Güncelleme Tarihi:
Bu soruşturmaları yürütürken görevden alınan ve meslekten ihraç edilen İstanbul eski Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı 17 ve 25 Aralık gibi 21 soruşturma daha olduğunu söylemişti. Sizce şu anda devam eden başka soruşturmalar var mı?
Çok soruşturma var. Yani biz bizim basit bir soruşturma ile başlayıp, bakanların çocuklarına kadar ulaşan ciddi delillerin, ciddi paraların olduğu bir soruşturma İstanbul'da varsa Türkiye'nin her yerinde böyle yüzlerce, binlerce soruşturmalar var, olabilir veya o süreçten sonra bazı operasyonlar tekrar yapılmak istendi ancak yine siyasi baskı ve tehditlerle ya başsavcısını görevden aldılar, ya emniyet müdürünü değiştirdiler ya savcıları sürdüler. Çıktı. Yolsuzluk iddiaları her dönemde var. Geçmiş bütün dönemlerde var. Başka iktidarlarda da var. Ama maalesef bu dönemde toplumda çalıyor ama çalışıyor (gibi algılar oluşturuldu). Hiç Müslüman bir toplumun, İslami bir toplumun kabullenemeyeceği, örf ve adetlerine uygun olmayan bir tabirdir bu.
Yani önümüzdeki dönem Türkiye'nin gündemine 17 ve 25 Aralık benzeri soruşturmalar gelebilir mi?
Bu soruşturmalar da her zaman gündeme gelebilir. Takipsizlik kararının nasıl verildiğini kamuoyu çok iyi biliyor. Soruşturma savcılığına önce iki tane savcı veriliyor. Böyle bir usul yok. Tabii bu savcı verme işi tamamen Adalet Bakanı'nın baş savcıya baskısı sonucu oldu. Savcı daha sonra iddianamesini tamamlamasına yakın, 10 gün kala alınıp bütün adliyenin dosyaları harmanlanıp başka savcılara veriliyor. Ama ne hikmetse bu dosyadaki ilk atanan savcıdan o dosya alınmıyor, diğer iki savcı alınıyor. Aynı savcı, hiçbir hukuk mantığı olmayan gerekçelerle tutuklamaya sevk ettiği insanlarla alakalı takipsizlik kararı veriyor.
"KANUNLARI UYGULAYANLAR DARBE YAPMAZ"
Siz hükümeti bir darbe ile devirme girişiminde bulundunuz mu?
Biz kanunları uygularız, biz darbe yapmayız. Kanunları uygulayan insanların darbe yapması diye bir şey söz konusu değildir. Darbe kanun dışı yapılan şeylerdir. Soruşturma yapmakla, polisin operasyon yapmasıyla darbe olmaz. Darbe suçunun unsurları vardır. Kanunda çok açıktır. Bir kere terör örgütü olacaksın. İki silahlı bir örgüt olacaksın. Üç, hükümeti veya işte yürütme organını veya meclisi devirmeye yönelik veya anayasayı tamamen değiştirmeye yönelik bir amacının olması lazım. Bunlar için de ciddi bir örgütlenme içinde olman lazım.
Devletin içinde görev gereği bir arada bulunan polislerin, savcıların, hakimlerin önüne gelen yüzlerce, binlerce kararı verdikleri karar bazılarının hoşuna gitmiyor diye bu kararı verenleri, uygulayanları darbeci ilan etmek herhalde akıl yoksunu olan kişilere mahsus bir şeydir.
Bütün bu yaşananların ardından size yönelik bir baskı ve tehdit var mı?
Her türlü baskı var. Hem HSYK ile üzerimize gelip baskı oluşturuyorlar. Hem o dönemdeki baskılar da var, gündeme aksetti. Tehditler, sosyal medyada hakaret, küfür, sürekli tehdit, "Seni Silivri'ye atacağız, şöyle, böyle yapacağız" vs... Bunların hiçbirini önemsemiyoruz. Gerekli yasal müracaatlarımızı yapıyoruz. Ama tabii müracaatlarımıza bakacak savcı ve hakimler alakasız.
Hakkınızda Dubai tatilinizin masraflarının Ali Ağaoğlu tarafından karşılandığı yönünde iddialar var...
Bu konuda HSYK'ya savunmamı yolladım. Bana ait olduğu söylenen faturalar yalan. Üç günlük seyahat için altı günlük fatura yayınlanmış ve ibraz edilmiş fatura olduğu iddia edilen evraklarda benim adım dahi geçmemekte. Akdeniz İnşaat ile bir turizm şirketi arasındaki faturalaşma tarafımıza mal edilmeye çalışılıyor. Bu haberin sahibi gazeteciler ve başbakan hakkında suç duyurusunda bulundum. Yurtdışına 25-30 kere çıktığımı ve bunlardan çoğunda da Dubai'ye gittiğimi iddia eden kişi bunu ispatlasın, istifa etmeye hazırım.
“MESLEKTEN İHRAÇ KARARI ÇIKARSA AİHM’E GİDEBİLİRİM”
HSYK'dan hakkınızda ihraç kararı çıkarsa ne yapacaksınız?
Allah'ın izniyle aç kalmayız. İnsan hakları mahkemesine (AİHM) kadar giden, Danıştay, Anayasa Mahkemesi'nde dava süreçlerindeki haklarımızı sonuna kadar kullanacağız. HSYK'nın son yaptığı atamalara bakıldığında, birçok suç işlemiş, mahkumiyet cezası almış hatta hapis cezası almış, Yargıtay'da yargılanmış, hapis cezası almış yargı mensuplarını yargının en üst noktası olan Yargıtay üyeliğine atadığı bir dönemde benimle ilgili zayıf, mesnetsiz ve sonradan üretilmiş iddialarla ilgili böyle bir ihraç kararı vermeleri durumunda ben zannediyorum ki onlar ölene kadar vicdanlarında bu tür haksız, hukuksuz kararlarla mücadele edeceklerdir. Kendi vicdanlarından kaçamayacaklardır.
Zekeriya Bey siz bugün ciddi bir hukuksuzlukla karşı karşıya olduğunuzu söylüyorsunuz. Türkiye'de geçtiğimiz dönemde Ergenekon, ODA TV, Devrimci Karargâh, KCK vb davalarda birçok kişi hukuksuzlukla karşı karşıya kaldığını iddia etti. Şimdi siz de bir hukuksuzlukla karşı karşıya kaldığınızı söylüyorsunuz. Bu durumla ilgili, bu manzarayla ilgili ne söylemek istersiniz?
Herkes yargı kararını beğenmek zorunda değil. Yargı kararına uymak zorunda değil. Onun itirazları vardır, yaparlar. Bizim, hukuksuzluk yaptığını iddia ettiğimiz hiçbir kişinin ne müracaat hakkını engellemesine yönelik ne başka haklarını engellemesine, ne kendisini savunmasına yönelik hiçbir girişimimiz olmamıştır.
Ama şu anda bizim maruz kaldığımız durum yani HSYK'nın bizi açığa alması konusu... Bizi niye açığa aldıklarını bilmiyorlar. Biz diyoruz ki "Bizi niye açığa aldınız? Bunu bir gerekçesini söyleyin veya dosyamı gönderin." "Sizin dosyanız henüz ikinci daireye gelmedi. Üçüncü daireden imzadan çıkmadı" diyor. Yani önünde olmayan bir dosyayla bir hakim savcı hakkında, Türkiye'de çok ciddi davalara bakmış, Türkiye'nin belki de hem askeri vesayetten kurtulması hem de Avrupa Birliği'nde itibarını kazanmasını sağlayacak davalara bakmış bir hakim savcıya, bir savcıya bu tür bir muameleyi yapan insanların hak hukuktan bahsetmesinin zaten gereği yok.
“TÜRKİYE’DE HUKUKSUZLUK 17 ARALIK’TAN SONRA BAŞLADI”
Sosyal medyada yaptığınız yorumlarda Türkiye'de ciddi bir hukuksuzluk sorunu olduğunu söylüyorsunuz, ciddi bir anti-demokratikleşme sorunu olduğunu söylüyorsunuz. Sizce bu sorun 17 Aralık'la birlikte mi başladı? Çünkü bazı kesimlere göre Türkiye'de bu eleştiriler uzun bir süredir dile getiriliyordu.
Bu, son bir yıl içinde ortaya çıkan bir şey. Ondan önceki 10-12 yıllık dönem demokratikleşme ve insan haklarının, özgürleşmenin sürekli açılım ve gelişme gösterdiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Parlamentosu'nun da bu yönde Türkiye'yle ciddi bir uyum içinde olduğu bir dönemdi.
17 Aralık soruşturmasına kadar olan dönemde ilişkilerin sürekli geliştiğini ve üst düzeyde olduğunu, ancak bu soruşturmalardan sonra Türkiye'de hak ihlalleri ve kanunların ülke menfaatlerine göre değil de kişi, kurum ve menfaatlerine göre de yapıldığını, hatta daha önce yapılmış birçok kanunun kaldırıldığını, kaldırılmış kanunu sonra tekrar "Biz hata etmişiz" deyip tekrar geri getirildiğini (görüyoruz).
Şu an gündemde olan birçok tasarı var. Polise fazla yetki verildiği, MİT görevlilerine normalde aşırı sorumsuzluk taşıyan yetkiler verildiği, birçok suçun başbakanın iznine tabi hale getirildiği... Bunların hepsine bakıldığında son bir yıldır yapılan kanunlarla, ondan önceki 10 yıllık, 12 yıllık kanunların arasında tamamen bir tezat olduğu...
On yıl önce Türkiye'de askeri vesayet rejimi, 28 Şubat sürecinin etkileri devam ediyordu ve bu şartlarda Türkiye'de bu şartlarda birçok cinayetler işleniyordu, faili meçhuller vardı.
Her dönemde, dünyanın her ülkesinde hukuksuzluklar, kanunsuzluklar olabilir. Zaten kanunları yapmaktaki amaç bu. Bunun işlemesi için de bağımsız bir yargı sistemi olması gerekir. Bağımsız bir yargı kurulması için 2010 yılında referandum yapılmıştı. Bağımsız bir HSYK seçildi. Daha sonra 17 Aralık'ta bu HSYK'nın görev süresi bitmeden birçok müdahaleler yapıldı. HSYK üyelerinin görev yerleri değiştirildi. HSYK kanunu değiştirildi. Bu kanunun büyük bir bölümü Anayasa mahkemesince iptal edildi. Şimdi tabii bu geriye dönüştür.
“OTORİTER REJİM”
Referandumla, halkın büyük bir çoğunluğuyla kabul edilmiş kanunların tekrar meclisle, yani Anayasa'ya aykırı olarak değiştirilmesi geriye dönüştür. Türkiye'de irtica diye bir tabir vardır. Aslında şu anda yapılan kanunlar Türkiye'nin gelişmesi ve ilerlemesi için değil, tamamen yolsuzlukların, hırsızlıkların ve yapılan gayrı kanuni tüm işlemlerin, ne ise ortaya çıkarılmaması, soruşturulmaması için yapılmıştır, buna da Türkiye'de irtica denir.
Türkiye şu anda kanunlar yönüyle bir irticai durum yaşamaktadır, geriye gidiş yaşamaktadır. Polise verilecek yetki kanunları, makul şüphe tasarısı gibi düzenlenmiş şeyler, İnsan Hakları Mahkemesi'nin yıllardır benimsemediği, şüphelerin değil de makul delillerin biraz daha ön plana çıkarılmasına yönelik düzenlemeleri, uygulamaları, tavsiyeleri vardır. Bunlar tamamen şu anda gözardı edilip, yerlerine demokrasiyle bağdaşmayan, özgürlükleri kısıtlayıcı ve otoriter bir rejime doğru gidişin önü açılmaktadır.
Yani size göre 17 Aralık öncesi süreçte Türkiye'de ciddi bir otoriterleşme, hukuksuzluk, anti-demokratikleşme problemi yoktu ama 17 Aralık'tan sonra böyle ciddi bir problem var...
Evet. Bunun gerekçeleri de bellidir. Türkiye'de eskiden ciddi operasyonlar yapılırdı, ciddi örgütlerin çökertildiği zamanlar olmuştur. Hiç bir operasyondan önce hiç bir kamu görevlisi operasyon yapılacak diye bas bas bağırmamıştır. Çünkü işin özüne aykırıdır bu. Çünkü bir operasyon yapıldıktan sonra vali, emniyet müdürü, eğer çok önemli bir şeyse ilgili bakan açıklama yapardı. Ama konjonktüre bakıyorsunuz, kanun dahi değişmeden önce meydanlarda belli operasyonların yapılacağı söyleniyor. Yapılacak operasyonların kime karşı, neye karşı olduğu söyleniyor. Bu, hiç bir şey olmasa operasyonu yapacak kişilere hem siyasi baskıdır hem de tehdittir aslında. Hakim, savcı için, operasyonu yapacak polis için...
Türkiye demokratikleşme yolunda bundan sonra daha iyi bir yere gelecektir. Hiçbir toplum bağırsaklarını temizlemeden, uzun süre bağırsaklarındaki pisliklerle yaşayamaz.