Güncelleme Tarihi:
****
Referandumdan sonra Fransa’daki bir televizyon programına katılan Fransız siyaset bilimci Philippe Moreau Deforges, “Referandum sonuçlarına itirazlara gördüğüm kadarıyla hukuk yolu kapandı. Ya iç savaş ya da söylemesi zor ama Erdoğan’ın öldürülmesidir. Böyle bir ortamda suikastı unutmayalım” diye bir açıklamada bulundu.
Evet, Fransa özgürlükler ülkesidir.
Ama Fransız siyaset bilimci, çok açık bir biçimde insanları cinayete teşvik etti.
Hem de Fransız televizyonunda.
Ama Fransa’da politikacısı da, izleyicisi de, medyası da buna sessiz kaldı.
Kimse de “Olmaz böyle düşünceyi ifade özgürlüğü” demedi.
***
Ya Almanya’da?
Daha ziyade insan hakları ile eylem sanatını birleştiren ve kendilerini düşünce fabrikası yanlısı olarak görenlerin oluşturduğu Siyasi Güzellik Merkezi hafta başında Berlin’de bir etkinlik düzenledi.
Hem de başbakanlık binasının önünde.
Lüks bir otomobil.
Üzerinde de “WILLST DU DIESES AUTO? TÖTE DIE DIKTATUR!” (Bu otomobile sahip olmak istiyor musun? Diktatörlüğü öldür!) yazılı bir pankart.
Aynı pankartta Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başbakanı Vladimir Putin ve Suudi Arabistan Kralı Selman bin Aldülaziz üçlüsünün fotoğrafları.
Bu apaçık suça, cinayete teşvik.
Ama Alman polisi seyrediyor.
Alman politikacılardan hiç ses yok.
Alman medyası da öyle.
Türkiye’deki basın özgürlüğüne, düşünceyi ifade özgürlüğüne müdahaleleri her gün çarşaf çarşaf sayfalarına taşıyan Alman medyasında küçük bir haber bile yok.
Kimse çıkıp da “Olmaz böyle düşünceyi ifade özgürlüğü!. Bu basbayağı cinayete teşvik” demiyor.
Evet, düşünceyi ifade özgürlüğüne sonuna kadar “Ja” (Evet) ama şiddete de aynı şekilde sonuna kadar “Nein” (Hayır) diyoruz.