Güncelleme Tarihi:
Öncelikle bu yıl "1 Mayıs" gösterileri ve bunun öncesi ve sonrası oluşan toplumsal ve siyasal “nevroz” yaşadığımız ortamı kara bulutlarla kapladı. AB kapısında sıra beklerken, sokaklarında aşırı şiddet uygulanan bu kentin gerçeğiyle bir kez daha yüz yüze geliyoruz: "Persona " ve "Mandala ".
Kabul etmek güç olsa da böylesine bir ortamda neyin gerçek neyin hayal olduğunu da anlamak kolay değil. Bu kadar yıldan sonra bile her an bu coğrafyada çok şaşırtıcı sonuçların ortaya çıkabileceğine ilişkin kuşkulu bir psikolojiye doğru sürüklendiğimi hissediyorum.
Aslında 5 Mayıs “Avrupa Günü” olarak ilan edilmiş. Bizim 1 Mayıs korku filminin yanında kağıt üzerinde kalan ana konulara kimsenin bakacak hali yok.
Avrupa Birliği'nin dört ana hedefi şöyle belirlenmış :
• 1-Barış,
• 2-Temel hak ve özgürlüklerin korunması,
• 3-Ekonomik ve sosyal refah seviyesinin sağlanması,
• 4-Barışsever ve hür bir dünyanın yaratılması .
Sonra eski sanki bu sorunların çözümü kitaplarda yazıyormuş gibi kitaplarımı karıştırmaya başladım. Okul yıllarımdan bu yana zaman zaman sözlük ve ansiklopedi karıştırmayı severim. Bir veya bir kaç sözcüğün peşine takılıp saatlerce sürüklendiğim olurdu. Gecenin sessiz saatlerinde yapılan düşünce eğitimi. Bu eğitimin en önemli belgeleri de uzun süredir tuttuğum günlükler. Günlüklerimi karıştırıp iki sözcük buluyorum: "Persona" ve "Mandala".
Bu iki sözcük aslında ne kadar değişik çağrışımlar yaratıyor. C.G. Jung üzerine bir araştırma yaparken karşıma çıkıvermişler. Sembollerle düşünmeyi öğrenmeye çalıştığım üniversite yılları. Not düştüğüm yıl 1974. Önce Ingmar Bergman ‘ın filmini izlemişiz , sonra da C. G. Jung ‘un "Persona" ve "Mandala" kavramıyla paralellikler aramışız. Bu arayışları günlüğümde özetlemişim.
"Persona": aslında "maske" demek. Toplumsal bir maske. İnsanların toplumsal yaşamlarında yüzlerine taktıkları maske.
Ingmar Bergman'ın yazıp sinema diline uyarladığı metaforik bir öykü. 1967 yılında vizyona giren filmde hemşire Alma rolünde İsveçli Bibi Anderson, aktrist Elisabeth Vogler rolünde de Norveçli Liv Ullman'ı izliyoruz. İki kadının filmin akışı içerisinde kişiliklerinin nasıl birbirine karıştığını kare kare ustanın sessiz anlatımıyla bu iki muhteşem oyuncunun yüzlerinden izliyoruz.
Bergman "Alma" adını mutlaka bilerek seçmiştir. Uzun bir süre adlar konusunu araştırdığından eminim. "Alma"nın hangi dildeki anlamını kullandı acaba? İspanyolcadan aldıysa, "Ruh"; Arapça'dan aldıysa; "Alim" bilgi" ya da; Eski Mısır kültüründe ölüler ardından dans eden ve şarkılar söyleyen, profesyonel "ağıtcı", "danscı" kızlara verilen ad "Alma ".
"Gerçekler bizimle alay eder ve biz sonuna kadar rolümüzü oynamak zorundayız."
“Persona”da bir psikiyatri kliniğinde hemşire olarak görev yapan Alma, kliniğin en önemli "hastası" ünlü aktrist Elisabeth'ten sorumlu hemşire olarak atanır. İlginç olan Elisabeth'in herhangi bir ruhsal bir problemi olmadığıdır. Histerik ya da depresif değildir. Elisabeth sadece susar ve etrafında olup biteni izler. Varolmak üzerine felsefi sorgulamalar yapan Elisabeth'in tersine, Alma yaşamı fazla ciddiye almamaktan yanadır.
Filmin metaforik öyküsü içinde C.G. Jung ‘un “Persona" kuramının ışıltılarını bulabiliriz. İki ruhu aynı bedene yerleştirmek yani iki insanın aynı anda tek ve ayrı insan olabilmesi sorunsalı. Toplumsal şizofreniyi yaşayan bireyin “persona" ve “mandala" arasında bocalaması.
"Mandala" Sanskritçe "çember" anlamında kullanılıyor. Çember ise "ilahi, evrensel" alanı belirlemek için kullanılan bir sembol. C.G.Jung'un " Mandala" kavramı insanın mükemmelliğiyle alakalı..Bir bütün olan kişilik "mandala " ,sürekli "Persona " (Toplumsal maske) kullanıldığı için artık gizlenmiştir. Keşfedilmesi gerekmektedir. Her insan kendi "mandala" sını arayıp bulmalıdır. Kaçınılmaz bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır zaten bu da. İnsan düşlerinde, etrafında gördüğü ipuçlarıyla "mandala" sını keşfetmeye çalışır yaşadığı sürece.
İşte Bergman, "persona" filminde bu konuyu enine boyuna incelemektedir bana kalırsa . Sorular Elisabeth'in suskunluğunun ardındaki cevaplardır ve Alma çözüme gerçekten de çok yaklaşmıştır. Bergman, Jung'un kuramını bu öyküyle kendi "mandala"sına göre yorumlamaya mı çalışmıştır acaba?
Evet günlükten alıntılar böyle devam edip gidiyor işte. "Mandala" ile "persona"nın beklenen buluşmasının öyküsünü yazan Ingmar Bergman'ı "Farö" adasındaki evinde ziyaret etmeye de gitmiştik. Bir yaz günüydü ve o kumların üzerine elindeki bastonla bir şeyler çiziyordu.