Türk kimdir, İngiliz nedir?

Güncelleme Tarihi:

Türk kimdir, İngiliz nedir
Oluşturulma Tarihi: Nisan 30, 2010 11:39

İngiltere ve Fransa’da son beş yıldır süren “milli kimlik” tartışması, hükümetlerin siyasi koz sağlama amaçlı günübirlik politikaları tarafından tetiklendi. Ancak bu tartışmaların temelinde, hakiki bir toplumsal ihtiyaç var. Öyle ya da böyle, bu tartışmalar sayesinde İngiltere ve Fransa’da toplumsal “öteki” yeniden tanımlanıyor. Türkiye’nin bölgesel bir süpergüç olabileceği yakın gelecekte benzer bir tartışma bizde de başlasa, acaba “Türk-Kürt gerilimi” kalıcı olarak sona erer mi?

Haberin Devamı

Türk kimdir, İngiliz nedir

 Türk nedir, kimdir?

Acaba bu soru bir gün Türkiye’de de, 19’uncu yüzyıldan beri şahit olduğumuzdan bambaşka bir eksende tartışmaya açılır mı?

Diyelim ki 20 yıl içinde öylesine hızla zenginleştik ki, yoksulluk sınırının altında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kalmadı.

Bütün Ortadoğu’nun cazibe merkezi haline geldik.

Araplar, İranlılar, Afrikalılar, hatta Bulgarlar, Gürcüler, Azeriler, Ermenistan vatandaşları Türkiye’ye akmaya başladı.

Elbette, tüm dünyada olduğu gibi bizde de “yerliler” sadece “temiz” işleri yapmaya razı gelir oldular ve doğurganlık oranları da düştükçe düştü.

Haberin Devamı

Türkiye’nin taşı toprağı altın oldu” diye gelen yabancı göçmenler ise hızla ürediler.

İstanbul banliyölerinde bizimkine paralel bir dünya kuran kapalı Arap mahalleleri oluşmaya, Sudanlılar ile Somalililer milli maçlardan sonra Ankara’nın göbeğinde birbirine girmeye başladı.

İşte bu noktada diyorum, yâni 2030’da, mesela sağcı bir parti iktidarda bulunsa, “alt kimlik – üst kimlik” sorunsalının da ötesinde bir “Türk kimdir” tartışması başlatır mıydı?

** *

Avrupa’da iki ülke aynı soruyu, yâni kendi milli kimliklerini nasıl tanımladıkları sorusunu yakın zamanda tartışmaya açtı.

Bu tartışmayı tetikleyen faktörler aşikârdı:

11 Eylül 2001’deki terör saldırılarının ardından gelen Afganistan/Irak işgalleri, Batı’da giderek büyüyen Müslüman nüfusun (başka bir deyişle bugünün Büyük Öteki’sinin), “yerli” halklarla toplumsal bir çatışmaya girmesine neden olmuştu.

Yerleşik düzen, bu çatışmayı çözmenin yollarını arıyordu.

Bu açıdan tartışmanın ilk olarak, tarih boyunca Kıta Avrupası’ndan çok daha başarılı bir entegrasyon politikası uygulayan ve resmen “çok kültürlü” olan Britanya’da başlatılması ilginçtir.

Ada’da 2005 yılında “Britanyalılık nedir” diye sorulmaya başladı.

Halkın büyük bölümünün memnun olmadığı sol bir hükümetin (İşçi Partisi) iktidarı döneminde başlamıştı tartışma. Fakat daha çok parlamentonun, medyanın, sivil toplum örgütlerinin ve aydınların katıldığı bir hâl aldı.

Haberin Devamı

Elbette Britanyalılık, İngilizliğin de üstünde bir kimlikti.

Buna rağmen, etnik değil politik/kültürel bir terim olan bu sözcük bile milliyetçilerin/muhafazakârların sahiplendiği bir terim haline geldi.

Mesela tüm “gericiliğine” rağmen Lordlar Kamarası Başkan Vekilliğine yükselmiş Barones Cox, Britanyalılığı, “etik anlamda Yahudi-Hristiyan mirasın tarihi değerlerine bağlılık” olarak niteliyordu.

Ya 711 yılından beri Avrupa’da olan ve hatta bir dönem Yaşlı Kıta’dan Yahudilerle birlikte kovulan İslam?

Britanya nüfusunun yüzde 5’ini oluşturan Müslümanların, bu oranın hızla arttığı bir dönemde Britanyalılık kavramı içinde en azından kültürel bir yeri yok muydu?

Haberin Devamı

* * *

İngiltere’de bu soru hâlâ sorulurken, geçen kasım ayında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de kendi ülkesinde benzer bir tartışma başlattı.

Bu kez doğrudan sağcı hükümetin bir inisiyatifiydi söz konusu olan.

Fransızlığın ne anlama geldiğinin”, kent meclisi toplantılarında ve devlete ait resmi internet sitelerinde halkın katılımıyla sorgulandığı “Büyük Ulusal Kimlik Tartışması” özellikle sol kanat tarafından çok eleştirildi.

Gerçekten de, “milliyetçi damarı” kaşıma potansiyeline sahip bu tartışmanın bölgesel seçimlerden hemen önce başlatılması dikkat çekiciydi.

Sarkozy, tartışmayı hükümetin inisiyatifinde yönlendirerek belki de bu sayede aşırı sağ oyları kendisine çekmeyi planlıyordu.

Haberin Devamı

Bildiğimiz, bu riskli girişime rağmen Sarkozy’nin bölgesel seçimleri Sosyalistlere karşı kaybettiği gerçeği... Üstelik aşırı sağ da oylarını yükseltti.

Ancak spekülasyona açık bir konu var: Belki de bu tartışma olmasa, Sarkozy’nin UMP’si daha da büyük bir hezimete uğrayacak, örneğin tek avuntusu olan Alsace bölgesinde bile kazanamayacaktı.

* * *

Peki bu milli kimlik tartışmalarının derindeki toplumsal işlevi ne?

Biri sol, biri sağ iki hükümet tarafından, birbirinden apayrı siyasi sistemlere sahip iki ülkede, farklı siyasi saiklerle başlatılmışlardı.

Ama her ikisi de, siyasi elitin “icatları” olmaktan öte, kökünü hakiki “toplumsal eğilimlerden” alan tartışmalardı.

Haberin Devamı

Dolayısıyla işlevleri belirli bir “toplumsal ihtiyacı” tatmin etmek, yâni kültürler arası gerilimin arttığı ve çok-kültürlü ulus-devletin çatırdadığı bir dönemde, toplumun yeni temelini belirlemek amacıyla “Biz kimiz” sorusunu sormaktı.

Ya bu sorgulamanın sonucu ne oldu?

Kısa vâdeli siyasi sonuçları (6 Mayıs’ta Gordon Brown’ın İşçi Partisi’ni bekleyen hezimeti ve 2012’de de Sarkozy’nin muhtemel cumhurbaşkanlığı fiyaskosunu) bir kenara bırakalım.

İki ülkedeki “milli kimlik” tartışmalarının uzun vâdeli sonucu, yeni bir “toplumsal sözleşme” olmamıştır elbette.

Tam aksine, toplumsal antagonizmanın “baskın” tarafı, bu tartışma yoluyla “öteki” taraftakileri kendi fantazilerine göre yeniden tasarlamış, silbaştan kurgulamıştır...

Yâni İngiltere’de etnik açıdan Anglosaksonlar, dinen Anglikanlar...

ve Fransa’da etnik açıdan “yerli” Fransızlar (Franklar mı demeli?), dinen Katolikler...

Bugünün “ötekilerini”, yâni Güney Asyalıları ve Ortadoğuluları (elbette dinen Müslümanları) toplumsal/kültürel denklemin tashih edilmiş versiyonunda tam karşı cepheye yerleştirmişlerdir.

Böylece “Yeni Öteki” oluşturulurken, tarihsel olarak “öteki” diye addedilen diğer bazı unsurlar artık ya baskın tarafa çekilmiş ya da toplumsal antagonizmanın bir parçası olmaktan çıkarılmışlardır.

İşte bu nedenle, ‘Britanyalı” milli kimliğinin tarih boyunca zıt kutupları olan dört unsur (İngiliz, İskoç, Gal ve İrlandalı) arasında artık bir “çatışma” söz konusu değildir.

Mesela The Sun sayfalarındaki dil ve söylemden de görebileceğiniz gibi, “sokaktaki İngiliz” için “öteki” artık başka biridir; örneğin “İslamcı terörist” stereotipi olan Pakistanlıdır o...

Ve yine işte bu nedenle, ‘Fransızlığın’ tarihi zıt kutupları da, yeni milli tahayyül içine entegre edilmişlerdir...

Bir yandan bölgeciliğin (örneğin Bröton milliyetçiliği) işlevi sona ermiş ve tarihsel olan etnik/kültürel iç çatışma bitmiştir.

Bir yandan da Cermenofobi’nin toplumsal kökleri yok edilerek, bir diğer antagonizma çözülmüş ve böylece Avrupa Birliği ile uzlaşmış yeni bir milliyetçilik yaratılmıştır.

Fransa’da, The Sun’dan çok daha saygın gazetelerde, İngiliz tabloid yazarlarından çok daha etkin Fransız aydınların sütunlarında bile görebileceğiniz Yeni Öteki’nin yaratılmasıyla olmuştur bu...

Mesela hem “tembel” diye yerilen ama hem de “Fransızların işlerini ellerinden almakla” suçlanan, bir yandan “kara-kuru” diye küçümsenip bir yandan da “Fransız kızlarını çaldığı” iddia edilen Cezayirli’dir bu Yeni Öteki...

Kısacası hem İngiltere hem de Fransa’da, “milli kimlik” tartışmaları birlikte kâğıtlar tekrar dağıtılmış, saflar yeniden belirlenmiş ve yaratılan Yeni Öteki ile birlikte toplumdaki geleneksel antagonizma önümüzdeki onyılları, hatta yüzyılları etkileyecek biçimde dönüştürülmüş, modernize edilmiştir.

* * *

Biz de, diyelim ki 2030’da, mevcut “Anayasal vatandaşlık” ve “alt kimlik-üst kimlik” tartışmalarını aşar da, başka sosyoekonomik şartlar altında, farklı bir siyasi ortamda yeniden “Türk kimdir” diye sorma ihtiyacı hissedersek, bunun sebepleri ve sonuçları neler olurdu?

Nüfuzunu Güneydoğu Avrupa, Ortadoğu ve Yakın Doğu hinterlandını kapsayacak biçimde genişleten, doğusundan batısına kalkınmış, zengin bir Türkiye düşünün.

Acaba ucuz işgücü olarak bu Yeni Türkiye’ye akın edecek yabancı göçmenlerin varlığı, Türk-Kürt geriliminin kalıcı olarak sona ermesini sağlayıp Türkiye Cumhuriyeti’nin etnik temellerini konsolide edebilir mi?

Ve Türk toplumunun belirleyeceği Yeni Öteki, İngiltere ve Fransa’nın aksine “Doğulular/Müslümanlar” olamayacağına göre ne olur acaba?

Bu soruların yanıtını, yaşayan öğrenecek. Bense bir sonraki yazımda, “Türk nedir” sorusunu kendimce yanıtlamaya çalışacağım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!