Güncelleme Tarihi:
Uluslararası spor kamuoyu, Kış Olimpiyatları'na kilitlendi. Çin'in başkenti Pekin'in ev sahipliğinde düzenlenecek oyunların 4 Şubat 2022'de start vermesi bekleniyor. Ancak Olimpiyatlar daha başlamadan tarihe geçti. Bunun sebebi de ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada gibi birçok ülkenin peş peşe açıkladığı diplomatik boykot kararları.
Diplomatik boykot, adı geçen ülkelerin Çin'e açılış ve kapanış seremonilerinde bulunmak ve bazı müsabakaları izlemek üzere üst düzey siyasetçiler veya kraliyet ailesi üyelerinden oluşan delegasyonlar göndermeyeceği anlamına geliyor. Diplomatik boykot genelde sporcuları etkilemiyor. Adı geçen ülkelerden de henüz sporcuların Kış Olimpiyatları'na katılmayacağına dair bir açıklama gelmedi.
Diğer yandan diplomatik boykot çok yeni bir tepki biçimi değil. Geçmişte birçok örneğine şahit olduğumuz bir durum. Son olarak üç yıl önce İngiltere ve birkaç ülke, Rusya'da yapılan Dünya Kupası'nı boykot etmişti. ABD'nin 1980'de Moskova'da, Sovyetler Birliği'nin de buna cevap olarak 1984'te Los Angeles'ta yapılan Yaz Olimpiyatları'nı boykot etmesi de belli bir yaşın üzerinde olanların hatırlayacağı olaylar.
Tabii bir de 80 yılı aşkın zaman önce yapılmış ve büyük tartışmalara sahne olmuş bir boykot organizasyonu var: 1936 Berlin Olimpiyatları boykotu.
NAZİ PROPAGANDASI MI SPORA SİYASET KARIŞTIRMAK MI?
Boykot girişimlerinin en güçlü olduğu ülkelerin başında ABD geliyordu. Politikacılardan insan hakları örgütlerine, üniversite rektörlerinden gazetelere, sendikalardan yerel yönetimlere çok geniş çevreler, bugün "Nazi Olimpiyatları" olarak bilinen oyunların protesto edilmesi için çağrılarda bulundu, kampanyalar düzenledi.
Boykot çağrılarını dile getirenler, Nazi Almanya'sının Yahudilere yönelik zulmünün, boykot için yeterli zemin oluşturduğunu savunuyordu. Boykot fikrine karşı çıkanlar ise spora siyaset karıştırılmaması gerektiğini belirtiyor, sporcuları dünya arenasında yarışmaktan mahrum bırakmanın da haksızlık olacağını söylüyordu.
Karşılıklı söz savaşlarına dönen kampanyalar, Amatör Atletizm Birliği'nin (AAU) Aralık 1935'te gerçekleştirilen oylamasıyla noktalandı.
SİYAHİ SPORCULARIN DURUMU ÇOK TARTIŞILDI
Boykot kampanyasının bir ayağını da Jesse Owens gibi üst düzey siyahi atletler üzerindeki baskılar oluşturuyordu. Kampanyacılar Owens ve diğer siyahi atletlerin müsabakalara katılmaması gerektiğini öne sürüyordu. Siyahi sporcular ise ülkenin güneyinde uygulanan Jim Crow yasalarından sadece beyazlardan oluşan liglere birçok ayrımcılığın yaşandığı ABD'de böyle bir protestonun ikiyüzlülük olduğunu savunuyordu. Haksız da değillerdi zira Berlin Olimpiyatları'ndan gümüş madalyayla dönen atlet Mack Robinson'ın kardeşi Jackie'nin beyzboldaki ırk ayrımcılığını yıkıp Brooklyn'de oynayabilmesi ancak 1947'de mümkün olabildi.
Owens, 1936 Yaz Olimpiyatları'nda kazandığı dört altın madalyayla bir anda yıldızlaşmıştı. Birçok kişi bu başarıyı Nazilerin Ari ırkın üstünlüğü argümanlarına bir darbe olarak görüyordu. Ancak bu darbeler bile, Nazi Almanya'sının uluslararası konumunun Olimpiyatlar sayesinde yükselmesine engel olamadı. Naziler, Olimpiyatlar aracılığıyla yabancı taraftarları ve gazetecileri etkileyip, barışçıl ve hoşgörülü bir Almanya imajı çizmeyi başardı.
HER ŞEY 1931'DE BAŞLADI
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Olimpiyatların Berlin'de yapılmasına 1931'de yani Adolf Hitler iktidara gelmeden iki yıl önce verildi. Amaç Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinin ardından, Almanya'ya uluslar topluluğuna yeniden hoş geldin demekti.
İdarenin Nazilere geçmesinin ardından, tablo değişmeye başladı. Nazilerin "Nihai Çözüm" planı adı altında Avrupa'daki milyonlarca Yahudi'yi katletmesine henüz birkaç yıl vardı ama Almanya'nın Yahudilere yönelik zulmü 1936 Olimpiyatları'ndan çok önce başlamıştı. Örneğin Eylül 1936'da kabul edilen Nürnberg Yasaları ile Yahudi Almanların vatandaşlık hakları ellerinden alındı.
Bu nedenle Olimpiyat kurumlarının yetkilileri Almanya'nın Yahudilere ve diğer azınlıklara yönelik bilhassa spordaki muameleleriyle ilgili kaygılarını dile getirmeye başladı. Örneğin Amerikan Olimpiyat Komitesi Başkanı iş insanı Avery Brundage, 1933 yılında yaptığı açıklamada, "Eğer belli ülkelere katılacak sporcuları sınıf, inanç ya da ırk nedeniyle kısıtlama izni verilirse, modern Olimpiyatların temeli sarsılacaktır" diyordu.
BRUNDAGE'IN FİKRİ BİR GEZİYLE DEĞİŞTİ
Nazi hükümeti, ABD'nin Olimpiyatlar'dan çekilmesi ihtimalini önlemek için Brundage'ı 1934 yılında Almanya'ya davet etti. Her anı Naziler tarafından planlanmış gezisinin sonucunda, Brundage Yahudi sporculara yönelik bir adaletsizlik olmadığına ve oyunların devam edebileceğine karar verdi. Hatta zamanla ABD'nin Berlin Olimpiyatları'na katılımının bir numaralı savunucusu haline gelen Brundage, bu nedenle ABD'li Yahudilerle çatışmalar da yaşadı.
Brundage, Olimpiyatların boykot için bir silah olarak kullanılmak istediğini belirtiyor, Olimpiyat karşıtı kampanyayı bir "Yahudi-Komünist komplosu" olarak nitelendiriyordu. Bazı Amerikan gazeteleri ise Brundage'ı Nazi yandaşı olmakla suçluyordu.
ABD'deki boykot tartışmalarında bir tarafta Brundage vardı, diğer tarafta ise emekli yargıç Jeremiah Mahoney. Mahoney ABD'de Olimpiyat seçmelerini organize eden Amatör Atletizm Birliği'nin (AAU) başkanıydı. 1888'de kurulan AAU'nun Amerikan Olimpiyat Komitesi üzerindeki etkisi o dönemde çok fazlaydı.
1934'te Brundage'ın ardından AAU'nun başına geçen Mahoney boykotu savunuyor, Hitler'in Brundage'ı ağırladığını söylüyor, selefini rakiplerini korkutmaya çalışmakla suçluyordu. Zaman ilerleyip Olimpiyatlar'ın tarihi yaklaştıkça, taraflar arasındaki gerginlik de arttı.
DEMOKRAT-CUMHURİYETÇİ GERGİNLİĞİ
Brundage ve Mahoney, siyasi anlamda iki ucu temsil ediyordu. Sonraki 20 yıl boyunca IOC Başkanlığı yapan Brundage, muhafazakâr bir Cumhuriyetçi'ydi. Mahoney ise ırk ve din ayrımcılığıyla savaşan bir Demokrat'tı.
Boykot girişimleri büyük oranda sol gruplar tarafından yürütülüyor ama bazı tanımış Cumhuriyetçi politikacıların da desteğini alıyordu. Bunların arasında New York Belediye Başkanı Fiorello La Guardia da vardı.
Boykot kampanyası 1935'te hız kazandı. Ağustos ayında 20 bin kişi New York Madison Square Garden'da bir Nazi karşıtı gösteri düzenledi ve ABD'nin Olimpiyatlardan çekilmesini talep etti. İki ay sonra Mahoney, Almanya Olimpiyat Komitesi'nin başkanı Theodor Lewald'a bir mektup göndererek, AAU'nun yürüttüğü soruşturmada Yahudi sporcuların Olimpiyatlar'ın dışında bırakıldığını tespit edildiğini bildirdi. Lewald spor kamuoyuna durumun bunun tam aksi olduğuna dair garantiler vermişti.
NAZİ OLİMPİYATLARI'NIN YAHUDİ ASILLI YÜZÜ
Hitler'in iktidara gelmesinden önce de devlet kademelerinde görev yapmış bir kişi olan Lewald, "Nazi Olimpiyatları"nın beklenmedik yüzü olmuştu. Tanınmış bir Yahudi ailenin oğlu olan babası, 19'uncu yüzyılın başlarında Protestanlığı seçmişti. Ancak kökenleri nedeniyle Nazi basınında sık sık "Ari değil" şeklinde saldırılara uğruyordu.
Naziler başlangıçta Lewald'ı görevden aldı ancak IOC'nin "Olimpiyatları Berlin'den alırız" tehditleri nedeniyle Lewald görevine iade edildi. Ancak Lewald, Almanya'nın bir numaralı ulusal spor kuruluşu olan DRL'nin başındaki görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı.
Mahoney yazdığı mektupta, Lewald'ın "mutsuz" olduğunu ve Alman Olimpiyat Komitesi'nin "kağıt üzerindeki" başkanı olduğunu belirtiyor, IOC yetkililerinin Lewald'ın koltuğunda kalabilmesi için yaptığı baskıları hatırlatıyordu.
Mahoney, "Korkarım, gerçek bir otoriteniz olmadığından, hükümetinizin, Olimpiyatlar'ın en zayıflar dahil herkes için adil oyun ilkesine yönelik acımasız ihlallerini gizlemek için bir perde oluyorsunuz" demiş ve eklemişti:
"Eğer hükümetinizin rehinesi değilseniz Sevgili Dr. Lewald, size tavsiyem, ömrünüzü adadığınız sportmenlik idealleri ışığında Olimpiyat komitesindeki yerinizden resmen ve açıkça istifa etmenizdir."
SİYAHİ SPORCULARIN TEPKİSİNİ ÇEKTİ
Diğer yandan Atlantik'in diğer yakasında Almanya hükümeti büyük bir gerginlik içinde boykot girişimlerini takip ediyordu. İngiltere'nin Berlin Büyükelçisi Sör Eric Phipps, Kasım 1935'te İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği bir mesajda "Hitler'in Olimpiyat oyunlarına çok büyük ilgi gösterdiğini" belirtiyor ve ekliyordu:
"Alman hükümeti Yahudilerin baskısı sonucu ABD Hükümeti'nin sporcularını çekmesinden ve festivali yıkmasından çok korkuyor."
Diğer yandan ABD'li siyahi atletler de Mahoney'i ve diğer boykotçuları eleştiriyordu. Mahoney, Ekim 1935'te Columbia Üniversitesi'nde toplanmış bir kalabalığa "Dilerim Tanrı'dan Naziler bu ülkede bir atletik müsabakaya şahit olurlar" deyince, siyahi sprinter Ben Johnson'ın tepkisini çekmişti.
Johnson, "Bence Yargıç Mahoney, Zencilerin Amatör Atletizm Birliği'ne katılmasının yasak olduğu ve Olimpiyat seçmelerinde ayrımcılığa uğradığı Güney'i temizlemeli" diye konuşmuştu.
HAKLI TEPKİ Mİ, İKİYÜZLÜLÜK MÜ?
Owens ise Kasım ayında verdiği bir radyo röportajında sarf ettiği "Eğer Almanya'da azınlıklar ayrımcılığa uğruyorsa, o zaman Olimpiyatlardan çekilmeliyiz" sözleriyle boykot kampanyasına bir destek veriyordu. Ancak bu tavrı uzun süreli olmadı.
Ohio State Üniversitesi'ndeki antrenörü Larry Snyder, Owens'ın Berlin'e gitmesini istiyordu. "Burada kendi ülkemizde yaptığımız bir şeyi Almanya'nın yapmasına neden karşı çıkalım ki?" demişti.
3 Aralık 1935 günü, New York Belediye Başkanı La Guardia'nın girişimiyle Manhattan'ın merkezinde düzenlenen boykot yanlısı gösteri esnasında, Associated Press haber ajansı, Owens ve diğer dört siyahi atletin, Brundage'a gönderdikleri mektupta, ABD'nin Olimpiyatlar'a katılması gerektiğini söylediğini bildirdi. Bu beş atletten biri olan Ralph Metcalfe, "Hiçbir siyasi durumun Berlin'de yapılacak oyunlarla ilgili planları değiştirmemesi gerektiğini düşünüyorum" ifadelerini kullanmıştı.
ABD'de 1998 yılında Jesse Owens adına çıkarılan posta pulu. Kariyeri boyunca altı dünya rekoruna imza atan Owens, bir saatten az sürede üç dünya rekorunu kırıp birini de egale etmesiyle tarihe geçti.
ABD'de 1998 yılında Jesse Owens adına çıkarılan posta pulu. Kariyeri boyunca altı dünya rekoruna imza atan Owens, bir saatten az sürede üç dünya rekorunu kırıp birini de egale etmesiyle tarihe geçti.
"UMARIM HİÇBİR AMERİKALI ATLET ALMAN TOPRAĞINA AYAK BASMAZ"
Bu gelişmenin üzerine, Siyahi İnsanların Gelişmesi İçin Ulusal Birlik (NAACP) Genel Sekreteri Walter White da Owens'a bir mektup yazarak durumun yeniden değerlendirilmesini istedi. White mektubunda, "Bazı Amerikalıların diğer ülkelerdeki bağnazlığa dikkat çekmesinin ne kadar iki yüzlü bir şey olduğunun farkındayım. Ama Amerikalı atletlerin katılımının, özellikle de Amerikan ırk nefretinden hiç kimse kadar çekmemiş ırkımızın temsilcilerinin katılımının tamir olunmaz yaralar açacağına inanıyorum" diye yazmıştı. Ancak bu mektup hiç gönderilmedi.
NAACP belgelerine göre White, kendisinden sonra birliğin başkanı olacak Roy Wilkins dahil birkaç danışmanından mektupla ilgili yorumlarını aldı. Wilkins, White'a cevabında, boykotu desteklemekte haklı olduklarını ancak "Siyah atletlere oyunların dışında kalmalarını rica edecek bir durum olmadığını" belirtmişti.
Bu nedenle White, Owens'a mektup yerine bir telgraf göndererek, "Berlin'de yarışacak tüm Amerikalı sporcuların, şüphesiz katılımlarından kaynaklı bir pişmanlıkla yaşayacaklarını yazdı ve "oyunlara katılmamanın adalet davasına büyük katkı yapacağını" ifade etti.
White, "Bir siyah olarak ben şunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde söylemek istiyorum: Umarım hiçbir Amerikalı atlet Hitler iktidardayken Alman toprağına ayak basmaz" ifadelerini kullandı.
HER ŞEY BİR OYLAMAYA KALDI
Bu esnada boykotun tarafları söylemlerin ağırlaştırıyordu. ABD'nin katılımı konusunda son söz Amerikan Olimpiyat Komitesi'ndeydi ancak AAU'nın Olimpiyatları boykot etmesi durumunda, Amerikalıların katılma olasılığı çok düşecekti.
"Triumph: The Untold Story of Jesse Owens and Hitler’s Olympics" (Zafer: Jesse Owens ve Hitler Olimpiyatları'nın Anlatılmamış Hikayesi) isimli kitabın da yazarı olan gazeteci Jeremy Schaap, Washington Post'a yaptığı açıklamada, "AAU, atletlere ve Olimpiyat ekiplerine lisans veren kuruluştu. Teknik olarak Amerikan Olimpiyat Komitesi'nin bir takım çıkarması mümkündü ama AAU'nun oylaması belirleyici olacaktı" diye konuştu.
Aralık 1935'te gerçekleşen uygulamadan birkaç gün önce, Brundage, boykot hareketini dış güçlerin oyunu olarak nitelendiren bir açıklama yaptı: "Atletlerimizi doğuştan gelen haklarından mahrum bırakmak isteyen o yabancı kışkırtıcılara ve Amerikalı yandaşlarına, sporcularımız en iyi cevabı modern dille 'Tabii olur' diyerek vermişlerdir."
KARŞILIKLI SUÇLAMALAR
Dört gün sonra AAU, New York'ta bulunan Commodore Oteli'nde boykotu değerlendirmek için toplandığında, bu kez Mahoney Brundage'ın yabancı bir ülke adına hareket ettiğini söyledi.
Mahoney şöyle konuştu:
"Nazi hükümeti bir spor etkinliğine Amerikalıların katılmasından fazlasını istiyor. İyice zayıflamış Nazi hazinesine Amerikan dolarlarının girmesini istiyor. Sam Amca'nın Hitler'in arkasına geçip poz vermesini ve 'Seninleyiz, Adolf!' demesini istiyor."
Ertesi gün AAU delegeleri sandığa gitti. Yüzde 58,25'le Olimpiyatlar'a katılma kararı çıktı. Mahoney sonuca tepki olarak görevinden istifa etti, yerine Brundage geçti. Büyük Britanya, Kanada, Fransa, İsveç, Çekoslovakya ve Hollanda'da düzenlenen kısa ömürlü boykot kampanyaları da AAU'nun oylamasından sonra kendiliğinden sona erdi.
49 ÜLKE KATILDI
Nihayetinde Berlin Olimpiyatları o zaman için rekor denebilecek sayıda (49) ülkenin katılımıyla gerçekleştirildi. Washington Post'a konuşan Olimpiyat tarihçisi Mallon'a göre, hiçbir ülke Olimpiyatları boykot etmedi. Ancak İspanya İç Savaşı'nın başlaması nedeniyle bu ülkenin sporcuları müsabakalarda yer almadı. Sovyetler Birliği de 1952 yılına kadar Olimpiyatlar'a katılmıyordu.
Almanya, Olimpiyatlara hazırlık sürecinde propaganda bakanı Joseph Goebbels'in liderliğinde Berlin'deki antisemitist görüşlerin üzerini örtmeyi başardı. Örneğin Yahudi haber ajansı JTA'in Nisan 1936 tarihli bir haberinde "Yahudiler Bizim Talihsizliğimizdir, Yahudilerden Alışveriş Eden Her Kimse Vatan Hainidir" şeklindeki kırmızı tabelaların hepsinin Berlin'deki tüm kamusal alanlardan kaldırıldığı bildiriliyordu. Bu ve bunun gibi müdahalelerle uluslararası müsabakalar esnasında antisemitizmin aleni işaretleri büyük oranda ortadan kaldırıldı.
Berlin'e giden ABD takımı oldukça kalabalıktı. Ekipteki 18 siyahi atlet için önde gelen bir nazi gazetesi "Amerika'nın siyah uzantıları ifadelerini kullansa da rejim Olimpiyat Oyunları boyunca uslu durdu ve hedeflediği propaganda zaferine ulaşmayı başardı.
New York Times gazetesinin Ağustos 1936 tarihli bir haberinin başlığı "OLİMPİYATLAR REICH'TA GURURUN IŞILTISINI BIRAKTI" şeklindeydi. Haberde Berlin Olimpiyatları'nın "o güne kadar yapılmış en büyük, en fazla katılım gösterilen, en iyi organize edilmiş, en pitoresk ve en fazla hayret uyandıran rekora ev sahipliği yapmış spor organizasyonu olduğu" büyük övgülerle dile getiriliyor ve "Almanları yeniden insanlaştırdı" ifadeleri kullanılıyordu.
Berlin'de yapılan 1936 Yaz Olimpiyatları'na katılan ülkelerden biri de Türkiye'ydi. Hatta 1936 Olimpiyatları Türkiye'nin Olimpiyat tarihi bağlamında birçok ilke de sahne oldu. 7 dalda 48 sporcuyla katıldığımız Olimpiyatlar'da güreşçiler Yaşar Erkan (altın) ve Ahmet Kireççi (bronz) ülkemize ilk Olimpiyat madalyalarını kazandırdı. 1936 Olimpiyatları aynı zamanda ilk kez kadın Olimpik sporcularımızın da yarıştığı bir etkinlik oldu. Halet Çambel ve Suat Fetgeri Aşeni eskrim dalında Türkiye'yi temsil etti ve tarihe isimlerini yazdırdı.
CARTER 44 YIL SONRA ROOSEVELT'İN TAM TERSİNİ YAPTI
Brundage ve Mahoney arasındaki boykot savaşı bazı önemli politikacıların dikkatini çekmekle birlikte Beyaz Saray seviyesine ulaşmadı. Dönemin ADB Başkanı Franklin D. Roosevelt, Olimpiyatlar'la ilgili tartışmaya hiç katılmadı. (Ondan 44 yıl sonra Başkan Jimmy Carter, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesinin ardından 1980 Moskova Olimpiyatları ile ilgili boykot kararını bizzat alacaktı.)
Analistlere göre, 1980 Olimpiyatları'nın mirası nedeniyle, bugün Pekin Olimpiyatları'na dair alınan boykot kararı, 1936'daki kampanyaların yanında çok daha zayıf kalıyor.
Schaap, iyi niyetli olmakla birlikte 1980 Olimpiyatları'ndaki boykotun amacına ulaşamadığını ve Sovyetler'in Afganistan'dan çıkmasını sağlayamadığını hatırlattı.
"Ayrıca boykot nedeniyle Olimpiyat umutları yerle bir olan sporcuların hikayelerini de biliyoruz" diyen Schaap, Los Angeles'ta yapılan 1984 yılındaki Yaz Olimpiyatları'nda da Sovyetler'den ve Komünist bloğundaki ülkelerden gelen sporcuların bulunmadığını vurguladı ve ekledi: "Bence bütün bu tecrübe, Olimpiyatlar'ın yeniden boykot edilmesi fikrinin üzerinde çok güçlü bir etkiye sahip."
1936 Berlin Olimpiyatları'yla ilgili en yaygın bilinen anekdotlardan biri, Hitler'in oyunların en başarılı sporcusu olan ve ABD'ye dört altın madalyayla dönen Jesse Owens'ın elini sıkmadığı yönünde. Olimpiyatlar sona erdikten sonra dönemin gazetelerinde geniş yer bulan bu iddianın arka planı ise biraz daha karmaşık. Yaygın bilinen versiyona göre, Owens ilk altın madalyasını aldıktan sonra Hitler, Ari ırktan olmayan bir sporcunun başarısını kabullenmek istemeği için stadyumdan ayrıldı. Owens başta bunun doğru olmadığı konusunda ısrarcı olsa da (daha sonra doğru olduğunu kabul etti) söylenti, dünyanın dört bir yanındaki gazetelerde kendine yer buldu. İşin aslı, Hitler'in Owens'la el sıkışmadığı doğru ama eksik. 2 Ağustos günü yapılan ilk gün müsabakaların ardından Hitler hiçbir sporcunun elini sıkmadı. Gün içinde altın madalya alan Alman sporcularla bir araya gelmiş ve ellerini sıkmıştı. Hatta birkaç Finlandiyalıyla da el sıkışmıştı. Ancak akşam saatlerinde henüz siyahi Amerikalı yüksek atlamacı Cornelius Johnson ilk altın madalyasını almadan Hitler stadyumu terk etti. Danışmanları önceden verilmiş bir sözü olduğunu duyurdu. Hitler bu hareketi nedeniyle IOC'nin o zamanki başkanı Henri de Baillet-Latour'un, "Ya tüm altın madalyalı sporcuları tebrik edersiniz ya da hiçbirini" şeklindeki tepkisine maruz kaldı. Nihayetinde de hiç kimseyi tebrik etmemeyi tercih etti. 3 Ağustos günü Owens, 100 metrede ilk altın madalyasına kavuştu. Hitler, Owens'la bir araya gelmedi. Ancak locasından bir Nazi selamı gönderdiği ya da el salladığına dair haberler var. Örneğin Olimpiyatları yerinde takip eden spor muhabiri ve yazar Paul Gallico, "Owens şeref tribününün önüne doğru yönlendirildi. Burada gülümseyip eğilerek selam verdi. Herr Hitler, oturduğu yerden kolunu kaldırarak, Owens'a dostane bir Nazi selamı gönderdi" diye yazıyordu. Owens da daha sonra yaptığı açıklamada Hitler'le karşılıklı birbirlerine el salladıklarını söyledi. Diğer yandan Owens'a sorulduğunda Hitler'in değil dönemin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt'in kendisini hiçe saydığını söylemişti. Olimpiyatlar'dan bir ay sonra, bir kalabalığa konuşan Owens, "Beni küçümseyen Hitler değil, Roosevelt'tir. Başkan bir telgraf bile çekmedi" derken haklı bir tepki ortaya koyuyordu. Zira Başkan, sadece Owens'ı değil, Olimpiyatlar'da ter döken 18 siyahi Amerikalının hiçbirinin başarılarını tebrik etmemiş, Beyaz Saray'a sadece beyaz sporcular davet edilmişti. Roosevelt'in bunu muhtemelen güneydeki Demokratlar'ın desteğini kaybetmemek için yaptığı tahmin ediliyor. Berlin'de yarışan siyahi Olimpiyat sporcularının hakları ise Beyaz Saray tarafından ancak 2016'da Barack Obama döneminde teslim edilebildi.
The Washington Post'un "The Olympic boycott movement that failed" başlıklı haberinden derlenmiştir.