Güncelleme Tarihi:
Makine de yap ve getir. Kahvenin Türklüğü de, sunuşu da, tadı da kalmadı. Eskiden Türk kahvesini pişirmenin de içmenin de bir kültürü ve geleneği vardı. Bakır cezvede yavaşça pişireceksin, fincanı ısıtacaksın, kahve kabardıkça fincana azar azar dökeceksin, sunarken yanına bir bardak soğuk su ve lokum ya da çikolata koyacaksın.... Kız istemeye gidildiğinde, bayramlarda ve günlerde nasıl kahve sunulur, kahve nasıl sunulursa veya içilirse nasıl anlam çıkartılır, bütün bunlar Türk kültürünün birer parçasıydı.
Türk kahvesi falı ise ayrı bir zevk konusuydu. Bunlar, şimdi hızla tarihe karışıyor. Kahveyi koy makineye, bas düğmeye, soğuk fincana dök ve getir. Bu ‘bulamaç’ın adına da utanmadan ‘Türk kahvesi’ de. Türkiye’de bulamaç sunmaya devam edelim ama Yunanistan bizden daha akıllı gidiyor. ‘Türk kahvesi’nin adını ‘Yunan kahvesi’ olarak değiştirmiş ve “Yunan kahvesi, bakır cezvede pişirilir, sunumuna özen gösterilir” diye bir standart da getirmiş. Türkiye’de Türk kahvesi deyince ise artık akla “makine de pişirilir, soğuk fincanda getirilir ve kahve bulamacı olarak içilir” gelmeye başladı. Bu durumdan ne utanıyoruz ne de değiştirmeye çalışıyoruz. Üstelik “makineleştik” diye de övünüyoruz.
Türk kahvesini bir yana bırakalım, Türk gıda piyasasında ‘3’ü bir arada’ modası giderek yaygınlaşıyor. Bu modaya Nescafe ile başladık. Kahve, süt tozu ve şeker küçük bir poşet halinde tüketiciye sunuluyor. Böylece, tüketicinin kahvenin, süt tozunun veya şekerin ayarı ile uğraşmasına gerek kalmıyor. Şimdi, ‘3’ü bir arada’ meyve suları da piyasaya girdi. ‘3’ü bir arada’ları ‘karşık’ yani üçten fazla meyveyi ve hatta sebzeleri de içeren meyve suları takip etti. Bu moda gıda alanında çocuk şekerlemelerine kadar girdi. Farklı ve karışık tatlara çocuk yaştan alışmaya başladık.
Aslında, ‘3’ü bir arada’ ile başlayıp ‘karışık’ ile devam eden trend küreselleşmenin sonuçlarından birinin Türkiye’ye yansımasından biridir. Cinsiyet ve karakterlerin çeşitlendiği küresel dünyada kahveden, meyve sularına kadar gıda da çeşitlenme ve karışıklık artıyor. İnsanlar, giderek hem farklılaşıyor ve çeşitleniyor hem de tembelleşiyor. Kahvenin süt tozuna veya şekerine bile sizin yerinize bir başkası karar vermeye başladı. Sizin düşünmenize ve hareket etmenize gerek kalmıyor. Eskiden, Türk kahvesinin bir duruşu ve karakteri olduğu gibi eskiden sadece erkek ve kadın vardı. Bunları temsil eden Adem ile Havva. Şimdi öyle mi? Lezbiyen, hasbiyan, heteroseksüel, biseksüel, homoseksüel, transseksüel, travesti, vitaseksüel, überseksüel, retroseksüel, metroseksüel, pomoseksüel, bimboseksüel, himboseksüel..... Say, say bitmez. Eskiden, karakterlerde de farklılıklar da azdı. Ya adam gibi adam vardı ya da sözüne ve kişiliğine güven duyulmayan karakterler vardı. Şimdi saatlik, günlük, haftalık karakterler var.
Davranış kalıpları zamana ve konuma göre değişiyor. Yere, zamana, konuma, bulunduğunuz mevkiye, parasal durumunuza ve gücünüze göre akrabanızın veya arkadaşınızın da duruşu değişiyor. Ne kadar sahtekar olursanız olun makam ya da parasal gücünüz varsa toplum size iyi bir konum vermeye başladı. Siyasi görüşlerde öyle değil mi? Eskiden, Türkiye’de ya sağcıydınız ya da solcu. Düşüncenizi savunmak için sürgüne uğrardınız, işleriniz bozulurdu, aileniz dağılırdı, hapse girerdiniz, yaralanır ve hatta ölürdünüz. Şimdi öyle mi? Küreselleşen Türk yaşamı insanları özel yaşamında da iş yaşamında da, siyasette de ‘3’ü bir arada’ olmaya zorluyor.
‘3’ü bir arada’ kahvelerden hiç hoşlanmadım. Makine ile yapılan Türk kahvesinden de, karışık meyva sularından da hoşlanmadım. Türkiye’de portakal suyu içmekten çekinmeyelim. Greyfut suyu içene de baskı yapmayalım. İsteyen ‘3’ü bir arada’ tüketebilmelidir. Ama, hepimiz ‘3’ü bir arada’ tüketmek zorunda da kalmamalıyız. Unutmayalım, demokrasi, farklılıklara ve güçsüzlere tahammül edebilme kültürüdür.