Güncelleme Tarihi:
Dünyayı şoke eden savaşın beşinci gününde uzmanlar, gün geçtikçe derinleşen ve daha yıkıcı hale gelmeye başlayan savaşın nereye varacağına ilişkin tahminlerde bulunmaya çalışıyor. Son olarak İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, Ukrayna krizinin yıllar boyunca sürebileceğini söylese de bu savaşın kaderi Putin’in ellerinde!
New York Times’ta yayımlanan “Putin neden yeniden savaşta?” başlıklı yazıda, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in günümüz liderleri arasında askeri güç kullanma konusunda en başarılı lider olduğuna değinildi. Rus liderin 2008'de Gürcistan, 2014'te Ukrayna’nın doğusuna yaptığı harekâtları ve 2015’ten bu yana Suriye’de Rus ordusunun sahadaki kazanımlarını siyasi zafere dönüştürmesi ona bir tür “yenilmez” unvanı veriyor.
Rusya’nın son on yılda ordunun modernizasyonuna hız vermesi ve başta NATO olmak üzere Batılı güçlerle askeri düzeyde denk hale gelmesi, Putin’in elini güçlendiren en önemli kozlardan birisi.
Rusya’nın giriştiği son üç savaş, siyasi hedeflere ulaşmak için askeri gücün belli düzeylerde nasıl kullanılması gerektiği üzerine incelenmesi gereken örneklerden.
PUTİN, 20 YILDIR GİRDİĞİ HER SAVAŞTAN GALİP ÇIKTI
Putin'in yirmi yıllık iktidarı boyunca Çeçenistan, Gürcistan, Kırım ve Suriye'de kazandığı askeri ve siyasi başarılar onu Rus halkının gözünde güvenilir bir lider haline getirdi. Ulaşılabilir askeri hedefler belirleyen, yeri geldiğinde ihtiyatlı hareket ederek zaferini masada tescilleyen Putin, ilk büyük sınavını İkinci Çeçen Savaşı'nda vermişti.
1999-2000 yılları arasında yaşanan İkinci Rus-Çeçen Savaşı sırasında, Aralık 1999'da Boris Yeltsin'in görevi bırakmasının ardından koltuğa oturan Putin, savaş dönemlerinde nasıl acımasız olunacağını daha o günlerde göstermişti.
Ağustos 1999'da Çeçenistan'da bulunan İslamcı ayrılıkçılar, Rusya'nın Dağıstan bölgesinde bağımsızlık ilan etmişti. Rus askerleri ve Rusya yanlısı Çeçen güçlerle birlikte isyanı bastırmak için Çeçen başkenti Grozni'yi ele geçirdi. Rusya’nın ağır kayıplar verdiği çatışmalarda, Putin tek bir geri adım dahi atmadı. Uzmanlara göre, Putin'in sert ve kararlı tavırları ilk büyük savaşında edindiği derslerden geliyor.
2008’de Mihail Saakaşvili’nin iktidara gelmesinden sonra NATO ülkeleri ile yakın ilişkiler kurması Rusya tarafından tepki ile karşılanmış, İsrail devletinin desteği ile bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya topraklarına operasyon düzenleyen Gürcistan’a karşı Rusya beş gün sürecek bir savaşa girişmişti.
Rusya tarafından “Barış Gücü” adı verilen ve kazanımla sonuçlanan operasyonun ardından siyasi görüşmeler için masaya oturan Rusya, Gürcistan’ı büyük siyasi tavizler vermeye zorlamıştı.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in Avrupa Birliği ile Ukrayna arasında yapılması planlanan ortaklık anlaşmasını 21 Kasım 2013 tarihinde reddetmesi üzerine başlayan protestoların ardından Yanukoviç’in devrilmesi sonrasında Rusya tekrar gücünü göstermek için silaha sarılmıştı.
2014’te Ukrayna’da Rus askerleri birkaç hafta süren geniş çaplı askeri bir harekât başlatmış, “Donbass Savaşı” olarak adlandırılan bu savaşın sonunda Rusya, Kiev yönetimine ağır yaptırımları olan bir barış anlaşması imzalatmıştı.
Bundan bir yıl sonra, Rusya 1989'da fiili olarak terk ettiği Ortadoğu’ya geri döndü ve 2015 yılında Suriye ordusuna destek için Suriye’ye asker çıkarttığında, bazı Batılı analistler Rusya’nın askerî harekâtının Afganistan-Rusya savaşında olduğu gibi felaketle sonuçlanacağını ön görmüştü. Bunun yerine, Suriye iç savaşı Rusya’nın en gelişmiş silahlarını denediği bir test alanına dönüştü ve bu silahlar savaşın kaderini değiştirdi.
PUTİN, SERTLİĞİN SAHADA BAŞARI GETİRMESİNİ BEKLİYOR
Son yıllarda Amerikalı yetkililer; Rus ordusunun Hibrit savaş modelinde (Konvansiyonel savaşı, düzensiz savaş, siber savaş, yalan haberler, diplomasi, hukuk ve dış seçim müdahalesi gibi diğer etkili yöntemlerle sentezleyen bir strateji) gücünü önemli oranda artırdığına işaret etti. Fakat Rus ordusunun artan kabiliyetlerine rağmen Avrupa’nın güvenliğine yönelik tehdidi Hibrit savaş modeli değil, Ukrayna’yı vuran seyir füzeleri oluşturuyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, “Rusya’nın dünya ekonomisinde yüzde 3’lük bir payı olmasına karşın, ABD olarak küresel çapta Gayri Safi Hasılanın yüzde 50’sinden fazlasına sahibiz” dedi. Fakat, savaş ekonomik güç ilişkileri doğrultusunda sonuçlanmıyor; sahada ortaya çıkan tüm dengeleri değiştiriyor.
Ekonomik yaptırım gücünü koz olarak öne süren ABD başkanına karşı Rusya Devlet Başkanı Putin, dün olduğu gibi bugün de sahadaki sertliğin başarı getirmesini bekliyor.
PUTİN, ABD’NİN BÖLGEDEKİ HAKİMİYETİNİ NASIL SINIRLADI?
ABD, yüksek teknoloji silah gücüne ve daha iyi askeri birliklere sahip olmakla övünse de askeri gücü gösteren teorik ve sayısal eşleşmeler değil, belirli noktalarda eldeki gücü kullanma becerisi oluyor.
2000’lerle birlikte NATO’ya katılan Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan ve Slovenya’dan sonra Finlandiya’nın ve 2014 yılında Ukrayna’nın NATO’ya yakınlaşmasına sert tepki gösteren Rusya, sıklıkla bunun bir tür çevreleme stratejisi olduğunu öne sürüyordu.
Bu gelişmelerin ışığında yeniden organize olan Rusya, Doğu Avrupa’daki etkisini yeniden inşa etmek için gereken siyasi ve askeri adımları atmaya başlamıştı. ABD’nin bölgedeki manevra kabiliyetini daraltmak için askeri teknolojide önemli adımlar atan Rusya, uçaksavar ve füze savunma sistemlerini, siber ve elektronik savaş yeteneklerini gözle görülür oranda değiştirdi.
ABD, SON ALTI YILDA DOĞU AVRUPA’DA ETKİSİNİ KAYBETTİ
Bugün Avrupa’daki askeri dengelerin Rusya lehine değişmesinde ABD kısmen kendini suçluyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump katıldığı bir konferansta, “Putin, Biden ile davul çalar gibi oynuyor. Herkesin anladığı üzere, 2020'de seçimlerimize hile karıştırılmasa ve ben tekrar başkan olsaydım, bu korkunç felaket asla yaşanmazdı” dese de geride kalan dört yılda ABD hem Avrupa’da hem de NATO’nun içinde güç kaybetti.
2014’teki Donbass Savaşı’ndan sonra dahi ABD’nin bölge ülkelerine olan silah ve teknoloji takviyesi, Rusya’nın sahada elde ettiği konumu yavaşlatmak için yeterli olmadı.
Bunun bir nedeni de Biden yönetiminin Covid-19 salgını döneminde askeri alandaki harcamalarda kısıtlamalara gitmesi. Ancak ABD planlanan kemer sıkma politikalarına rağmen 700 milyar dolarlık bir savunma bütçesine sahip. Buna karşın Rusya, asker maaşları ve yerli teçhizatlar için daha az bir bütçeye sahipti. Fakat, Rusya’nın son yıllardaki askeri ve teknolojik alandaki hızlı yükselişi gösteriyor ki, Rusya’nın savunmaya ayırdığı bütçe ABD’ye oranla çok daha hızlı büyüyor.
PUTİN ŞANSINI FAZLA MI ZORLADI?
Elbette, Avrupa Birliği de son yıllarda birlik içindeki tartışmalar (Brexit) nedeniyle bir hayli mevzi kaybetti. Başta Almanya ve Fransa olmak NATO’nun bel kemiğini oluşturan ülkelerin, son Rusya harekâtından sonra birliğin askeri gücünü yeniden inşa etmesi bekleniyor.
Fakat, askeri ve siyasi zaferleriyle bilinen Putin için bile Ukrayna’nın bütününe yönelik başlatılan bir askeri operasyon “şansını fazla zorlamak” anlamına gelebilir. Ukrayna topraklarında sürecek olası bir uzun işgal Rusya’nın askeri kabiliyetlerini ve yeteneklerini fazlasıyla zorlayacaktır.
Çatışmaların Ukrayna’nın kalabalık bölgelerine kayması durumunda başlayacak şehir savaşlarında askeri avantajlar ortadan kalkabilir.
PUTİN, PARÇALANMIŞ BİR UKRAYNA YARATMAYI İSTEMEDİ
Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna’yı yok etmeyi ve Batılı ülkeler arasında bölüşülen parçalanmış bir Ukrayna yaratmayı tercih edebilirdi. Böylesine parçalanmış ve işlevsizleştirilmiş bir Ukrayna çıkarlarına pekâlâ uyabilirdi.
Rusya’nın giriştiği tüm askeri operasyonları mercek altına alan uzmanlar, son yıllarda Rusya’nın askeri hareketleri daha dikkatli hesapladığına işaret etti. Elbette, bu durum işlerin kızışması durumunda daha sert müdahalelerin olmayacağı anlamına gelmiyor.
PUTİN ASKERİ HAREKATLA NE KAZANDI?
Rusya Devlet başkanı Putin’in giriştiği bu savaş, ABD Başkanı Joe Biden ve Batılı devletlere karşı bir tür meydan okuma. Peki, Putin askeri harekâtla ne kazandı? Ukrayna’nın Batı kampına yaklaşmasını önlediği oranda, diğer eski Sovyetler Birliği ülkelerine NATO’ya yakınlaşırlarsa neler olacağı konusunda sert bir uyarıda bulunmuş oldu.
Rusya’nın Ukrayna savaşıyla birlikte elde etmek istediği kazanımlara ilişkin açıklamalarda bulunan Estonya Devlet Başkanı Toomas Ilves, “Putin “Çar’a sadık” bir hükümet kurmak istiyor” ifadesini kullandı. Newsweek'e konuşan ve ismini vermeyen bir CIA yetkilisi de bunun birkaç gün içinde gerçekleşebileceğini söyledi.
Fakat, ABD istihbarat yetkilileri, Putin’in hedefine ulaşmak için ülkenin tamamını işgal etmek gibi bir fikrinin olmadığını buna ihtiyacının da olmadığını söylüyor.
Estonya Devlet Başkanı Ilves'in da belirttiği gibi, Rusya kendisine bağlı bir devlet istiyor. Bununla birlikte, Ilves’ın işaret ettiği nokta da bir hayli önemli:
“Putin, Rusya ile NATO arasındaki güvenlik duvarını yeniden çizmek istiyor.”
NATO’NUN İÇİNDE KAOS YAŞANMASINI BEKLİYORDU BAŞARISIZ OLDU
Fakat bir noktada Putin’in planı ters tepmiş olabilir.
Askeri uzmanlar, Rusya’nın başlattığı askeri operasyonun iki anlamı olduğunu düşünüyor. Birincisi, eski Sovyet ülkelerini uyararak Batı ile yakınlaşmalarının önünü kesmek, ikincisi ise Ukrayna işgalinin ardından NATO içindeki ülkeler arasında bölünmeleri derinleştirmek. Rusya bunu yaparken de doğalgaz kozunu kullanmayı planlıyordu.
Eski bir CIA görevlisi ve Savunma İstihbarat Teşkilatı müdür yardımcısı olan Douglas Wise, “Rusya, NATO ittifakı ve AB içindeki mevcut çatlakların ve bölünmüşlüğün derinleşmesini umuyordu” dedi.
Putin'in Ukrayna'ya yönelik cüretkâr saldırısı NATO üzerinde umduğu etkiyi bırakmadığı görülüyor. Öyle ki, Putin'in Ukrayna kumarı ittifak içindeki çatlakları derinleştirmek şöyle dursun, tam tersi bir etki yaptı.
Eski CIA Direktörü ve Ordu Generali David Petraeus, işgalden kısa bir süre önce Münih Güvenlik Konferansı'ndan gördüğü tabloyu şu sözlerle özetledi:
“Soğuk Savaş sırasında NATO karargâhında görev yaptığım günlerde dahi İttifak'ı hiç bu kadar birleşik görmemiştim.”