Güncelleme Tarihi:
Doğan Haber Ajansı muhabiri Barbaros Tapan’ın sorularını yanıtlayan Crowe, yönetmenliğini Daren Aronofsky’nin yaptığı "Nuh" filminin bazı Müslüman ülkelerde yasaklanmasının kendilerini üzdüğünü, kimsenin inancına aykırı bir film çekmediklerini belirtti.
İşte Crowe’un; Anthony Hopkins, Emma Watson, Jennifer Connelly ve Logan Lerman’la birlikte rol aldığı ‘Nuh’ filmine ve diğer konulara ilişkin sorulara verdiği yanıtlar:
- Bu filmi size ilginç kılan ve sizi bu filme çeken şey neydi?
- Darren'in Pi ve Requim For A Dream filmlerinden beri bir hayranıydım ama beni özellikle Black Swan filmi ile etkiledi. Üç defa izledim ve çok seviyorum. Beni aradığında onunla çalışmak istediğime zaten emindim ama nasıl bir proje olacağını bilmiyordum. Bana söylediğinde biraz düşünmem gerekti. Çünkü böyle bir projede ne yaparsam yapayım, eleştiri alacağım kesindi. Bu eleştirilerin bazıları mantıksız bir kısmı da haksız olur ama Darren ile konuşunca bu filmin üzerine uzun süredir odaklandığını hissettim. En ince detayına kadar düşünmüştü. Uzun suredir, hatta binlerce senedir insanların hikayede şüpheci yaklaştıkları konulara güzel çözümler bulmuştu. Benim için değerli bir tecrübe olacağına inandım”.
-Hikaye çok derin ve etkileyici bir hikaye. Ancak Hıristiyanlar ve Müslümanlar için bazı çelişkileri de barındıran bir hikaye, ne düşünüyorsunuz?
-Böyle bir projeye girerken tabii ki farkındasınız. İslam kitaplarında, derslerinde ‘Peygamberler fiziki, gerçek bir şekilde gösterilmemeli’ diye net bir şekilde öğretilir. Bu yüzden, Katar, Bahreyn, Suudi Arabistan gibi yerlerin filmi yasaklaması kimseye sürpriz olmadı. Ama benim için hayal kırıklığı yaratan şey, oraların, böyle çarpıcı bir hikayeyi seyretmekten doğacak hararetli sohbetleri kaçıracak olmaları. Bu film kesinlikle hikayeyi tamamı ile gerçek ve “Böyle oldu” diye anlatmaya çalışmıyor, o zaten imkânsız olurdu. İncil özellikle bu konuda çok bilgi vermiyor. Mesela o geminin içindeki günlük hayat hakkında bir bilgi vermiyor. İki saatlik bir film yapacaksanız da hikayeyi iyi anlatmak için biraz boşlukları doldurmaya hazır olmanız lazım.
Filmi seyredenler ne kadar saygılı bir film olduğunu görecektir, ne kadar çarpıcı bir yolculuk olduğunu görecektir ve açıkçası benim açımdan bu tip konuları on plana taşıyan herhangi bir sanat eseri; insanları kendi açılarından dünya ile olan ilişkileri, hayvanlar ile olan ilişkileri ve ruhani olmanın ne demek olduğuna dair konuşmaya itecektir. Burada yanlış ve negatif bir şey göremiyorum. Katoliklerde olduğu gibi Assisili Françesko ölümünden sonra Aziz Françesko oldu, Nuh da sonradan peygamber oldu. Biz bu filmde insanlık temalarını ele alıyoruz, bir görevi olan ve o görevi yerine getirmek için üzerine düşen sorumluluğun yükünü hayatının sonuna kadar taşıyan bir adamın hikayesi. Burada bence bir fark var.
TWITTER’A ERİŞİM ENGELİ
-Yakın zamanda Türkiye’deydiniz. Bugün sosyal medyanın ifade özgürlüğündeki önemini biliyoruz. Türkiye’deki Twitter’a erişim engeline dair yorumunuz nedir?
-Bence çok iyi bir fikir değil. Çünkü böyle şeyler her zaman beraberinde ‘ne kadar sınırlanacağı’ sorusunu da getiriyor. Böyle kararların hep “Başka ülkeler de Twitter’ı kontrol etmeyi düşündü” gibi savunmaları oluyor ama hangi kontrolleri uygulayacağını konuşmak ile tamamen yasaklamak arasında çok büyük fark var. Sosyal medyayı kullananların bir kısmı öfkelerini dışa vurmak için kullanıyor, insanları trollemek için, siber zorbalık için kullanıyor. O durumlara bakılmalıdır, kesinlikle.
"ARKADAŞIM TWITTER’DA ZORBALIK GÖRÜYORDU, İNTİHAR ETTİ"
Twitter gibi sosyal medya medya patformları suistimal da edilmemeli. Mesela benim bir arkadaşım Avustralya’da intihar etti. Son birkaç senedir ona sosyal medyada zorbalık yapılıyordu. Sonunda tahammül edemediği bir noktaya geldi. Onun için insanların tamamen kontrolsüz şekilde davranmalarının da gerçek etkileri var hayatta. Ama insanların kendilerini ifade etme özgürlüklerinin olması ve dış dünya ile iletişim kurmaları gerekir.
"EN GÜZEL ÜLKE TÜRKİYE"
Dünyadaki en güzel ülke Türkiye. Atatürk sevgisi Türklerin modern çizgide yaşamak isteğini gösteriyor. Türkiye gezegendeki en güzel yerlerden biri. Türkiye dünyaya açık kalarak, dünyadan etkilenmelidir ve karşılığında dünyayı da etkilemelidir. Bizim Sultanahmet Camii'nde çekimimize izin verdiler. İçinde çekilebilen ilk uzun metraj filmdik. Kültür Bakanı’na şöyle dedim, ona şu sözü verdim: “Benim gözümden İslam’ın güzelliğini görürsünüz. Ama o binanın içinde çekmem lazım”. O da izin verdi, imam da, İstanbul Valisi de yardımcı oldu. Türkiye’deki sorumlumuza benim Sultanahmet Camii'ne girdiğimde verdiğim tepkiyi gösteren bir video izlettim. “Ne düşünüyorsun” dedim. O da, “Russell, kollarımdaki tüyler ürperdi” dedi. “Verdiğim sözü tuttum mu?” diye sordum. “Evet tuttun” dedi. Benim filmim (The Water Diviner), Türkiye’nin bütün dünyanın bilmesini istediğim tarafını gösterecek; oradaki insanlarla bağlantı kurmanın ne kadar kolay olduğunu gösteren, hayattaki basit mutluluk kaynaklarının güzelliğini, tarihini… Üç büyük kültürün merkezi, bunu insanlardan esirgemeyin. İnsanların duyacağı gururdan alıkoymayın. Biraz zamanın dışında kalıyor biliyorum ama insanların Mustafa Kemal Atatürk’e olan sevgileri, Türkiye nüfusunun ileri gitmek istediklerini, modern bir düşünce yapısı istediklerini, kızlarını eğitebilmeyi istediklerini gösteriyor. Bu da çok güzel bir şey. Geri adımların şu anda Türkiye için doğru adımlar olduğunu zannetmiyorum.