Güncelleme Tarihi:
Aynı zamanda Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) temsilcisi olan Katalan üye Maragall ve Batalla'nın EurActiv için kaleme aldıkları ortak makalede şöyle denildi:
"Türk hükümeti AB kaynaklı reformlar konusundaki hevesini; Avrupa Birliği de Türkiye’nin hevesini artırabilecek 'havucu' veya Türkiye üzerindeki baskı gücünü kaybetmiş gibi görünüyor. Bu sene, katılım müzakerelerin başlamasının 10'uncu yıldönümünü idrak ediyoruz. Ancak ortada kutlamaya değer pek bir şey görünmüyor. 2005’te üyelik müzakerelerinin başlamasından bu yana, 35 fasıldan sadece 14 tanesi açıldı ve ancak bir tanesi geçici olarak kapatıldı. Türkiye ile müzakerelerin bu derece yavaş, adeta var olmayan, ilerlemesi karşısında Avrupa Parlamentosu’ndaki bazı gruplar, Türkiye ile ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi talebinde bulundu. Biz, Türkiye’nin geleceği için çok kritik olan şu noktada, bunun korkunç bir hata olacağını düşünüyoruz. Bunun yerine hem Türkiye hem de AB, katılım müzakerelerinin ilerlemesi için çaba sarf etmelidir."
YENİ FASILLAR AÇILMALI
"Yeşiller-Avrupa Hür İttifakı Grubu'nda biz, AB’nin siyasi ve hukuki reformlar konusunda Türkiye üzerindeki etkisini artırmasının en iyi yolunun katılım müzakerelerinde yeni fasıllar açmak olduğunu mütemadiyen vurguladık. Yargı ve temel hakları konu alan 23 ve 24'üncü fasıllar bu bağlamda çok önemlidir. Siyasi sebeplerle bloke olmaları üzücüdür" denilen makalede, Kıbrıs sorununun çözümünün önemine vurgu yapıldı.
"Kıbrıslı Rum ve Türk liderler arasında kapsamlı müzakerelerin yeniden başlaması ile, eğer başarılı bir sonuç alınır ve bunu Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkilerinin normalleşmesi takip ederse, müzakere sürecinin ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden biri ortadan kalkabilir" ifadesi kullanılan makale şöyle sonlandırıldı:
"Türkiye, 1999 yılından beri Avrupa Birliği’ne aday bir ülke. Türkiye’yi sadece enerji ve ekonomi bağlamında AB’nin önemli bir ortağı olarak görmek stratejik bir hata olur. Üye devletler, mevcut katılım müzakerelerini kolaylaştırmalı ve desteklemeli, buna mukabil Türk hükümeti de Kopenhag Kriterlerini yerine getirmeyi taahhüt ederek demokratikleşme ve modernleşme sürecine devam etmelidir. Yaklaşan 7 Haziran seçimlerinde ; Kürt sorunun çözümü konusunda umut vaat eden kapsayıcı bir demokratik sistemi pekiştirmek ya da anayasa reformu kisvesinde, kişi odaklı bir otoriterliğe kaymak arasında karar vermek zorunda. Sonuç ne olursa olsun, yeni Türk hükümetinin Avrupa Birliği’ne arkasını dönmeyeceğini umuyoruz."