Radyonun "Orta Doğu'daki Su Krizi Mutsuzluk ve Belirsizlik Getiriyor" ve "Su Kıtlığında Araplar ve Türkler Arasında Tansiyon Eğilimi Artıyor" başlıklarıyla iki bölüm halinde yayımlanan haberinde, üst üste üç yaz boyunca bölgede yeterli yağışın görülmediği, bu nedenle Irak, Suriye ve Türkiye'nin güneydoğusu ile Lübnan'da çiftlik arazilerinin kuruduğu belirtildi.
"Son yıllarda görülen kıtlıklar ile Dicle ve Fırat nehirleri üzerine kurulan barajlar yüzünden, Orta Doğu on yıllardan beri en vahim su kriziyle karşı karşıya" yorumunda bulunulan haberde, "Türkiye'nin Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde kurduğu dev baraj şebekesinin su kaynaklarını yüzde 50 oranında düşürdüğü" şeklindeki Suriye ve Irak'ın iddialarına yer verildi. Haberde, Türkiye'nin "herkes için yeterli derecede suyun olduğu, ancak Suriye ve Irak'ın kendi paylarına düşen suyu israf ettiği" yolundaki görüşüne de işaret edildi.
Habere göre, Suriyeli ekonomist Nebil Sukkar, "Türkiye ile ilişkilerimizin kötü olduğu zamanlarda, anlaşmaya rağmen suyun akış miktarını düşürdüler. Ama şimdi Allah'a şükür, Türkiye ile mükemmel ilişkilerimiz var ve umut ediyoruz ki, suyun kesildiğini bir daha görmeyeceğiz" dedi. Sukkar, su kıtlığında Suriye'nin rolüne de değinerek, suyun "savurganca" idaresi ve modası geçmiş ziraat teknikleri değiştirilmedikçe, "işlerin düzelmeyeceğini" kaydetti.
Orta Doğu'da su konusunda uzman Colorado Maden Okulu profesörü Hüseyin Ameri ise Türkiye'nin açıklamalarına yönelik olarak, "Türkler kısmen haklı" dedi. "Sorunun iklim değil, siyaset olduğunu" kaydeden Ameri, "Birçok Arap, Türkiye'nin kendini bölgesel süper güç olarak vurgulamaya çalıştığına ve bunun bir aracı olarak da suyun kullanıldığına inanıyor" görüşünü dile getirdi.
Fırat ve Dicle nehirleri nedeniyle Türkiye'yi "süper güç" olarak nitelendiren Ameri, "su kıtlığının Suriye ve Irak'ta Türklere karşı duyulan kızgınlığı artırdığını" savundu. Ameri, "Nihayet, yıllar süren gerginlikten sonra, bölgesel su idaresi konusunda bir anlaşmanın işaretleri görünüyor. Suriyeliler, Türkler ve Iraklılara, bir araya gelerek Dicle ve Fırat nehirlerinin idaresinde tek bir ekosistem gibi işbirliği yapmalarını tavsiye ediyorum. Bu, tarım ve sulama konularında yeni bir düşünce biçimini gerektiriyor" dedi.
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Gün Kut da Arapların şikayetlerini eleştirerek, "Suyu israf etmeyi bırakırsanız, herkes için yeterli derecede su olacak. Nüfus artarken, gıdaya duyulan ihtiyaç büyürken, basit bir biçimde daha fazla su gönderilmesi için ısrar etmek bir işe yaramaz" dedi.
TÜRKİYE, BÖLGEYE YETECEK SUYA SAHİP
Haberde, Türkiye'nin "bölgede nüfusuna yetecek kadar suya sahip birkaç ülkeden biri" olduğu belirtilerek, Türkiye'nin nehirlerin üzerine barajlar inşa ederek yıllardır Arap dünyasına su akışını sınırladığı ve 3 yıldır süren kıtlığın Orta Doğu'nun büyük bölümünde tarla ve otlakları tahrip ettiği, yüz binlerce kişiyi yerlerini terk etmeye zorladığı iddia edildi.
Atatürk Barajı ve "dünyadaki en büyük sulama ve elektrik gücü projelerinden biri" olarak tanımlanan Güneydoğu Anadolu Projesinden bahsedilen haberde, "milyarlarca dolarlık" projenin 1992'deki açılış töreninde, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Suriye ve Irak'ın Türkiye'nin nehirleri üzerinde hak iddia edemeyecekleri yönündeki sözleri anımsatıldı.
Türkiye'nin tutumunun o zamandan bu yana yumuşadığı ifade edilen haberde, eski diplomat Faruk Loğoğlu'nun, Demirel'in o açıklamasının yıllarca gerilime neden olduğunu söylediği belirtildi. Habere göre Loğoğlu, "Benim düşünceme göre Türkiye, bu nehirlerin Türkiye'de doğduğu ve ilk söz hakkının kendisinde olduğu sözünde haklı. Onların petrolü var, bizim yok. Sermaye onlarda, yatırım yapmalılar" dedi.
Gün Kut da bölgedeki ülkelerin suyun etkin kullanımına yatırım yapması ve daha da önemlisi, Fırat ve Dicle nehirlerinin bölgesel idaresi konusunda sanki sınırlar yokmuş gibi bir anlaşmaya varması gerektiğini kaydetti.
Türkiye'nin bu teklifi, Arap komşularıyla ilişkilerinin geliştiği bir dönemde yinelediğinin belirtildiği habere göre, Suriye ile ilgili blog yazıları kaleme alan Amerikalı akademisyen Josh Landis, kıtlığın Irak ve Suriye'nin istikrarını tehdit ettiğini söyleyerek, "Ekonomik olarak kötü idare edilen, sosyalist bir geçmişten gelen ve liberalleşmeye çalışan Suriye gibi küçük bir ülkenin, halkının tamamına nasıl su temin edeceği bir muamma" diye konuştu.
SU GÜCÜ VE YENİ OSMANLICILIKNPR'ın haberinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun Fırat ve Dicle nehirlerini kontrol ettiği zamanlardan geçildiğine dikkat çekilerek, "Türkiye'nin Orta Doğu'ya yönelik açılımı bazen 'yeni Osmanlıcılık' olarak niteleniyor. Bu yeni yaklaşım, komşuları ticari bağlar, doğal gaz ve petrol boru hatları ve ortak elektrik şebekesiyle bağlamayı da içeriyor" denildi.
Haberde, Irak ve Suriye'nin geçmişte su yüzünden savaş tehdidinde bulunduğu, bölgede iklimin ısınmakta olduğu, nüfusun arttığı ve büyük bir su kıtlığının yıkıcı sonuçlara yol açabileceği belirtilerek, Türkiye ve Suriye'nin bu hafta bazı su kaynaklarının ortak idaresi konusunda anlaşmaya vardığı da kaydedildi.
YENİ BİR OLGU: "SU MÜLTECİLERİ"Öte yandan, habere göre, su kıtlığı bölge insanlarına da zor günler yaşatıyor. Kuraklık nedeniyle 800 bin kişi geçim kaynağını kaybederken, bunların kentlere yönelmesi dolayısıyla Suriye ve Irak'ta yerlerinden edilmiş insanlardan oluşan yeni bir toplum ortaya çıkıyor. Nitekim uzmanlar da "Bereketli Hilal"de (Mezopotamya ve Doğu Akdeniz'i kapsayan bölge) iklimin ısınması ve su kıtlığı yaşanmasının "su mültecisi" adlı yeni olgunun oluşumuna neden olduğunu kaydediyor.
Suriyeli ekonomist Nebil Sukkar, acil durum vakasıyla karşı karşıya olduklarını, eğer iki yıl daha kuraklık olursa, kriz çıkacağını ifade ederken, durumun vahametini, "Dışarı çıktım ve insanların çadırlarda kaldığını gördüm. Onlara 'Nereden geliyorsunuz? Hayatınızı nasıl sürdürüyorsunuz?' diye sorunca, 'Kısa süreli işler buluyoruz, ancak böyle devam edemeyiz' cevabını aldım" sözleriyle dile getiriyor.
Çocukluğundan beri çobanlık yapan 51 yaşındaki Nofa Hamid, Suriye'deki köyü Addami'nin kuraklığın en kötü aylarında tamamen terk edildiğini anlatarak, "Bu çılgın bir şeydi. Yazın her yerde kum vardı" diyor.
Su uzmanı Hüseyin Ameri, su kıtlığının insanları topraklarını terk etmek zorunda bıraktığına değinerek, siyasi hataların aciliyet arz eden durumu daha da kötüleştirdiğini ve su krizinin yıllardan beri git gide büyüdüğünü ifade ediyor.
Suriye'nin başkenti Şam'ın doğusundaki turist destinasyonu Palmira'yı vuran kıtlığa değinilen haberde, kentin Suriye hükümetinin su kıtlığıyla mücadelesinin merkezi olduğu, ailelere gıda yardımları ve çiftçilere düşük kredili krediler sağlanması gibi acil tedbirlerin alındığı, kıtlığın önüne geçmek için sulama, su tasarrufu gibi tekniklerin geliştirildiği belirtiliyor.
Geniş çaplı kıtlık yüzünden gıda krizinin yaklaşmakta olduğu yorumuna yer verilen haberde, Suriye'nin tarihinde ilk kez buğday ithal etmek zorunda kaldığına da işaret ediliyor.