Sokakta olmayan eğlence uyuşturucuda aranıyor

Güncelleme Tarihi:

Sokakta olmayan eğlence uyuşturucuda aranıyor
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 03, 2010 00:00

Resmi rakamlara göre İran’da 4 milyon uyuşturucu bağımlısı var. 2 milyon kişi uyuşturucu alım satımıyla geçiniyor. Ülkenin bir komşusunun Afganistan olması, bu büyük rakamların ortaya çıkmasında etken, ama uzmanlara göre başka önemli etkenler de var. Doktorlara ve uyuşturucuyla mücadele eden derneklere göre, alkol tüketimi ve eğlence serbest bırakılsa uyuşturucu bu kadar korkunç boyutlara ulaşmaz.

Haberin Devamı

AFTAB, yani Güneş Rehabilitasyon Merkezi, bir tür sivil toplum örgütü gibi. Yarı gönüllü, yarı profesyonel olarak uyuşturucuyla mücadeleye çalışıyor.
Birkaç görevleri birden var. Uyuşturucu kullanımının önlenmesi için faaliyetlerde bulunurken, uyuşturucudan kurtulmak isteyen gençlere psikolojik destek veriyor, rehabilite ediyorlar. Merkezin genel sekreteri Perviz Maleki’ye göre, uyuşturucu sorunu İran’da tahmin edilenden çok daha büyük. Çözüm önerilerinden biriyse alkolün serbest bırakılması. Şöyle diyor: “Alkol, İslam dininde haram ve bu değişebilecek bir kural değil. İran Şeriat’la yönetiliyor, ama buna rağmen alkol kullanımı var, bu da bir gerçek. Eğer alkol serbest olsaydı, muhakkak bunun uyuşturucu tüketimi üzerinde etkisi olurdu. Bu da sorunun başka bir boyutu.”
Gençlerin gidebileceği bar veya kulüpler yok
Psikolog Rahime Meşhai, aynı merkezde çalışan bir başka uzman. Ona göre uyuşturucu kullanımının bu denli yüksek olmasının başlıca nedeni, gençlere yönelik eğlence yerlerinin olmayışı. Meşhai gençlerin enerji dolu olduğunu, ancak birbirleriyle iletişime geçebilecekleri, sosyalleşebilecekleri ve enerjilerini boşaltabilecekleri disko ve bar gibi yerlerin bulunmadığını, bu nedenle de uyuşturucuya daha kolay yöneldiklerini belirtiyor. Rejim, alkolü ve dolayısıyla barları ve diskoları, ahlaki ve İslami gerekçelerle yasakladıkça ortaya baş edilmesi çok daha güç sorunlar çıkıyor.
En tehlikelisi ‘şişe’ ölmeden kurtlanıyorsunuz
Meşhai, piyasadaki en tehlikeli uyuşturucunun “şişe” olduğunu söylüyor. Şişe, metanfetaminden elde edilen ve son dönemde İran’dan Türkiye’ye de yasadışı yollarla girmeye başlayan bir tür. Hap şeklinde alınıyor. Bağımlısı olmak çok kolay, bağımlılıktan kurtulmak çok zor. Rahime Meşhai, şu ana kadar tedavi girişimlerinin yüzde 70’inin başarısızlıkla sonuçlandığını söylüyor.
Başlarda konsantrasyonu artırıyor, ancak ilerleyen dönemlerde zihinsel aktiviteler tamamiyle değişiyor. Bağımlı kişi halüsinasyonlar dünyasında yaşamaya başlıyor. En korkuncu ise son safhaları. “Şişe” bağımlılarının vücudu, daha hayattayken kurtlanmaya başlıyor. Pek çoğu, bedenlerini içten içe yiyip bitiren kurtlar nedeniyle yaşamını yitiriyor.
‘İstese polis bir günde uyuşturucuyu bitirir’
Aftab Rehabilitasyon Merkezi’nde tedavi gören gençlerden birisiyle konuşuyoruz. Ne adını vermek istiyor, ne de fotoğrafının çekilmesini. Ama anlattıkları çarpıcı, çünkü devletin aslında uyuşturucuyu bitirmek istemediği görüşünde. “Devlet belli ki bu işten payını alıyor. Bu uyuşturucuların nerede kimler tarafından satıldığı belli. İstese polis bir günde bu merkezleri basar” diyor. “Uyuşturucu satarken ve alırken yakalanan arkadaşlarım oldu. Bir, en fazla iki ay içerde tutuldular. Hapishanede siyasi tutuklu sayısı artınca, yer kalmadığı için salıverildiler.”
Ecstasy’nin kod adı badem esrarın kod adı fındık
Tahran’ın güneyindeki Shush Parkı, artık bir tür uyuşturucu satın alma merkezine dönüşmüş. Ağaçların altında kendinden geçmiş kadınlı erkekli, genç yaşlı pek çok insan var. Sanki görünmez gibiler. Ne parkta ne de yakınlarında tek bir polis veya Devrim Muhafızı yok. Maddelere farklı kod adları verilmiş. Hepsi de kuruyemiş isimleri. Örneğin ecstasy için parkta birine yanaşıp “badem nasıl bulurum” diye sormanız gerekiyor. Ya da şişe alacaksınız, “fıstık var mı” şifresini bilmek gerek. Bu illetten kurtulmak isteyenler, bu tür maddelerin İran’da dünyanın geri kalanından çok daha ucuza bulunabilmesinden şikayetçi. Ama Tahran’ın bazı bölgelerinde fakirlik akıl almaz boyutlarda. Parkın kıyı köşelerinde, uyuşturucu için satıcılara el açanlar, yalvaranlar görmek mümkün.

Haberin Devamı

‘Helal şampanya’ ambiyansı

Haberin Devamı

BU bir tür ‘helal şampanya’. Ananas ya da elma suyundan yapılıyor. Aynı şampanya gibi şişelenmiş olsa da, alkolsüz. Alkol yoksa neden şampanya formunda derseniz, aslında yanıtı basit: Ambiyans. Bazı eli yüzü düzgün restoranlarda, bu helal içecekler, şampanya gibi sunuluyor. Şişenin ağzı mantarla kapatıldığı için, garsonlar şampanya gibi patlatarak açabiliyor.
Mum genci azdırır mı?
Herkes, gençler için yasal eğlence yeri olmamasından şikayetçi. Gençlerin iş ve okul çıkışlarında en sık bir araya geldikleri alanların başında kafeler geliyor. Kızlar ve erkekler birlikte oturabiliyor. Ancak işletmeci olmak hiç de kolay değil, çünkü ahlak polisinin nabzını iyi tutmak gerekiyor. Çalınan müzikten tutun da, masaların düzenine kadar her şey rutin olarak denetleniyor. İsim vermeyen işletmecilerden biri anlatıyor:
“Kafede masalara mum koyduk. Şık ve ilgi çekici olacağını düşündük. Ancak denetim esnasında ahlak polislerini rahatsız eden de masalara konan mum oldu. Polis, mumun gençlerin aklına romantik düşünceler getireceğini ve birbirlerine yakınlaşmalarına neden olacağını söyleyerek kaldırılmasını emretti.”

Haberin Devamı

Ev partisinde torba torba esrar

Uyuşturucu almak bu kadar kolay olunca, gençlerin kapalı kapılar ardında yasadışı olarak düzenledikleri ev partilerinin başlıca konuğu da çoğu zaman uyuşturucu ve uyarıcı maddeler oluyor. Bu ev partilerinden birindeyiz. Evin orta yerinde torba torba esrar duruyor. Sürekli çalan müzikler house ve trance tarzında. Esrar kullanımı bir tür ayin gibi, seremonyal bir hal almış. Orta boy yeşil bir elma seçiliyor. Tıpkı dolma yapar gibi içi oyuluyor. Elmanın alt kısmında küçük bir delik açılıyor. İçi tütün ve esrarla dolduruluyor. Elma böylece pipo gibi bir işlev görmeye başlıyor. Bu işlem için neden elmanın seçildiğini öğrenemiyorum, çünkü gençlerin hiçbiri anlamlı bir cümle kurabilecek durumda değil.

Haberin Devamı

Gülmek isteyene ‘paralı özel kurs’

BİR araya toplanmış 15 kişi. Ortada fol yok yumurta yok, ama herkes çılgınca, dizlerini döve döve gülüyor. Bu insanlar nefes egzersizleri yoluyla gülebilmek için para ödüyor. Haftada bir toplanıyor. Kulağa İran’da garip gelmiyor. Çünkü bu ülkede gülmek aslında hiç de kolay değil.
Majid Pezeşki, 5 yıl önce gülme yogası dediği yöntemi İran’a getirmiş. Yoganın her türlüsü gibi gülme yogası da, psikolojik ve fiziksel bir disipline dayanıyor. Geçen yıldan bu yana Pezeşki’nin kursuna katılanların sayısı iki katına çıkmış. Her cuma yapılan seanslara 15 ila 20 kişi katılıyor. Majid Pezeşki, gülmenin ruh sağlığı kadar iç organlara da son derece iyi geldiğinin altını çiziyor. Kursiyerlerin farklı farklı hikayeleri var. Kimisi bu kurs sayesinde sigarayı bırakmış, kimisi kilo vermiş, kimisi de sırt ve bel ağrılarını yenmiş.
Gülmek bile siyasi
Kursiyerlerden Mitrah Saberi, çevirmen. “Hayatımız İran’da çok kısıtlı, bu durumda nasıl eğlenip güleceksiniz ki” diye soruyor. Ayda 400 dolar civarında kazandığını söylüyor, yani nefes almak için arada bir Dubai ya da Türkiye’ye gelme şansı yok. Gülebilmek için bu kursa ihtiyacı var.
Tez konusu oldu
Kursa araştırma amacıyla katılanlar da var. İsmini vermek istemeyenlerden biri, İranlı Amerikalılardan. Üniversitede sosyoloji doktorası yapıyor. Tez konusu, İran’da gülme kültürü. şu ana kadar yaptığı bilimsel gözlemle geldiği nokta, kursiyerlerin anlattıklarını doğrular nitelikte. “Devrimden bu yana gülme eyleminin git gide azaldığı yönünde gözlemim. Önce bir sistem değişimi, ardından 8 yıl süren İran-Irak savaşı, daha sonra Humeyni’nin ölümü. Tüm bu değişimler, toplum için travmalar silsilesi yaratmış ve gülme kültürünü ortadan kaldırmış. Hele ki devrimden bu yana kadınların gülmesi bir tabu.”

Haberin Devamı

Rejim için yas kültürü sürmeli

GÜLMEK gerçekten de İran’da tabu. Devlet televizyonunda ne sunucu, ne konuşmacı, ne muhabir, gülen kimseyi göremezsiniz. Televizyonun yayın akışında ya İran-Irak Savaşı şehitleri için ağıtlar ve çeşitli marşlar ya da din adamlarının yorumları yer alır. Şiist devrim, tüm söylemini Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da ölümü, bu ölümün ardından duyulan yas ve üzüntü kültürü üzerine kurmuş. Devrime göre, 12’nci İmam Mehdi kıyamet günü geri gelene kadar, Hazreti Hüseyin için tutulan yas sürmeli.

YARIN: KONSER YASAĞI NASIL AŞILDI?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!