırmıştır. Ziyaretler sonrasında yaptıkları açıklamalara göre, Dışişleri Bakanı Gül ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, özellikle Irak’taki PKK terör örgütünün varlık ve faaliyetlerinin sona erdirilmesi ve ABD Kongresi’nde Ermeni iddialarını destekleyen karar tasarılarının kabulünün önlenmesi konularında Amerikalı yetkililerden yapıcı ve inandırıcı mesajlar almışlardır. Söz konusu ziyaret ve temasların sonuçlarının tam olarak nasıl şekilleneceğini zaman ve gelişmeler gösterecek olmakla beraber, hem siyasi hem askerî kanattaki en üst yetkililerimizce verilen bu mesajları, Türkiye’nin ABD ile Türkiye münasebetlerine verdiği önemin ve bu ilişkiyi düzgün tutmak arzusunun ifadesi olarak değerlendirmemiz mümkündür.
Tarafların ortak gündemi; Irak’taki PKK terör örgütü sorunu ve terörle mücadele, ABD Kongresi’ndeki Ermeni iddialarına sahip çıkan tasarılar, Irak, Orta Doğu, İran, Lübnan, Kıbrıs, Kafkaslar, Afganistan, Kosova, Balkanlar, AB ve enerji gibi önemli konulardan oluşmaktadır. Tüm bu konularda görüş alışverişi yapıldığı anlaşılmakla beraber, ön plana çıkan gündem maddeleri PKK ve Ermeni tasarıları olmuştur.
Irak’ta PKK’ya yönelik hangi yeni adımların, ne zaman ve kimler tarafından atılacağı, hatta gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bile henüz belli değildir. Ancak ABD’li yetkililerinin kararlı ve net bir tutum sergiledikleri ve Türk muhataplarını en azından söylem ve yaklaşım planında tatmin edebildikleri anlaşılmaktadır. Fransa ve Belçika’daki PKK terör örgütünün mali kaynaklarını hedef alan son operasyonlarda da ABD’nin telkinlerinin etkili olduğu sezinlenmektedir. Ancak bu noktadan itibaren Irak’taki PKK varlığını sona erdirmek için ABD tarafından somut, inandırıcı ve etkin önlemler makul bir süre içinde hayata geçirilmediği takdirde, Türkiye-ABD ilişkileri yeni bir bunalımın içine sürüklenebilecektir. Bu nedenle, ABD’nin hızlı hareket etmesi büyük önem taşımaktadır.
PKK karşısında ABD’nin hareketsiz kalmasından veya yetersiz davranmasından kaynaklanacak sıkıntının ABD Kongresi’nde Ermeni iddialarını destekleyen bir kararın kabul edilmesiyle üst üste gelmesi halinde ise, Türk-Amerikan ilişkileri daha da zorlanacaktır. Karşılıklı ticaret, turizm ve hatta Türkiye’deki Amerikan yatırımlarının hacmi iki ülke açısından da yeterince büyük değildir. Bu nedenle ikili ilişkilerdeki sarsıntının ve hasarın stratejik değere sahip olan güvenlik, savunma ve enerji sektörlerinde kendini göstermesi daha yakın bir ihtimaldir. Bunun da ötesinde, iki ülkenin bölgesel ve küresel alandaki ortak hareket etme ve işbirliği yapma irade ve kabiliyetleri zayıflayabilir. Böyle bir ortamda Türkiye’nin İran, Irak, Orta Doğu gibi bölgesel ihtilaflara bakış açısında ve yaklaşımlarında meydana gelebilecek nüans ve değişiklikler Ankara ile Vaşington arasında yeni sıkıntıların doğmasına yol açabilecektir. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normale dönüştürülmesi süreci de bundan ciddi zarar görebilecektir. Esasen Türk tarafınca verilen mesaj da budur: “Ermeni tasarılarının kabulü, Türk-Amerikan ilişkilerine ağır ve kalıcı zarar verir; iki ülkenin hayati sorunlara ilişkin işbirliğine olumsuz etki yapar!” ABD yönetimi (Başkan Yardımcısı Cheney, Dışişleri Bakanı Rice, Ulusal Güvenlik Danışmanı Hadley ve Pentagon yetkilileri), görüşmelerde, Türk tarafının beklentileri doğrultusunda, bu konuda kararlı davranacaklarını ve Ermeni tasarılarının Kongre’den geçmesini engellemeye çalışacaklarını vurgulamaya özen göstermişlerdir.
Burada can alıcı nokta, Ermeni tasarıların önlenmesi için yönetimin böyle bir tutum içinde olmasının önemli ve gerekli olduğu ancak yeterli olmayabileceği gerçeğidir. Kongre’de çoğunlukta olan Demokratlar her fırsatta Cumhuriyetçi Başkanı köşeye sıkıştırmaya çalışacaktır. Öte yandan, kamuoyu yoklamalarında notları giderek düşen Başkan Bush, Demokrat Kongre’ye sözünü dinletebilecek midir? 2008 yılında Başkanlık seçimi yapılacağı için, Bush, partisine ilişkin oy kaygıları nedeniyle, 2000 yılında Ermeni tasarılarını önlemek için son anda Başkan Clinton’un yaptığı gibi en büyük kozu olan “ulusal çıkar” kartını oynamak isteyecek midir? Bu soruların yanıtları belirsizdir. Bir ihtimal, Demokrat siyasetçilerin, Ermeni tasarılarını daha fazla oy getirir mülahazasıyla, bu yıl Kongre’de Komite seviyesinde kabul edip, genel kurula götürülmesini gelecek yıla bırakmasıdır. Ancak, Ermeni yanlısı Temsilciler Başkanı Pelosi’nin tasarıları oylatma yetkisi tam olduğu cihetle, bu yıl da Kongre’den bir kararın çıkması her an mümkündür.
Şimdi Türkiye-ABD ilişkileri bakımından söylenmesi gerekenler söylenmiştir. Artık verilen sözlerin yerine getirildiğini gösteren icraatın başlaması gerektiği bir döneme girilmiştir. Diğer bir deyişle, Türkiye-ABD ilişkilerinde ciddi bir yol ayırımına gelinmiş olup, ya doğru adımlar atılarak ilişki daha düzgün ve sağlam bir zemine oturtulacak, ya yetersiz politikalarla çıkmaza sürüklenecektir. Harekete geçme sırası PKK ve Ermeni tasarıları bakımından ABD’dedir. ABD, PKK’ya karşı daha da geciktiği ve/veya Kongre’de bir Ermeni tasarısı kabul edildiği takdirde, Türk-Amerikan ilişkilerinin onarılması zor bir yara alması, işbirliği alanlarının daralması, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerine olumsuz yansımaları dahil olmak üzere, bölgesel ve ülke içi dinamiklerin de etkisinde Türkiye’nin komşu ülkelere, Orta Doğu’ya ve İslam dünyasına yaklaşımlarında bazı değişiklikler yaşanması gibi olasılıklar gündeme gelebilecektir.
Aynı gerekçelerle, Türkiye’nin de bu dönemde iç politika kaygı ve baskılarından mümkün mertebe uzak bir biçimde ülkemizin çıkarlarını akılcı yaklaşımlarla gözeten bir davranış içinde olması ve ABD’yle stratejik nitelikteki ilişkilerimize itinayla yaklaşması sağduyunun gereğidir.