Güncelleme Tarihi:
KİTAP için yaptığı araştırmalarda birinci derece Alman arşivlerinden ve 600’den fazla kaynaktan yararlanan Latif Çelik, savaşın az bilinen başka bir boyutuna dikkati çekiyor:
“Bu savaş, literatüre Almanya ile Rusya’nın savaşı olarak geçti. Oysa, ‘Kızılyıldız’ ile ‘Gamalı Haç’ arasında kalan ve hiçbir zaman kendi kimlikleriyle ortaya çıkamayan milyonlarca Türkistan Türk’ü, arşivlere, ya Alman kaybı ya da Rus kaybı olarak geçti.”
Bu savaşta Türkiye yer almadı ama sizin kitabınızın isminde ‘Kayıp Türkler’ yazıyor.
Doğru ama bu savaşta yer almayan Türkiye Türkleridir. Türkçe’nin değişik aksanlarını konuşan yarım milyondan fazla insan bu savaşlarda hayatını kaybetti. Bu savaş tabi ki Almanya ve Rusya’nın savaşı olarak başladı. Ama özellikle Rusya cephelerinin en ön saflarında Türkistan’dan getirilen milyonlarca asker vardı.
Türkistan asıllıların da Almanlara karşı cephede olması normal değil mi sizce?
Konu, askerin kiminle savaştığı değil, eğitimi ve hangi düşmana karşı savaştığıdır. 20 yılını ancak dolduran Bolşevik rejimi, Basmacı isyanları dolayısıyla Türkistan coğrafyasındaki insanları baskı altına almış ve onlara hiçbir şekilde güvenmiyordu. 1940’ta başlayan savaş bir an olsun bu baskıyı hafifletir gibi olsa da, Ukrayna hattının ön saflarındaki Rus askerlerinin önemli bir bölümü Türk asıllılardan oluşuyordu.
YEM GİBİ KULLANILDILAR
Buradaki askerlerin Rus kaybı olarak adlandırılması normal değil mi?
Türkistan Türkleri bu savaşta korkunç güce sahip Almanların karşısına sadece yem olarak atılıp, bozuk para gibi harcandılar. Bir haftalık silah talimiyle bir askeri dönemin en güçlü ordusunun karsına çıkaranlar, bunların daha ilk etapta yok edileceklerini çok iyi biliyorlardı. Elbette bunu fark edip erken davranan bazı gruplar Alman tarafına geçti. Hayallerindeki bağımsız Türkistan’ı ancak Almanların desteğiyle kurabileceklerine inanıyorlardı. Alman propagandalarında da benzer sözler veriliyordu. Dolayısıyla toplu halde Almanlara teslim olmalar başlayınca, Rusların Kiev hattı Almanlar karşısında çöktü.
Almanların tavrı gerçekten samimi miydi?
Bunlar Almanların savaş içindeki propagandalarıydı. Hiçbir zaman samimi olmadı ve
olmayacaktı da. Türkiye’nin de iştahını kabartarak Ruslara karşı dengeyi sağlamak isteyen Alman siyasetinin ayak oyunlarıydı bu sözler. Savaş şartları içinde Almanya bu insanlara ne kadar destek oldu, o da ayrı bir konu. Ancak ilk etapta bunların komünist yanlısı mı, yoksa gerçekten Ruslara karşı gruptan mı olduğu hiçbir zaman bilinemedi. Alman tarafına geçenler için ilk durak tabiki esir kamplarıydı.
Kitabınızda bu insanlardan oluşan ‘lejyon birliklerinden’ bahsediyorsunuz?
Sadece lejyonlardan önce Türk asıllıların kaldığı kampların konuşulması bile insanı dinlerken deli edecek kadar ağır şartlar içeriyor. Ağır kelimesi bu acılar karşısında hafif kalır. Kampları gezen komisyon raporları yazılanlar şöyle; “..... kampta 92 bin kişi vardı. 3 ay sonra geldiğimizde 3 bin civarında yatalak insan kalmıştı. Ölüleri gömen grup ise kazma ve küreklerle sürekli çukur eşiyordu.”
Bunlar Almanya tarafındaki esir kamplarının durumu. Rusya tarafı ise cehennemin bitişik odası durumundadır tahmin ediyorum. Allah, insanlığa böyle bir acıyı bir daha yaşatmasın.
O zaman Türk asıllılar için kamplardan çıkıp lejyonlara girmek ciddi anlamda bir kurtuluş yolu.
Almanlar kabul etse, bizimkiler dünden razı ama lejyonlardaki kadrolar da sınırlı. Kendini oraya atan dünyaya yeniden gelmiş gibi seviniyor.
Bu insanlar gerçekten Almanlar için savaşıyor mu?
Tabi. Cepheye gidiyorlar. Ama risklerin en fazla olduğu yerlerde ve kazanılması mümkün olmayan savaşların içine sürülüyorlar.
‘BİR İDEALLERİ VARDI’
Kitabınızda, İkinci Dünya Savaşı’nın bizim açımızdan hüzünlü bir bölümüne ışık tutmaya çalışmışsınız.
Öncelikle bu insanlar bilinsin istedim. Ölürken bile ismi, ideali ve şerefiyle ölmeli bir insan. Sayıları yüzbinlerle ifade edilen, bütün savaş coğrafyası olarak bakıldığında milyonlarla ifade edilen Türkistan gençliğinin bir ideali vardı; işgalci Ruslardan ülkeyi kurtarıp ‘Bağımsız Türkistan’ı kurmak.
Ama olmadı?
Doğru, olması da imkansızdı zaten. Ama vatan için milyonda bir ihtimal de olsa, denemeye değer olduğunu tarih önünde ispat edenler sayfasına yazıldı onların isimleri. İşte ben bu insanların isimlerinin tarihin şeref sayfalarında hak ettikleri yeri almalarını istediğim için bu çalışmayı yaptım.
İki diktatör arasında kendilerine müsaade edilen alanda başkalarının istediği oyunu oynamaya zorlanan ve savaşın sonunda çok azı sağ kalabilen Türkistanlı gençlerin sayısı hiçbir zaman tam olarak tespit edilemedi. Bilinen, onları kullanan her iki diktatör ideolojinin de hayallerindeki Türkistan’ın hür olmasına hiçbir zaman müsaade etmeyecekleriydi. Lejyonlarda görev alan, savaş esiri kamplarında hayatını kaybeden ve kendisinden bir daha haber alınamayan yüz binlerce Türkistanlı genç, medeni Avrupa’nın kara tarihine ‘İkinci Dünya Savaşı’nın Kayıp Türkleri’ olarak geçti.