Güncelleme Tarihi:
BAŞBAKAN Yardımcısı Tuğrul Türkeş, İngiltere’nin başkenti Londra’daki Yunus Emre Kültür Merkezi’nde düzenlenlediği basın toplantısında, bu ülkedeki temaslarını değerlendirirken, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtladı.
İngiltere’de yerleşik Türk vatandaşları ile Kıbrıs Türk toplumunu ziyaret etmek üzere seyahat gerçekleştirdiğini belirten Türkeş, şunları söyledi: “Bildiğiniz gibi hem Yurtdışı Türkler Başkanlığı olarak, Türkiye’nin dışarıda yaşayan insanlarıyla onların sosyal meseleleri, eğitimler, kültürel faaliyetlerini yakından takip ediyoruz, hem de Kıbrıs’tan Sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak da Kıbrıs’ın hem diasporadaki yapısı, yurt dışında, Kıbrıs dışında yaşayan Türklerin meselelerini de takip etmek öncelikli işlerimiz arasında. Bu noktada, burada hem sivil toplum örgütleriyle çalışmalar yapıyoruz, onlarla karşılıklı görüşmeler yapıyoruz hem de burada yapılan bazı çalışmaları da takip ediyoruz.”
İngiltere’deki Türk toplumunu dolaşarak, vatandaşların meselelerini yakından takip ettiklerini dile getiren Türkeş, yurt dışındaki halk oylaması çalışmalarına ilişkin de vatandaşlara bilgi verildiğini söyledi. Türkeş, toplantılarda, vatandaşların özellikle süreçle ve zamanlamayla ilgili soruları olduğunu kaydederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
‘EVET DE ÇIKSA, HAYIR DA ÇIKSA’
“Buradaki buluşmalarımızda vatandaşlarımıza halk oylamasıyla ilgili bilgiler de veriyoruz. 16 Nisan sonrasında ‘Evet’ çıkarsa neler olacağıyla ilgili merak ettikleri konular var. ‘Hayır’ çıkarsa ne olacağıyla ilgili merak ettikleri var. Biz de dolaştığımız yerlerde bunlara açıklık getirmeye çalışıyoruz. Dilimiz döndüğünce anlatıyoruz ancak en önemlisi bütün vatandaşların bilmesi gereken, bu bir siyasi yarış değildir. Bu bir referandum yarışıdır, halk oylamasıdır, halkın iradesine başvurmaktır. Buna başladığımız anda yani bu referandum konusu gündeme geldiğinde biz dedik ki; Meclisten 367 de çıksa, bu çok köklü bir karar değişikliği olduğu için halka sorulması lazım ve 339 oyla Meclisten çıktığı için de halk oyuna gittik ama bunu altını çizerek tekrar söylüyorum, 367 de çıksa halk oyuna gidilmesi gerektiğini söyledik çünkü halkın takdir edeceği, halkın vereceği bir karardır ama dediğim gibi neticede bu bir halk oylamasıdır ve neticesi ne olursa olsun evet de hayır da çıksa, Türkiye sulh ve barış içinde yoluna devam edecek.”
REKLAMIN ORİJİNALİNDE AMPÜL VAR
CHP’nin İngiltere’deki tanınmış bir hazır gıda ve kafe zincirinin reklamından esinlenerek hazırladığı reklam filmine de değinen Türkeş, “CHP evet-hayır kampanyasında çok güzel bir hazırlık yapmış, ben de çok memnun olmuştum. Burada biraz espri olduğu için söylüyorum, reklamın orijinali buradaki bir yiyecek firmasının ve daha da ilginci reklamın orijinalinde ampül var. Bilgi olarak söylüyorum sadece. Ampullü bir reklamdan ilham almışlar kendi kampanyalarında” diye konuştu.
KABUL EDİLECEK BİR YAKLAŞIM DEĞİL
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin Almanya’da yapacağı toplantıların engellenme girişimini de değerlendiren Türkeş, halk oylamasıyla ilgili Türkiye’de olduğu gibi Türkiye’nin dışında Türk seçmenlerin olduğu her yerde, siyasetçilerin, hükümet yetkililerinin, devlet yetkililerinin gidip özgürce çalışmalar yapması gerektiğini vurguladı. Almanya’nın bu etkinliklere mani olmasının hoş bir tavır olmadığını belirten Türkeş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama ondan daha üzücüsü, Almanya’nın AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Michael Roth’un Twitter’dan attığı, ‘Bu kadar basit olabilir, gazeteciler Türkiye’de özgür çalışsın, Türk siyasetçiler de Almanya’da sahne alsın.’ Eğer hakikaten bu sebeple bakanlarımıza izinler verilmiyorsa, bu utanç verici bir şeydir. Almanya hukuku bir kenara bırakıp kendine göre Türkiye’deki bu şahsın suç işlediği, işlemediği ya da suç işlediyse onunla Türk hukuk sistemi nasıl uğraşıyorsa ona göre bakanlara toplantı izni, ziyaret izni verip vermemeye karar veriyorsa, bu utanç vericidir. Bu nedenle bunu okuyarak size söylüyorum. Yoksa her ülkenin kendi egemenlik alanında faaliyete izin vermek, vermemek hakları vardır. Derlerse ki, bir güvenlik riski var, bu anlayışla karşılanabilir ama tek anlaşılmayacak şey budur, ‘Olay bu kadar basit, Türkiye’de gazeteciler özgürce çalışsın biz de onların siyasisine burada izin verelim.’ Bu kabul edilecek bir yaklaşım değildir.”