Güncelleme Tarihi:
Yakın bir zamana kadar iki ülke arasında suni bir kriz çıkarılmaya çalışıldığını düşünürsek bu haber çok sevindirici.
Türkiye-Ermenistan sınır kapılarının açılma olasılığı nedeniyle iki ülke arasında yaşanılan kriz atlatıldı. Saman alevi söndü. Hem Türkiye ve hem de Azerbaycan tarafı ‘Tek Millet, İki Devlet’ anlayışının benimsendiğini, ancak iki ülke arasında ortak bir geleceğin inşa edilebilmesi için söz konusu sloganın altının gerçekçi bir biçimde doldurulması gerektiğini ifade etmektedirler. Ancak, artık iki ülke arasında ortak bir geleceğin inşası için ‘Ne Yapmalı?’ sorusunun altı doldurulmalıdır. Dostluk ve kardeşlikten stratejik ortaklığa nasıl geçileceğinin yol haritasının çizilme zamanı gelmiştir.
Türkiye ile Azerbaycan arasında din, dil ve etnik bağlar bulunuyor. Ama, Azerbaycan’ın Orta Asya ülkeleri ile de söz konusu bağları vardır. Üstelik, Azerbaycan, Orta Asya’daki Türk kökenli halklarla yaklaşık iki yüz yıldır (Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği) aynı devletin çatısı altında aynı kültürel, siyasi ve ekonomik alan içerisinde yaşamıştır. Buna rağmen, Azerbaycan halkının Orta Asya’daki Türk kökenli halklara Türkiye sevgisi kadar köklü bir sempatisi bulunmuyor. O zaman, Türkiye’deki Azerbaycan ve Azerbaycan’daki Türkiye sevgisinin derin köklerinin nedenleri nedir?
19. ve 20. yüzyıllarda iki ülke arasında aydın hareketinin olması, aydınlanma fikirlerinin etkileşimi, iki ülkenin 20. yüzyılın başında stratejik ortaklığa yönelimi ve 1918’de Osmanlı Devleti ordusunun Azerbaycan’ı ve Bakü’yü kurtarması, 1921’de Azerbaycan’ın Türk Kurtuluş Savaşına maddi katkıları ve gönüllü birliklerin katılımı, gerek Çarlık Rusyası ve gerekse Sovyetler Birliği devrinde Azerbaycanlı muhalifler için Anadolu’nun sığınacak bir vatan olabilmesi, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası Türkiye’nin Azerbaycan’a hızla ve karşılıksız olarak siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel destek vermesi gibi etkenler iki ülke arasında derin bir sevginin oluşmasına yardımcı olmuştur. Ancak, iki ülke arasında tarihi kökleri bulunan derin sevginin üzerine 21. yüzyılda ortak bir stratejik gelecek inşa edilememiştir. İki ülke de birbirlerini ‘çantada keklik’ görerek ortak bir gelecek için bir çaba gereksinimi duymamışlardır. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan seviyesinde üst düzey siyasi görüşmelerin ‘Tek Millet, İki Devlet’ sloganı çerçevesinde olumlu geçmesini ve işadamlarının faaliyetlerini yeterli görmüşlerdir.
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki derin sevgiye rağmen, iki ülke arasındaki ilişkiler neden Türkiye-Gürcistan, Azerbaycan-Rusya Federasyonu ve hatta Azerbaycan-Almanya ilişkileri seviyesine bile gelemiyor? Veya söz konusu seviyelere nasıl gelinebilir? Asıl sorun budur. Türkiye ile Gürcistan arasında üç aya kadar vizesiz geçiş uygulanmaktadır. 2010’dan itibaren sadece kimlik ile geçiş uygulamasına geçilmek için çalışmalar başlatılmıştır. İki ülke arasındaki vizesiz geçiş insan trafiğini ve sınır ticaretini patlatmıştır. Türkiye, Bosna-Hersek’den sonra tarımsal ürünleri de kapsayacak şekilde en kapsamlı Serbest Ticaret Anlaşması’nı Gürcistan ile imzalamıştır. Türkiye, tek yanlı olarak Azerbaycan’a vizeyi kaldırmış olmasına rağmen Azerbaycan Türkiye’ye vizeyi kaldırmamış, bilakis daha da sıkı bir vize rejimine geçmek istemektedir. Azerbaycan ile Rusya Federasyonu arasında ise vize bulunmamaktadır. Gümrük Birliği, malların ve hizmetlerin serbestçe dolaşımı bulunmaktadır. Türkiye ile Azerbaycan arasında ilişkiler duygusal boyutta yürütülmeye çalışılırken Azerbaycan ile Almanya arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler sağlam kurumsal temeller üzerinden yürütülmektedir. Nitekim, 1995’de kurulan ve Hıristiyan Demokrat (CDU) kökenli eski Ekonomi Bakanı Otto Hauser’in başkanlığını yürüttüğü Alman-Azerbaycan Forumu, Almanya’da Azerbaycan lehine oldukça başarılı lobi faaliyetlerinde bulunmaktadır. Alman-Azerbaycan Forumu’na Azerbaycan’da iş yapan Alman firmaları ve Azerbaycan’ın Berlin Büyükelçisi üyedir. Azerbaycan’ın maddi katkısı vardır. Söz konusu Forum, 2008 yılında ‘Almanya-Azerbaycan Enerji Sempozyumu’ düzenlenmiştir. Şubat 2007’de İlham Aliyev’in Almanya ziyareti esnasında Aliyev ile Merkel arasındaki görüşmelerin sıcaklığı iki ülke arasındaki ilişkilerin artmasında yeni bir dönüm noktası olmuştur. 2008 yılı Almanya’da ‘Azerbaycan Yılı’, 2009 yılı da Azerbaycan’da ‘Almanya Yılı’ olarak kutlanmıştır. Almanya’nın on önemli kentinde sergiler, tiyatro ve sinema gösterileri, konserler, edebiyat geceleri düzenlenerek Azerbaycan’ın tanıtımı yapılmıştır (Bkz: www.kulturjahr-aserbaidschan.de).
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki dış ticaret hacmi 2 Milyar Doları aşmış durumdadır. Türk işadamlarının Azerbaycan’daki yatırımları 3 Milyar Doları petrol dışı sektörler olmak üzere toplam 6 Milyar Dolardır. Türkiye’den Azerbaycan’a yılda 12 bin TIR mal gitmektedir. Ancak, 8 milyon nüfuslu Azerbaycan’ın petrol ve doğal gaz gelirleriyle zenginleştiğini ve Türkiye’nin sınır komşusu olduğunu da göz önüne aldığımızda iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin sanıldığının aksine çok da parlak olmadığını görmemiz gerekiyor. Ayrıca, iki ülke arasında yakın bir mesafe olmasına rağmen hava ulaşımı oldukça pahallıdır.
Türkiye ile Azerbaycan arasında ortak bir Ermenistan politikası oluşturulamamıştır. Ermenistan’ın Azerbaycan’ın yaklaşık yüzde yirmisini işgal etmiş olması, Türkiye-Ermenistan sınırlarının kapalı olması, Ermenistan’ın Türkiye’yi soykırımla suçlaması ve toprak bütünlüğünü tanımaması, Türkiye’nin Ermeni kökenli terör eylemlerine maruz kalması, her yıl yeni bir ülke parlamentosunun Ermeni soykırım iddiaları lehine karar alması ve Ermeni diyasporasının iki ülke aleyhine dünyadaki faaliyetleri bile Türkiye ile Azerbaycan’ın ortak Ermenistan ve Ermeni politikası oluşturmasına yetmemiştir. Ortak bir fon kurulmamıştır. Ortak bir strateji merkezi oluşturulamamıştır. Ortak konferans veya toplantılar yapılmamış, ortak çalışmalar teşvik edilmemiştir.
Ermenistan ve Ermeni konuları dışında da Türkiye ile Azerbaycan arasında ortak bir geleceğin inşası için ortak bir düşünce merkezine de (think-tank) gereksinim vardır. Dünyada, ortak çıkarları bulunan ülkeler arasında ortak düşünce merkezleri kurulmuştur. Örneğin, Almanya-ABD, Almanya-Türkiye, Almanya-Avusturya, Rusya Federasyonu-Türkiye, Polonya-Ukrayna arasında ortak araştırma merkezleri bulunmaktadır.
Türk sivil toplum kuruluşlarının Azerbaycan’daki çalışmaları Ankara tarafından desteklenmemiştir. Türk sivil toplum kuruluşları veya Türk siyasi partileri Washington DC’de veya Brüksel’de ofis açmayı Bakü’ye yeğlemektedir.
Türkiye’nin Azerbaycan’a önemsemez bakışı, Azerbaycan’ın da Türkiye’ye önemsemez bakışı ile paraleldir. Nitekim, Azerbaycan’ın en önemli vakfı olan Haydar Aliyev Vakfı’nın (Haydar Aliyev Fondu: www.heydar-aliyev-foundation.org) İlham Aliyev’in Moskova’da yaşayan büyük kızı Leyla Aliyeva’nın başkanlığında Moskova’da etkin bir şubesi bulunurken, aynı vakıf Ankara’da ofis açmayı düşünce aşamasının ötesine taşımamıştır. Azerbaycan’ın yeni kurduğu ve genç diplomatlarının yetiştiği Bakü’de bulunan Dışişleri Akademisinde ABD’den İsrail’e kadar çeşitli ülkelerden saygın akademisyenler ders verirken Türk akademisyenlerden faydalanılmamaktadır.
Türk aydını ve siyasetçisinin de Azerbaycan’ı biraz daha fazla tanımasının ve önemsemesinin zamanı gelmiştir. Azerbaycanlıların Türkiye Türkçesi (İstanbul Türkçesi) konuşmasını doğal karşılıyoruz ama Türklerden Azerbaycan Türkçesini öğrenmek konusunda aynı gayreti görmek maalesef mümkün olmamaktadır. Azerbaycanlılar turistik amaçla Türkiye’ye gelirken, turistik amaçla Azerbaycan’ı ziyaret eden Türk sayısı son derece azdır. Türkiye’den Azerbaycan’a ziyaretler siyasi, bürokratik veya iş amaçlı gerçekleşmektedir.
Dileriz ki artık her yıl yeni bir tuğla daha konularak Türkiye ile Azerbaycan arasında dostluk, barış ve refahın arttırılması temellerinde, sadece askeri ve sivil bürokratları ve siyasetçileri değil halkları da kavrayarak ortak bir gelecek inşa edilsin.