Güncelleme Tarihi:
Güney Osetya savaşından hemen sonra ABD’nin Gürcistan’a göndermek istediği yardım gemilerinin Montrö Sözleşmesi’ni ihlal ettiği haberleri basında yer almaya başlamıştır. Gürcistan’ın jeopolitik konumunda değişimlerin süreceği göz önünde bulundurulursa, Türk Boğazlarının hukuki durumunu ve seyir rejimini değerlendirmekte fayda vardır.
Türk Boğazlarında (İstanbul ve Çanakkale) seyir ve sefer serbestisini düzenleyen yürürlükteki hukuk rejimi, Montrö Sözleşmesi’dir. Türk Boğazlarından hem ticaret hem savaş gemilerinin duraksız geçişi, 29 madde ve 4 ayrı ekten oluşan Montrö Sözleşmesi’nin öngördüğü şartlar çerçevesinde düzenlenmiştir.
20 Temmuz 1936’da İsviçre’nin Montreux (Montrö) kentinde imzalanan ve bu yerin adını alan Sözleşme, yarattığı objektif statü açısından üçüncü taraf olan devletler için de bağlayıcıdır. Türk Boğazlarına ilişkin uygulamalarda ve olabilecek uyuşmazlıklarda öncelikle uygulanması gereken özel hukuk kuralları (leges specialis) niteliğinde bağlayıcı hükümler içeren, kendine özgü (sui generis) bir düzenlemedir.
Ticaret Gemileri Açısından “Tam Serbest Geçiş” İlkesinin Anlamı
Montrö Sözleşmesi ticaret gemilerinin geçiş serbestliğine veya daha doğrusu, zararsız geçiş haklarına üç önemli kısıtlama getirmiştir: Mecburi ön bildirim veya gemi raporlama sistemi ( 2. madde); sağlık muayenesi ( 3. madde); geçiş harç ve vergisi (2. madde ve Ek 1). Zararsız geçişe getirilen bu kısıtlamaların dünyada sadece Türk Boğazlarında uygulanması, geçiş rejiminin kendine özgü niteliğini göstermektedir.
Bu kısıtlamaların önemi 1990’lı yıllarda daha da ortaya çıkmıştır. Çünkü, uluslararası hukukta ve bilhassa 1982 DHS’deki transit geçiş rejiminde, ticaret ve savaş gemilerine geçiş şartı olarak önden rapor vermek, harç ve vergi kesmek veya sağlık muayenesi yapmak için geçişlerini durdurma gibi şartlar bulunmamaktadır. Montrö Sözleşmesi sayesinde Türkiye, 1982 DHS’ine tabii olan diğer Boğaz kıyıdaş ülkelere nazaran çok daha geniş haklara sahiptir.
Böylece Ankara, Montrö Sözleşmesi’nin sağladığı bu haklara dayanarak 1994’te ve daha sonra 1998’de “Türk Boğazları Tüzüğü”nü uluslararası alanda kabul ettirebilmiştir. Türkiye 1982 DHS’ine taraf değilse de, Türk Boğazlarını (Montrö Sözleşmesi sayesinde) 1982 DHS’nin öngördüğü transit geçiş rejiminin dışında tutabilmiştir (Madde 35. c bölümü).
Başta Rusya Federasyonu olmak üzere, Yunanistan ve Bulgaristan’ın da içinde bulunduğu bir grup devlet, Türkiye’nin getirdiği yeni trafik kurallarına Montrö Sözleşmesi’ni gerekçe göstererek itiraz etmiştir. En çok itiraz eden ülke olan Rusya Federasyonu’na göre, “Türkiye’nin temel hatası, uluslararası bir su yolu olan Boğazlar için Montrö Sözleşmesi’ni ihlal eden tek taraflı yeni uygulamalar getirmektir”.
Halbuki, Türk Boğazları uluslararası bir su yolu olmayıp sadece uluslararası bir sözleşmeye tâbi olan Türkiye’nin bir iç suyudur. Rusya Federasyonu bu itirazını hem Türkiye’nin de üyesi olduğu ve merkezi Londra’da bulunan Uluslararası Denizcilik Örgütü’nde (IMO) hem Birleşmiş Milletler de resmî olarak dile getirmiştir. Ayrıca, Rusya Federasyonu ile yakın hareket eden Yunanistan da benzer bir şikayeti Avrupa Birliği’ne yapmıştır.
Savaş Gemilerinin Türk Boğazlarından Geçiş Rejimi
Türkiye için Montrö Konferansı’nın temel hedefi, Lozan Sözleşmesi’nin Türk Boğazları için getirdiği askersizleştirmeye son vermekti. Montrö Sözleşmesi’nin temel amacı, Türk Boğazlarından geçiş yapmak isteyen yabancı bayraklı savaş gemilerinin hukuki statüsünü düzenlemek olmuştur. Sözleşme’nin giriş bölümü göz önünde tutulursa, Montrö Sözleşmesi’nin amacı hem Türkiye’nin hem de Karadeniz kıyıdaş ülkelerinin emniyetini korumaktı.
Ayrıca, Konferans tutanaklarında görüldüğü gibi, bu denize kıyıdaş olmayan yabancı bayraklı savaş gemilerinin Karadeniz’e girişini mümkün olduğu kadar kısıtlamak isteyen Sovyetler Birliği’nin tutumu ise Lozan Sözleşmesi’nden beri hiç değişmemiştir. Konferans’ın en tartışmalı bölümlerinden biri, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan savaş gemilerinin Karadeniz’de seyir statüsü ile ilgili olan bölüm olmuştur. Sovyetler Birliği’nin ısrarları üzerine savaş gemilerinin tam serbest geçiş haklarının olduğunu söyleyen Birleşik Krallık, Montrö Konferansı’nda bu tezinden vazgeçmiştir. Bugün İngiltere’nin tezini savunan ABD, bu açık deniz haklarını fiilen de korumak ve vurgulamak için her yıl Karadeniz’e seyir özgürlüğü (freedom of navigation) programı çerçevesinde, savaş gemilerini yollamaktadır.
Montrö Sözleşmesi’nin savaş gemilerinin statüsünü düzenleyen kısmı 2. Bölüm 8-22. maddelerini kapsamaktır. Montrö Sözleşmesi hem ticaret gemilerinin hem de savaş gemilerinin geçişini, barış zamanı, savaş zamanı ve -Möntrö Sözleşmesi’ne münhasır olarak- yakın bir savaş tehlikesi tehdidi şeklinde üçe ayırarak düzenlemektedir. Uluslararası örf ve adet hukukunun savaş gemilerine tanıdığı zararsız geçiş hakkından çok farklı olarak, 1936 Montrö Sözleşmesi yabancı bayraklı gemilerin hem Türk Boğazlarından geçişlerine hem de Karadeniz’de bulunmalarına, idari ve diplomatik yöntem, hacim-tonaj, adet ve kalma süresi bakımından önemli kısıtlamalar getirmiştir. Montrö Sözleşmesi’nin yabancı bayraklı savaş gemilerine getirdiği başlıca kısıtlamalar şu şekilde sıralanabilir:
a) Geçiş öncesinde Türkiye’ye bildirimde bulunma zorunluluğu (Madde 13’e göre Karadeniz kıyıdaş olan ülkeler 8 gün öncesinden diplomasi yoluyla ön bildirim yapmalıdır ve Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkeler 15 gün öncesinden diplomasi yoluyla ön bildirim yapmalıdır. Ayrıca, önbildirim tarihinden itbaren 5 gün içinde geçiş gerçekleşmelidir).
b) Toplam tonaj sınırlanması, (Madde 14’e göre Sözleşmenin III. maddesinde ve III sayılı Ek'inde öngörülen koşullar dışında Boğazlarda transit geçişte bulunabilecek bütün yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek (tavan) toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacaktır. Fakat Madde 11’e göre Karadeniz'e kıyıdaş devletler, 14. maddenin 1. fıkrasında öngörülen tonajdan yüksek bir tonajda bulunan hattıharp gemilerini Boğazlardan geçirebilirler; şu koşulla ki, bu gemiler Boğazları ancak tek başlarına ve en çok iki torpido eşliğinde geçerler).
c) Savaş gemilerinin türü, (Mesela uçaksavar gemilerinin Türk Boğazlardan geçişine izin verilmiyor).
d) Denizaltıların gündüz ve su üstünden geçme zorunluluğu, (Madde 12. Boğazlardan denizaltı geçişi konusunda sadece Karadeniz’e kıyıdaş devletlere sınırlı bazı haklar tanınmıştır)
e) Karadeniz’e kıyıdaş olmayan savaş gemilerinin Karadeniz’de kalma süresine ve toplam tonajına getirilen ayrıntılı sınırlamalar, (Madde 18’e göre Karadeniz’e kıyıdaşı olmayan devletlerin barış zamanında bu denizde bulundurabilecekleri toplam tonajı Sözleşme’de belirtilen şartlar dışında 30.000 tonu aşmayacaktır, fakat her halükarda 45.000 tonu aşmayacaktır).
Tabii ki, savaş durumunda Türkiye savaşan taraf ise dilediği gibi hareket edebilir ve Boğazları tüm yabancı savaş gemilerine kapatabilir (Montrö Sözleşmesi Madde 20). Bu hak, Türkiye kendisini ‘pek yakın bir savaş tehlikesi’ tehdidi karşısında sayarsa yine tanınmaktadır, ancak Türkiye’nin BM Genel Sekreteri’ne bu konuyla ilgili bir bildiri göndermesi gerekmektedir (Madde 21).
Montrö Sözleşmesi hem Türk Boğazlarından geçiş yapmak isteyen yabancı bayraklı savaş gemilerinin geçiş düzenlerini hem de Karadeniz’e giriş yapmak ve orada kalmak isteyen savaş gemilerinin hukuki statülerini belirleyen dünyadaki tek sözleşmedir.
Montrö Sözleşmesi’nin Feshi
Montrö Sözleşmesi’nin 70 yıl değil, 20 yıl yürürlükte kalacağı düşünülmüştü (Montrö Sözleşmesi Madde 28). Mevcut hükme göre, eğer 20 yıllık sürenin bitiminden 2 yıl önce, hiçbir Bağıtlı Yüksek Taraf, Fransız Hükümeti’ne sözleşmeyi sona erdirme yolunda bir ön bildirimde bulunmamışsa, daha sonraki bir tarihte bir sona erdirme ön bildiriminin gönderilmesinden başlayarak, iki yıl geçinceye kadar yürürlükte kalacaktır. Her halükarda, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren her 5 yıllık bir dönemin sona ermesinde, Bağıtlı Yüksek Taraflardan her biri, işbu Sözleşme’nin bir ya da birkaç hükmünün değiştirilmesini önerme girişiminde bulunabilecektir (Madde 29).
Bağıtlı Yüksek Taraflardan birinin bu şekilde ön bildirimde bulunması nedeniyle Sözleşme’nin feshi durumunda, 28. Madde’ye göre Sözleşme’nin 1. Maddesi’nde sözü geçen “geçiş ve seyir özgürlüğü” (liberté de passage et de navigation) ilkesi bir süreyle sınırlı olmaksızın yürürlükte kalmaya devam edecektir. Burada, belirtilen ilkenin anlamının ve kapsamının ne olacağı sorusu akla gelmektedir. 1982 DHS’indeki anlamıyla bir ‘transit geçiş’ rejimi mi, yoksa başka bir rejim mi anlaşılacaktır? Ayrıca, 1. Madde hem ticaret gemileri ve hem de savaş gemileri için mi geçerli olacaktır? Türkiye’nin geleceğe ilişkin olarak bu tür olası sorulara cevap verebilmek için hem hukuk hem de siyaset açısından hazırlıklı olmalıdır.
Türk Boğazlarının Geleceği
Montrö Sözleşmesi yürürlüğe girdiği tarihte, Karadeniz’e giriş-çıkış yapabilecek en büyük savaş gemisinin deplasman ağırlığı 30.000 (otuz bin) tondu. Bu ağırlık, o dönemdeki en büyük savaş gemisi olan ağır kruvazörlerin (drednot) deplasman ağırlığını teşkil etmekteydi.
ABD ne 1923 Lozan Sözleşmesi’nin ne de 1936 Montrö Sözleşmesi’nin tarafıdır. Ancak Montrö Sözleşmesi, yarattığı objektif hukuki statü açısından sözleşmeye taraf olmayan ABD’yi de bağlamaktadır. Diğer taraftan son yıllarda ABD’nin Karadeniz’de savaş gemisi bulundurma arzusu da bilinmektedir. Ancak, bir uçak gemisinin Türk Boğazlarından geçiş yaparak Karadeniz’e geçebilmesi bile asgari 100.000 deplasman tonluk bir korumanın birlikte geçmesi gerçeğini ortaya koymaktadır.
Bu durum bir anlamda, ABD açısından, tarafı olmasa da Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin savaş gemilerine ilişkin hükümlerinin güncelleştirilme konusunda ihtiyaç duyduğuna karine oluşturmaktadır. Montrö Sözleşmesi’ni imzalayan ve eski Varşova Paktı üyesi olan iki Karadeniz ülkesi Romanya ve Bulgaristan, ABD ile askerî anlaşmalar yaparak, ABD’nin Karadeniz’e yerleşme konusundaki olası stratejisini destekleyen unsurlar olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu durumda Türkiye, Karadeniz’de askerî olarak var olma ihtimali ufukta gözüken ABD’nin önünde engel olan Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilme istekleri olasılığına karşı yeni stratejiler için hazırlıklara başlamak durumundadır.