Güncelleme Tarihi:
Halep’in güneyinden bir kavisle zeytin ağaçlarının arasından kuzeybatıya doğru giderken Filistin mülteci kampı Neyrep’in kıyısında bir kaldırım büfesinde kahve molası verdik. Savaş her köşeye bir dram bırakmış. Büfenin sahibi Filistinli Muhammed Sabri duvara çatışmalarda ölen Filistinlilerin fotoğraflarını asmış. Başköşede muhaliflerin Neyrep kampında öldürdüğü oğlu Halid var. Sabri, Şam’da yaşayan şair Halid Ebu Halid’in de kuzeniymiş. Bu civarda yolun güvenliğini Filistinli milisler sağlıyor.
Büyük bir alana yayılan Şeyh Neccar’ın girişinde bir tesis muhaliflerin bölgeyi kontrol ettiği bir yıl boyunca Fetih Tugayı’na karargâh olmuş. Nusra da bir gıda deposunda üstlenmiş. Şeyh Zeyyad yolunda keskin nişancı ateşine karşı siper olsun diye toprak yığılmış. Araçlar süratle geçiyor.
BUBİ TUZAKLARI İLE PATLATILDI
Şeyh Neccar berbat bir savaşın tüm izlerini taşıyor. Çatışmalar nedeniyle yıkılmış ya da yağmalanmış tesislere dair onlarca hikâye dolaşıyor.
Kontrol noktasının yanındaki karakola girdik. Komutanın masasında el bombası. Şeyh Neccar’ı nasıl geri aldıklarını anlattı:
“Fabrikaların yüzde 80’ini işgal etmişlerdi. 2012’de Halep kuşatma altında olduğu için buraya gelmemiz zaman aldı. Operasyon Hanasır’dan başladı. 100 km’lik bir alanda savaştık. Hapishane kuşatmasını yardıktan sonra Şeyh Neccar’ı 48 saatte aldık. Kaçarken bubi tuzaklarını patlatarak işyerlerini harabeye çevirdiler. Şimdi piyade okulunun yakındalar. Oradan havan atıyorlar.”
Harap olan yerler arasında Uluslararası İslami Suriye Bankası, Suriye ve Denizaşarı Bankası, mimarisiyle göz alan cami de var.
İplik ve kumaş fabrikası Delil Batal’ın üçte biri saldırıda çökmüş, makineler yanmış. Diğer kısım aktif. Fabrika yetkilisine göre çalışan sayısı 50’den 25’e düştü.
YAĞMA LAHEY’DE MAHKEMEYE TAŞINDI
Şeyh Neccar Sanayi Şehri Genel Müdürü Hazım Accan mırra eşliğinde şu bilgileri verdi:
“Buraya 2000’de 145 milyar Suriye Lirası yatırım yapıldı. 2005’te faaliyete geçti. 963 üretim tesisi var. Fabrikalar tekstil, gıda, kimya, ilaç, alüminyum, demir, plastik ağırlıklı. Bunların 366’sı çalışıyor. Geri kalanlar zarar gördü. Elektrik ve su altyapısı da çöktü. Çalışmayan tesislerin yarısı tamamen söküldü, Türkiye’ye götürüldü. Kim çaldı bilmiyoruz ama sorumlusu Türkiye. Halep Sanayi ve Ticaret Odası üyeleri meseleyi uluslararası mahkemelere taşıdı.”
Accan’a muhaliflerden sonra bazı askerlerin de yağmayı sürdürdüğüne dair iddiayı hatırlattığımda şu yanıtı verdi: “Bu iddia yalan. Fabrikalar şu anda ordunun temin ettiği mazotla çalışıyor. Bizim onayımız olmadan bir vida bile çıkartılamaz. Sahipleri çekip gitmiş olan fabrikaları da koruyoruz.”
ASKERLER YAĞMAYA ORTAK OLDU MU?
Davaları Halep Sanayi ve Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Basil Joseph Nasri’ye sordum. Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na Türkiye aleyhine çok sayıda kişisel başvuru olduğunu söyledi:
“Dava süreciyle ilgili özel bir ekip kurduk. Sahipleri çalınan makinelerin izlerini sürüyor. Bazılarının seri numaraları silinerek taşınmış. Ama bunlar nadide makineler, üretici firmanın kayıtlarında kime satıldığı belli. Çalıntı malların izini bulan işadamlarımız var. Hatta biri Türkiye’de makinesini bulup tekrar satın alarak geri getirdi. Bilgiler toplandıkça dava sayısı artıyor.”
Hükümetle arası iyi olan Halepli bir işadamının bana, “Önce muhalifler yağmaladı. Sonra bölgeye ordu girince askerlere ‘Alın alabildiklerinizi’ dendi. Hem muhalifler hem ordu bu suça ortak” dediğini aktardım. Nasri önce reddetti sonra şunu söyledi: “Makinelerin Suriye içinde satılması imkânsız. Bunu tespit eder ve suçluyu yakarız. Tek çıkış kapısı Türkiye. Evet askerler arasında makine değil bilgisayar gibi ofis malzemeleri ve para çalanlar oldu. Bunlar tespit edildi ve hapse atıldı. Ama sayıları iki elin parmaklarını geçmez.”
Şeyh Neccar’dan Neyrep’e dönüşte solda metruk vagonlar, raylara salınmış koyun sürüsü ve raylar üzerine kurulmuş bir kahve vardı. Sahibi ısrarla içeriyi çekmemi istedi, içerisi Esad’a destek veren yazı ve fotoğraflarla süslüydü. Şehre döndüğümde bankaların önündeki kuyruklar dikkatimi çekti, ‘Maaşlar yattı’ denildi.
IŞİD’Çİ KADINLARIN ÇOĞU TUNUSLU
Şehirde merak ettiğim yerlerden biri de otobüs terminali. IŞİD’in merkezi Rakka’ya da seferler yapılıyor. Erken saatte gitmek gerekiyormuş, Rakkalı sadece iki kişi bulabildim. 20’lerinde Halil el Zaik kolundaki Mahir Esad dövmesini ve yara izini gösterip “ÖSO’nun adamları bu dövme yüzünden kolumu kesti. Ne kadar zengin varsa kaçırıp fidye istediler, evlerini gasp ettiler. Benim için ÖSO, IŞİD’den farklı değil” dedi.
Bir müteahhit IŞİD’in gölgesindeki hayatı anlattı:
“Hayatımız tamamen değişti. İşyerlerine el koydular. Şehirde satacak mal yok. Çok fazla baskı yapıyorlar: Namaz kıl, cihada katıl ve zekat ver. Memurları kovdular. İşleri kendi adamlarıyla yürütüyorlar. Petrol gelirleri ve topladıkları paralarla 25-30 bin kişiye maaş ödüyorlar. Devletin 3 bin kadar memuru ise maaşlarını Halep ve Hama’dan çekiyor. Üretim tesisleri onların elinde. Ailesini geçindirmek için onlarla çalışanlar var. Sakalın 1 aylık olması lazım. Ben burada kısalttım. Bu halde dönersem 40 kırbaç ve 10 bin Suriye Lirası ceza ödemem gerekiyor. Gitmeden önce uzatacağım. Kadınlar peçeli olmak zorunda. Bir kadın yanında mahrem biri olmadan dışarı çıktıysa kendisini eve gönderiyorlar, şoföre de ceza veriyorlar. Bir kadın Rakka’dan kaçmaya kalkışırsa kendilerine cariye yapıyorlar. Hıristiyanlara ‘Ya cizye öde ya git’ diyorlar. Hıristiyan kadınlar da kapanmak zorunda. 8 yaşına giren kızlar kapatılıyor. Türkçe konuşan IŞİD üyeleri var. Türk malları çok geliyor. Militanların yüzde 5’i Türk. Suudiler, Cezayirliler ve Tunuslular çok. Yabancı IŞİD’çi kadınların yüzde 90’ı Tunuslu. Az sayıda Batılı kadın da var.”
Buralarda fidye hikâyeleri çok. Bunlardan birini Afrinli Arap ve Baas üyesi Amri Amri’den dinledim: “3 kardeşim orduda. Amcamı ve doktor ağabeyimi kaçırıp 12 milyon lira fidye istediler. Sonra Arap edebiyatı okuyan kardeşimi kaçırıp 12 milyon daha istediler. Bizim aile de fidyecilerin topraklarına el koydu, bunun üzerine rehineleri bıraktılar.”
FİLİSTİNLİLERİN ELİ TETİKTE
Şeyh Neccar dönüşü Filistinli şoförümüz, Neyrep kampını görmemiz gerektiğinde ısrar etti. Filistinliler iç savaşta bölündü. Hamas’a yakın olanlar muhaliflere, El Fetih ve FHKC-GK’liler rejimle saf tuttu. Yüksek duvarlarla çevrili avlulu evler, çok katlı binalar, hareketli sokaklar ve Gazze Şehitleri Mezarlığı... Tipik bir Filistin mülteci kampı. 1956’da kurulan kampta 27 bin Filistinli yaşıyor. İç savaşta Neyrep 209 kurban vermiş. Suriye genelinde ölen Filistinli sayısı 4 bin.
HEDEFDEKİ KAMP: NEYREP
Kampı Kudüs Tugayı koruyor. Ağaçların gökyüzünü perdelediği bir çay bahçesine götürüldüm. Burası Kudüs Tugayı’nın karargâhı. Komutanları Adnan el Seyyid, İsrail’in Safad’dan sürdüğü bir ailenin çocuğu. El Fetih’li Seyyid söze “Bu mekân benim lokantamdı, karargâha çevirdim” diyerek başladı. Neden silaha sarıldıklarını anlatırken bir dizi olay sıraladı. Seyyid’in verdiği bilgilere göre muhalifler, Nisyap’ta otobüsle askeri kamptan dönen 19 Filistinli genci öldürdü. Otobüse de bomba yüklediler, şoförünü zincirlediler ve zorla kontrol noktasına sürdüler. Araç hedefe 100 metre kala patladı. Sonra muhalifler kamptan adam kaçırmaya başladı. Hüseyin Masri, Hikmet Dirbes, Muhammed Cedah rejimle işbirliği yaptığı gerekçesiyle kaçırıldı, cesetleri 2 km ötede bir evde bulundu. Hepsi sivildi. Amaçları Neyrep’ı alıp buradan Neyrep Askeri Havaalanı’na girmekti. 3 km öteden havan topu atmaya başladılar. 13 kişi öldü. Saffet el Şerif adlı uzman Cezire’de dedi ki ‘Havaalanını alabilmeniz için Neyrep’a girmelisiniz.’ Sonra saldırılar arttı. Kamp 10 ay boyunca kuşatma altında kaldı. İnsanlar açlıkta ot yemeğe başladı. 4 çocuk gıdasızlıktan öldü. Muhalifler defalarca saldırdı. Hepsi püskürtüldü. 21 günde 72 grad füzesi atıldı. 100 ev yıkıldı. Muhaliflerin Mercii’den attığı füzeyle vurduğu bir helikopter kampa düştü, 18 kişi öldü, 50 kişi yaralandı, 50 ev zarar gördü. Sonra muhalifler Handarat’ı kuşatıp 15 genci rejimle çalıştıkları gerekçesiyle öldürdü. Handarat’taki 15 bin Filistinliden 10 bini Neyrep’e sığındı. Başka yerlerden gelenlerle birlikte kampın nüfusu 50 bine çıktı. Handarat’taki gençlerin Kudüs Tugayı’na katılmasıyla Halep’in batısını da Filistinliler korumaya başladı. Kudüs Tugayı’ndan 209 kişi öldü, 400 kişi yaralandı.
HAMAS’A SUÇLAMA
Seyyid’e göre kampa saldırıların bir başka nedeni Filistinlilerin burayı terk etmesini sağlamaktı: “Tehditlerle kampı boşaltmamızı istediler. Direndik çünkü kamplar Filistin’e dönüş hakkımızı temsil ediyor. Suriye’ye olduğu kadar Filistinlilere de komplo kurdular. Bize ‘Sizin Suriye ile ilginiz yok’ dediler. En az 100 bin kişiyi Almanya, İsveç ve Norveç gibi ülkelere götürdüler. Amaç Filistinlileri Filistin sınırından uzaklaştırmak ve geri dönüş davasını bitirmek. Halkımızın Handerat’tan çıkartılması da bu komplonun parçası. Benimle Suudi bağlantılı kişiler temasa geçip 10 milyon dolar teklif etti. Direnişten vazgeçmemizi istediler.”
1500 askeri olan Kudüs Tugayı’nın ordu ile ilişkisini sordum, “Cephaneyi ordudan alıyoruz” dedi. Peki Neyrep’in aksine Şam’daki Yermuk kampı neden muhaliflere teslim oldu? Aradaki farkı anlattı: “Yermuk’un düşmesinin en büyük nedeni Hamas. İnsanların acılarını ve gençlerin Filistin’e ilgilerini sömürdüler. Yermuk’un yüzde 60’ı Filistinli. George Habaş’ın FHKC’si ve Naif Havadmi’nin Filistin Demokratik Halk Cephesi tarafsız kaldı, bu da muhaliflerin işine yaradı. Filistinliler ortak hareket etseydi Yermuk düşmezdi.”
MÜLTECİ AĞA
6.3 milyon nüfusa sahip Halep muhaliflerin elindeki bölgelerden gelen 1 milyona yakın sığınmacıya da ev sahipliği yapıyor. Sığınmacıların bir kısmı kamu binalarına yerleştirilirken çoğu ev kiralamış. Şehrin bu kadar mülteciyi nasıl içine aldığını anlamak zor. Mülteci varlığını sokakta hissetmiyorsunuz. Yüzde 80’i bir şekilde kendi geçimini sağlamanın yolunu bulmuş. Hükümet, Kızılay ve BM’nin yardımları da mülteci baskısını azaltıyor. Halep Üniversitesi’nde 20 öğrenci yurdundan 17’sinde 33 bin iç göçmen barınıyor. Karanlık koridorlardan yürüyüp mültecilerin hikayelerini dinledim:
HALİD EL İDLİBİ: 65 yaşındayım. Burada üç karım, evlat ve torunlarımla birlikte 120 kişiyiz. Bab el Nera’dan geldik. 50 odalı konağım vardı. Muhalifler hepsine el koydu. Ben ağayım, koyun ticareti yapıyorum. Şimdi ekmeğe muhtacız. Oğullarımın üçü askerdi. ‘Oğullarını getirmezsen öldürürüz’ dediler. Getirmedim, diğer 4 oğlumu da askere gönderdim, ikisi şehit oldu. Devrimmiş, hırsızların devrimi!
AHMED GADDAH: 49 yaşındayım, memurum. Karım ve 4 çocuğumla Selahaddin’den geldik. 2012’de ÖSO ve Nusra bölgeye girince bir subayı öldürdü. Babaları rejimle birlikte diye çocuklarını öldürdüler. Dükkânları kapatmaya zorladılar isyan hali olduğunu göstermek için.
RAMAZAN MUHAMMED: 58 yaşındayım, 7 çocuğum var. Taksiciyim. Terör yüzünden 2012’de Ameri’den geldim. Ya bizimle ya devletle olacaksınız dediler. Kendilerine katılmayı reddettik.