Güncelleme Tarihi:
Almanya’da 18 Eylül 2005 tarihinde yapılan genel seçim akşamıydı.
Seçim sonuçları yavaş yavaş kesin şeklini almaya başlamıştı.
Saat 20.00’ye doğru sonuçlar iyice somutlaştı.
‘Kardeş partiler’ olarak bilinen Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) yüzde 35.2, iktidardaki Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 34.2, ortakları Yeşiller yüzde 8.1, Hür Demokrat Parti (FDP) yüzde 9.8 ve Sol Parti de yüzde 8.7 oranında oy almıştı.
Bu aritmetiğe göre SPD-Yeşiller’in iktidarda kalması mümkün değildi.
Hem SPD hem de Yeşiller, “Sol Parti ile kesinlikle ortaklık etmeyeceğiz” diye tutumlarını önceden ilan ettikleri için ‘üçlü koalisyon’ da mümkün değildi.
SPD ile FDP’nin sandalye sayısı da yeni bir ortaklığa yetmiyordu.
CDU/CSU ile FDP’nin sandalye sayısı da iktidar değişikliği için kafi değildi.
* * *
İşte bu aritmetik ışığında liderler Berlin yakınlarındaki Adlershof’taki film stüdyolarında ‘filler buluşması’ adı altında yayınlanan televizyon programında bir araya geldi.
SPD’li Başbakan Gerhard Schröder, CDU Genel Başkanı Angela Merkel, CSU Genel Başkanı Edmund Stoiber, Yeşiller Partili Federal Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, FDP Genel Başkanı Guido Westerwelle ve Sol Parti Genel Başkanı Lothar Bisky, kameraların karşısında yerlerini aldı.
Koltuğunu koruma şansının bulunmadığını bal gibi bildiği halde Başbakan Schröder, bu gerçeği hiç de kabullenmek istemiyordu.
Hatta bir ara Merkel ile Stoiber’e dönüp, “Benim partimin, ‘Başbakan olmak istiyorum’ diyecek Bayan Merkel’in böyle bir önerisine onay vereceğine gerçekten inanıyor musunuz?” bile dedi.
Evet, Schröder’in partisi “Ben Başbakan olmak istiyorum” diyen Angela Merkel’i başbakanlık koltuğuna taşıdı.
Uzun süren pazarlıklardan sonra CDU/CSU ile SPD ‘büyük koalisyon hükümeti’ kurdu.
Angela Merkel de “Almanya’nın ilk kadın Başbakanı” olarak tarihe geçmeyi garantiledi.
2009 ve 2013 yılındaki genel seçimlerden de CDU/CSU en güçlü kanat olarak çıktı.
Merkel, 2009’daki seçimlerde SPD’li rakibi Frank-walter Steinmeier’e, 2013 genel seçimlerinde de Peer Steinbrück’e şans tanımadı.
Angela Merkel, parti içindeki rakiplerini de ustaca birbir devre dışı bıraktı ve ‘Tek Kadın’ olmayı başardı.
Son yıllarda ‘dünyanın en güçlü kadınları’ listesinde ilk sırayı kimseye kaptırmayan Merkel, 2015 yılında Amerikan ‘Time’ dergisi tarafından Avrupa’yı parçalanmaktan kurtardığı için ‘Yılın Kişisi’ seçildi.
Dergi, Merkel’i ‘Özgür dünyanın şansölyesi’ başlığı ile kapağına taşıdı.
* * *
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin çoğu sınırlarını sığınmacılara kapatırken, Angela Merkel hem gönlünü hem de ülkesinin kapılarını sonuna kadar açtı.
Diğer liderlere bu tutumuyla tam bir ‘insanlık dersi’ verdi.
Ancak Almanya’da aşırı sağcı, ırkçı ve sağ popülist çevreler Merkel’in bu ‘insancıl politikası’na adeta savaş açtılar.
Halkı sığınmacılara, özellikle de Müslüman sığınmacılara karşı sokaklara döktüler.
“Wir schaffen das” (Başarırız-üstesinden geliriz” diyen Angela Merkel, tüm tepkilere rağmen tutumunu değiştirmemekte direndi.
Ancak son dönemlerde başta ‘kardeş parti’ CSU olmak üzere kendi partisinden de tepkiler yoğunlaştı.
Hatta, son yapılan kamuoyu yoklamalarında Almanların yüzde 45’inin sığınmacı politikası yüzünden Merkel’in istifasından yana olduğu ortaya çıktı.
Aynı kamuoyu yoklamalarında CDU/CSU seçmenlerinin yüzde 26.6’sının da aynı görüşü paylaştığı bile.
İşte bu gelişmeler üzerine, son günlerde “Merkel’i rakipleri bitiremedi, acaba sığınmacılar mı götürecek?” sorusu sık sık duyulmaya başladı.