Patronum bana 'OK' dedi! Yoksa başım dertte mi?

Güncelleme Tarihi:

Patronum bana OK dedi Yoksa başım dertte mi
Oluşturulma Tarihi: Aralık 20, 2021 14:57

Yazılı mesajlaşma uygulamaları, özellikle pandemi sonrası iş hayatında elimiz, gözümüz kadar önemli hale geldi. Bu nedenle artık bu yazışmalara çok daha fazla önem veriyoruz. Yöneticilerimizin ve iş arkadaşlarımızın gönderdiği kısa mesajlarda kullandıkları "olur", "tamam", "peki", "teşekkürler" gibi bazı kelimeler nedeniyle paniğe kapılıyor, ortada hiçbir problem yokken olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Peki sorun ne? Yöneticimizin gözünden mi düşüyoruz yoksa buluttan nem mi kapıyoruz?

Haberin Devamı

E-postalar, WhatsApp'tan Slack'e çeşit çeşit anlık mesajlaşma uygulamaları iş hayatının olmazsa olmazları. Pandemiyle birlikte yaygınlaşan uzaktan çalışma kültürü, bu tür uygulamaların kullanımını daha da vazgeçilmez hale getirdi.

Hal böyle olunca buradaki yazışmalara atfettiğimiz önem de eskisinden daha önemli hale geldi. Çünkü artık iyi bir şey yaptığımızda aldığımız övgü de kötü bir şey yaptığımızda işittiğimiz azar da bu kanaldan bize ulaşıyor. Dolayısıyla teslim ettiğimiz projenin ardından yöneticimizden gelen "Teşekkürler, eline sağlık" cümlesini gördüğümüzde beynimizdeki bilgisayar işlemeye başlıyor:

- Neden bu kadar soğuk yazmış?

- Sonuna neden bir ünlem ya da bir emoji koymamış?

- "Eline sağlık" yazmış ama formalite icabı mı yazmış?

- Projenin içeriğine dair hiç yorum yapmamış, beğenmedi mi acaba?

Haberin Devamı

Her gelen mesajı böyle mikroskop altına yatırıp karakter karakter incelemek, her bir virgülün muhasebesini yapmak çok yorucu ve psikolojik anlamda yıpratıcı bir iş. Siz de bu stresi yaşayanlardansanız, merak etmeyin, yalnız değilsiniz...

Patronum bana OK dedi Yoksa başım dertte mi

EYVAH 'TAMAM' DİYE MESAJ GELDİ!

Yazılı dili nasıl kullandığımız sürekli değişiyor. Her ifade bir mesaj kaygısı taşımıyor aslında ama "olur", "tamam", "sorun değil", "OK", "peki", "anlaşıldı", hatta "evet", "hayır", "teşekkürler", "özür dilerim" gibi birçok sıradan ifadeyi, sohbet penceresinde ya da posta kutusunda gördüğümüz anda soğuk terler dökmeye başlıyoruz.

Peki günlük hayatta sürekli kullandığımız bu kısa ve sıradan kelimeler ve ifadeler, yazılı dilde neden bu kadar farklı yorumlamalara neden oluyor? Neden konuşma dilinden gayrı resmi yazışmalara taşındıklarında bunca ağırlık yükleniyorlar? Bir meslektaşımıza "tamam" demekle "tamam" yazmak arasında neden bu kadar fark var?

ÇÜNKÜ KONUŞMA SADECE KELİMELERDEN İBARET DEĞİL

Öncelikle şunu söyleyelim: Bu tür mesajlar nedeniyle strese girmeniz çok normal. Çünkü yazılı mesajlarda iletişimin bazı çok önemli unsurları eksik.

Haberin Devamı

Biriyle şahsen konuştuğumuzda, sadece kelimelerle iletişim kurmuyoruz, aynı anda yüzlerce başka küçük mesaj gönderip alıyor oluyoruz.

The Pragmatics of Text Messaging (Mesajlaşmanın Edimbilimi) isimli kitabın yazarı ABD'li dil bilimci Michelle McSweeney bu durumu, "Seslerimizi ve yüzlerimizi de kullanabildiğimiz karşılıklı ya da senkronize diyaloglarda 'tabii ki' gibi bir ifadenin yanında bazı mimiklerle ya da ses tonuyla, bağlama dair ekstra işaretler de veririz. Diyalogdaki diğer kişilerin söylemeye çalıştığımız şeyi bildiklerini varsayarız" sözleriyle açıklıyor.

Bu küçük işaretler önemsizmiş gibi görünmekle birlikte, kişinin ses tonu birçoğumuzun farkında olduğundan çok daha fazlasını anlatıyor. Bu da söyleyeceklerimizi yazdığımız takdirde anlamlı bağlamdan çok şey eksildiği anlamına geliyor.

Haberin Devamı

KELİMEYE DÖNÜŞMEYEN SESLER VE ANLAMLARI

İnsan duyguları üzerine araştırmalar yapan bir laboratuvar olan Hume AI'ın bilim direktörü ve CEO'su Alan Cowen, "İç çekmeler, çığlıklar, kahkahalar vb. kelimeye dönüşmeyen sesli ifadeler çok ama çok zengindir. Yaptığımız bilimsel çalışmalarla bu seslerin geçmişte kabul edilenden çok daha fazla mesaj gönderdiğini anlamaya başladık. Şu an en az 28 farklı duygusal anlamı ifade ettiklerini biliyoruz ve bu sayı gün geçtikçe artıyor. Aynı sesleri konuşmaya da dahil ediyoruz" yorumunu yapıyor.

Sesli mesajlar ya da telefon konuşmaları bu anlamda yüzde 100 verimli değil. Çünkü orada da ortak bir fiziksel ortamda bulunmanın sağladığı işaretleri kaybediyoruz. Görüntülü konuşma yapmak da durumu değiştirmiyor.

Haberin Devamı

Hollanda'da bulunan Groningen Üniversitesi'nde uygulamalı dil bilimi alanında çalışan Erika Darics, "Görüntülü konuşmada da bir kişinin giysileri, postürü, oturma pozisyonu, söze dökülmeyen hareketleri, jestleri gibi normalde konuşmayı tutarlı ve akıcı hale getiren ve kişiler arası anlamları deşifre etmemizi sağlayan işaretlere tam erişimimiz yok" ifadeleriyle özetliyor bu durumu.

Patronum bana OK dedi Yoksa başım dertte mi

AA! HMM… YAA, ÖYLE Mİ?

İletişimin bir diğer önemli kısmı da karşımızdaki kişiye onu dikkatle dinlediğimizi anlatan minik işaretler. Birini dinlerken kullandığımız, "aa", "yaa", "öyle mi", "hmm", "doğru" gibi kısa kelimelerin yanı sıra kafa sallama ve kaş kaldırma gibi hareketler de bu kapsamda değerlendiriliyor.

Haberin Devamı

Bu kelimelerin önemli bir kısmının mesajlaşmada karşımıza çıktığında sinirimizi bozanlar grubunda yer alması da muhtemelen tesadüf değil.

Darics'e göre bu küçük işaretler "çoğunlukla bilinç seviyesinin altında" yani bunları farkında olmadan kullanıyoruz. Bir başka deyişle, yazışmalarda en fazla üzerine düşündüğümüz ifadeler, konuşurken en farkında olmadığımız sözler oluyor. Ancak bunları diğer kelimelerle aynı somutlukta karşımızda görünce bir anda sarsılıyoruz.

Darics, "Dijital ortamlardaki iletişimde başa dert açacak şeylerden biri de zamanlama" diyor ve ekliyor: "Arada bir 'hı-hı' göndermek istediğinizde karşınızdaki kişinin mesajlarındaki akışı bozma ihtimaliniz çok yüksek."

Aynı şekilde birini dinlerken aralara serpiştirdiğimiz "doğru" gibi kelimeler de yazışmada anlamını yitirebiliyor ya da kafa karışıklığına yol açabiliyor.

KELİMELER KISALDIKÇA DUYGU YÜKLERİ ARTIYOR

Dijitalleşmiş diyaloglar görsel, hissel ve durumsal işaretlerden mahrum oldukları gibi, bazı kısa kelimeler de tam da kısa oldukları için farklı yorumlara açık hale geliyor.

Konuştuğumuz zaman, her kelimenin seslerini fonetik olarak çıkarmaya odaklanıyoruz. Bir kelime kısaldıkça ya da basitleştikçe, onu telaffuz etmemiz kolaylaşıyor. Daha kolay telaffuz edebildiğimiz kelimelere daha fazla duygusal anlam yüklemeye odaklanıyoruz.

Cowen, "Konuşmakla çok meşgul olmadığımız zamanlarda, çok daha net sesli ifadeler oluşturabilir hale geliyoruz. Bu da basit kelimeleri, zengin duygusal ifadeler için çok daha iyi taşıyıcılar haline getiriyor" sözleriyle açıklıyor bu olguyu.

Yani fonetik anlamda basit olan bu kelimeleri okuduğumuzda, daha zengin duygusal entonasyon bekliyoruz. Cowen, "Bu kelimelerin geniş kapsamlı duygusal anlamlar taşıdıklarını hayal etmeye devam ediyoruz ve doğal olarak beynimiz boşlukları doldurmaya başlıyor ve çoğunlukla hata yapıyor" diye konuşuyor.

Patronum bana OK dedi Yoksa başım dertte mi

EVET, HAYIR VE ARADA KALAN DİĞER HER ŞEY

Daha da önemlisi bu kelimelerin daha en baştan muğlak olacak şekilde tasarlanmış olması. McSweeney bu kelimeleri aynı fikirde olma/karşıt fikirde olma yelpazesine yerleştiriyor ve şunları söylüyor:

"Bu yelpazenin bir ucunda 'evet' diğer ucunda 'hayır' var. Aradaki her şey arada kalmış durumda ve arada kalma niyetiyle yaratılmış. Yani amaç bu muğlaklığı yaratmak."

Doğal olarak bu muğlaklık yanlış anlaşılmalara neden oluyor. Özellikle de iyi tanımadığımız kişilerle dijital olarak iletişim kurduğumuzda yanlış anlaşılmalar artıyor.

Kendi iletişim çevrelerimizde (arkadaşlarımız, ailemiz, konuşmayı öğrendiğimiz kişiler) yaptığımız yazışmalarda "tabii", "tamam" gibi kelimelerin yelpazedeki yerini daha iyi anlayabiliyoruz. Ancak McSweeney'e göre, bu durum iş yerinde çok karmaşık bir hal alıyor "çünkü hepimiz her zaman aynı kültürden gelmiyoruz".

NOKTALAMA İŞARETLERİ VE EMOJİ'LER BUNUN İÇİN VAR

Dijital iletişimde zorlukları aşmanın yollarından biri, kısa ifadeleri daha açık hale getirmek için noktalama işaretlerinden (ve emoji'lerden) yararlanmak.

Darics, "Noktalama işaretleri kişiler arası örtülü anlamları vermeye çalışmak için kullandığımız kaynaklar" diyor. Yazışmalara noktalama işaretleri ve emoji'ler eklemek, sohbetlere alışkın olduğumuz duygusallığı katıyor. Yani ünlem işaretinin gözümüzdeki yeri ve önemi artıyor. O işaretin yokluğunda da beynimiz hemen "Neden yok?" sorusunun yanıtını bulmak için çalışmaya başlıyor.

Ancak boşlukları doldurma biçimimiz çoğunlukla yaşımıza ve internetle ne şekilde tanıştığımıza bağlı olarak değişiyor. Hepimizin geçmişte internetle olan tecrübesi farklı. Bazılarımız bu teknolojinin ilk günlerini hatırlıyor, bazılarımız da doğuştan itibaren internetin var olmadığı bir an bile hatırlamıyor.

Patronum bana OK dedi Yoksa başım dertte mi

İNTERNETİ NE AMAÇLA KULLANMAYA BAŞLADINIZ?

"Because Internet" (İnternet Yüzünden) isimli kitabın yazarı dilbilimci Gretchen McCulloch, bu ilişkilenme biçiminin farklı "internet insanları" yarattığını söylüyor. Bu insan grupları arasındaki en önemli fark, interneti ilk ne amaçla kullandıkları ve sosyal kurallarını ne şekilde öğrendikleri. İnternet kullanımı akranlarından öğrenenler ve dijital ortamda sosyalleşenler ile interneti e-posta kontrol etmek ya da araştırma yapmak gibi amaçlarla kullanmaya başlayanlar iki farklı grubu oluşturuyor. Eğer interneti sosyalleşerek tanıyanlardansanız, kullanılan jargonu da belli bir tonla eşleştirmeye daha yakın oluyorsunuz.

McCulloch, belli mesajların (belli kelimelerin ve noktalama çeşitlerinin) farklı insanlar tarafından farklı yorumlanmasının sırrının burada yattığını belirtiyor. İnternet insanlarının her bir grubu kendi normlarına sahip. Hepimiz resmi olmayan bir metne noktalama koyarken ve okurken, kafamızın içinde farklı bir editöre başvuruyoruz.

McCulloch, kitabında "Sorun birden fazla norm setini bir araya getirdiğinizde ortaya çıkıyor" dedikten sonra yaşlı bir akrabanın bir ergene ya da 50'lerindeki bir yöneticinin 20'lerindeki çalışanına göndereceği şu mesaj üzerinden bir değerlendirme yapıyor:

selam.

Nasıl gidiyor...

"Bu mesaj sizin neyi nötr gördüğünüze bağlı olarak çok farklı şekillerde okunabilir" diyen McCulloch, şöyle devam ediyor: Bazılarına göre burada yanlış hiçbir şey yokken, birileri özellikle de çocukluklarından itibaren kısa dijital mesajların ses tonunu okumaya alışmış olanlar, burada söylenmeyenlere dair olumsuz fikirler oluşturabilir.

ÜÇ NOKTA KULLANIMINA DİKKAT!

McCulloch'a göre sondaki üç nokta özellikle tehlikeli. Kâğıt kalemle ya da daktiloyla yazmaya alışmış olanlar için üç nokta sıradan bir noktalama işareti ve kelimeleri ayırmaya yarıyor. "Ama internet odaklı yazarlar nezdinde, kelimeler ya da ifadeler birbirinden satır atlayarak ya da 'gönder'e bastıktan sonra yeni mesaja geçerek ayrılıyor. Bu nedenle üç nokta işareti 'söylenmemiş bir şeyler var' olarak yorumlanan yeni bir fonksiyon kazandı."

Dahası konu internette yazı yazmak olduğunda, ton akıcılığındaki farklara da çok fazla dikkat etmiyoruz. Çünkü hepimiz bir şekilde internet kullandığımız için, hepimizin aynı ton tarzı rehberi üzerinden hareket ettiğimizi varsayıyoruz.

Patronum bana OK dedi Yoksa başım dertte mi

KENDİNİZİ KAYBETMEYİN AMA GRUBUN GENELİNE UYUN

Neden belli mesajlar yüzünden strese girdiğimizi anlamak, iletişimimizi daha akışkan hale getirmeye de yarayabilir. Nihayetinde konu iletişim tarzları arasındaki farklara ve herhangi bir dijital ortamdaki nezaketin kurallarını anlamaya dayanıyor.

Özellikle çalışma hayatına durum böyle. McSweeney, "Benim ofis kültürümde, eğlenceli bir grubuz ama ben o kadar eğlenceli bir insan değilim. Ama iş arkadaşlarıma gökkuşakları, dans eden insanlar gibi emoji'ler gönderme konusunda çok başarılı bir insan haline geldim. Çünkü bu onlara 'Seni anlıyorum' diyebilmemin bir yolu ve kurumumuzdaki baskın kültür bu" diye örneklendiriyor durumu.

Kendi kimliğimizden ödün vermeden dijital kültür kodlarını benimsediğimizde, resmi olmayan yazışmalarımızda doğru tonu tutturma baskısının bir kısmını da üzerimizden atıyoruz. Ekibinizdeki herkes, nazik olmak için ünlemler ve emoji'ler kullanıyorsa siz de öyle yapın. Eğer bu tür kullanımlar çok nadirse de şunun farkına varın: Kimsenin size kızdığı yok. Unutmayın burada çok sayıda faktör devrede, her yazışmanın üzerine düşünüp kendinizi harap etmek zorunda değilsiniz.

SES KAYDI GÖNDERMEK EN BASİT ÇÖZÜM

Tabii şu da var: Eğer bir mesajın nasıl algılanacağından emin değilseniz, ses kaydı gönderme seçeneğiniz her zaman elinizin altında.

Cowen, "Sesteki duygusal iletişimin biyolojik altyapısı daha sağlamdır. Daha zengin, daha net, sahtesinin yapılması daha zor ve yazılı iletişimdeki duygusal iletişime kıyasla kültürel anlamda daha evrenseldir" diyor ve ekliyor: "Bence sesli mesaj göndermek, yazılı diyaloglardaki bilinmezlikten kurtulmanın harika bir yolu."

BBC'de yayımlanan "Why tiny words like 'yup' can send you into a tailspin" başlıklı haberden derlenmiştir.

BAKMADAN GEÇME!