Güncelleme Tarihi:
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın meşhur kampanya sloganıyla benzerliği dikkati çeken "Avrupa'yı Yeniden Büyük Kıl" (Make Europe Great Again) sloganıyla dönem başkanlığına başlayan Macaristan, önceliklerini "çiftçi odaklı bir AB tarım politikası, tutarlı ve liyakate dayalı bir genişleme politikası, demografik zorlukların ele alınması, yasa dışı göçün önlenmesi, Avrupa savunma politikasının güçlendirilmesi, üye ülkeler arasında uyum politikasının geleceğinin şekillendirilmesi ve Yeni Avrupa Rekabet Edebilirlik Anlaşmasının kabulü" olarak duyurdu.
Macaristan'ın 6 aylık dönem başkanlığı sırasında Ukrayna'ya sağlanan yardımları ve bu ülkeyle üyelik müzakerelerinin ilerlemesini yavaşlatması, göç ve iklim gibi AB'nin öncelikli alanlarında engellemelerde bulunmasından endişe ediliyor.
Macar yetkililer, görev süreleri boyunca tüm AB üyeleri ve kurumlarıyla işbirliği içinde ve yapıcı şekilde hareket etmeyi hedeflediklerini vurgulasa da Orban'ın aşırı sağı Avrupa Parlamentosu'nda (AP) bir araya getirerek elini güçlendirme girişimi ve başkanlığın ilk haftasında gerçekleştirdiği Rusya ziyareti AB içinde sert tepkilere yol açtı.
AB KARŞITI PARTİLERİ BİRLEŞTİRMEYİ PLANLIYOR
Macaristan'ın şimdiden endişe ve tartışmalara neden olan dönem başkanlığı, son yapılan AP seçimlerinin neticesinde aşırı sağın güçlendiği ve yeni AB yönetiminin henüz belirlenmediği bir döneme denk geldi.
Parlamentoda yerini sağlamlaştıran aşırı sağ partiler arasında ittifakların şekillenmeye başlaması, güç dengesini merkez partilerin aleyhine değiştirirken, bu gelişmenin Orban'ın manevra alanını güçlendireceği yorumları yapılıyor.
Orban'ın başını çektiği "Avrupa'nın Vatanseverleri" ittifakı, 30 Haziran'da bir araya gelen aşırı sağcı ve AB karşıtı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), Macar Yurttaş Birliği (Fidesz) ve Çekya'daki Gayrimemnun Vatandaşlar Hareketi (ANO) partilerinin temsilcileri tarafından kuruldu.
Aynı siyasi çizgideki sağ ve aşırı partileri bir araya getirmeyi amaçlayan Orban'a kısa sürede AP'de diğer aşırı sağ gruplar Kimlik ve Demokrasi (ID) ve Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformistler (ECR) çatısı altındaki partilerden destek geldi.
Aşırı sağcı İspanyol Vox, Portekizli Chega, Hollandalı Özgürlük Partisi (PVV) ve Belçikalı Flaman Menfaati (VB) partilerinin katılmasıyla Avrupa'nın Vatanseverleri ittifakı, AP'de siyasi grup kurmak için en az 7 ülkeden üye bulundurma şartını sağladı.
Orban'ın Avrupa'daki aşırı sağ partilerden yeni katılımlarla "Avrupa'nın Vatanseverleri" ittifakını AP'nin en büyük 3. grubu yapmak istediği biliniyor.
Orban'ın AB dönem başkanlığıyla aynı döneme gelen bu girişimi, Macar liderin yalnızca AB Konseyi'nde değil yasama organı AP'de de etkili olmayı hedeflediğini gösteriyor.
TARTIŞMALI RUSYA ZİYARETİ
Kırım'ın 2014'de Rusya tarafından yasa dışı ilhakından bu yana gerginleşen AB-Rusya ilişkileri, 2022'de Ukrayna-Rusya savaşının başlamasıyla maslahatgüzarlık seviyesine indirilse de Orban, ülkesinin Rusya ile ilişkisini geçen süre boyunca sürdürdü.
Macar liderin dönem başkanlığı devraldıktan sonra Ukrayna'da savaşın başlamasından bu yana ilk defa Kiev'e yaptığı ziyaretin hemen ardından Rusya'ya gitmesi AB içinde hem şaşkınlık hem de tepki yarattı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşen Orban'ın ziyareti, NATO müttefikleri ile AB ülkeleri ve yönetiminden gizli organize etmesinin pek çok kişiyi kızdırdığı iddiası kulislerde yer alırken, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise İttifak'ın üst düzey liderlerinin ziyaretten haberdar olduğunu söyledi.
İngiliz Guardian gazetesine konuşan ismi açıklanmayan Macar yetkili, Orban'ın Moskova ziyaretini Ukrayna'dan önce planladığını, bunun son dakikada ya da Ukrayna ziyaretinden sonra organize edilen bir ziyaret olmadığını ifade etti.
Avrupa güvenlik mimarisinin de ele alındığı görüşmede Orban, Putin'e ateşkes sağlanması ve Ukrayna'da savaşın sona erdirilmesi için barış müzakerelerine başlanması önerisini gündeme getirdiğini belirtti.
Orban, Moskova temaslarının ardından yaptığı bir açıklamada, dönem başkanlığı sürecini bir barış misyonu olarak gördüklerini aktararak, bu nedenle hem Ukrayna hem de Rusya'ya ziyaretler gerçekleştirdiğini ve bunların süreceği mesajını verdi.
SERT TEPKİLER
Her ne kadar Macar lider Moskova ziyaretinin amacının "Birliği temsil ederek müzakere başlatmak değil, yalnızca barış yolunda ilk adımların atılmasına hizmet etmek" olduğunu savunsa da Putin-Orban görüşmesi Brüksel-Budapeşte arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirdi.
Orban, AB Konseyi Başkanı Charles Michel, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in yanı sıra Avrupalı liderler tarafından da sert şekilde eleştirildi.
Michel, barış misyonu yürüttüğünü ifade eden Orban'a "AB dönem başkanlığının, AB adına Rusya ile temas kurma yetkisi yoktur" uyarısını yaparken, Borrell de Orban'ın hiçbir şekilde AB'yi temsil etmediğini vurguladı. Von der Leyen ise ziyaretin Putin'i "yatıştırmayı" hedeflediğini ancak bunun barışı getirmeyeceği değerlendirmesinde bulundu.
Orban ise Borrell'in yaklaşımını "bürokratik saçmalık" olarak tanımlayarak, "Bu tam olarak Rusya-Ukrayna Savaşı'nda barışa giden yolu bulma konusunda hiçbir sonuç vermeyen Brüksel bürokratik saçmalığıdır. Savaşı bitirmek istiyorsak bürokratik yaklaşım yerine siyasi yaklaşıma ihtiyacımız var." ifadesini kullandı.
Öte yandan, AB Komisyonu Başsözcüsü Eric Mamer, Orban'ın Moskova ziyaretiyle ilgili AB'yi bilgilendirmediğini doğruladı.
Orban'a tepki gösteren Avrupalı liderler arasında yer alan Polonya Başbakanı Donald Tusk konuya ilişkin X'ten yaptığı paylaşımda, Macar liderin "Barışa doğru ilk adımın atılmasına önemli bir aracı olarak hizmet edeceğiz." ifadesine, "Asıl soru bu aracın kimin elinde olduğu." sözleriyle tepki gösterdi.
Tusk, Orban-Putin görüşmesinin ardından ise "Viktor Orban'ın Vladimir Putin ile 'savaş sonrası Avrupa güvenlik mimarisi' üzerine yaptığı görüşmeden sonra kendini daha güvende hisseden var mı? Tarih tekerrür etmez ama çoğu zaman bir kafiye yaratır." ifadeleri yer aldı.
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da sosyal medya paylaşımında, ziyarete yönelik tepkisini "Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın, Macaristan'ın AB Dönem Başkanlığını Moskova'yı ve Başkan Putin'i ziyaret etmek için kullanması sorumsuzluk ve sadakatsizliktir. Dış dünyaya yanlış bir sinyal göndermekte ve Ukrayna halkının özgürlükleri için verdiği mücadeleye hakaret etmektedir." sözleriyle ifade etti.
Çekya Başbakanı Petr Fiala, Orban'ın Moskova'da AB ve AB liderlerinin çıkarlarını temsil etmediğini vurgulayarak, "Bizim adımıza müzakere etme yetkisine de sahip değildir. Çeklerin pozisyonu nettir: Putin saldırgandır, biz Ukrayna'nın yanındayız." ifadelerini kullandı.
Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo ise "Orban'ın AB adına müzakere etme ya da görüşme yetkisi olmadığı açıktır. Ziyareti, AB Dönem Başkanlığının görevlerini hiçe saydığını gösteriyor ve AB'nin çıkarlarını zayıflatıyor." cümleleriyle Macar lidere tepkisini gösterdi.
Avrupa'dan Orban'ın Rusya ziyaretine destek ise 15 Mayıs'ta suikasta uğrayan Slovakya Başbakanı Robert Fico'dan geldi. Rusya-Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için barış görüşmeleri yapılması çağrılarını yineleyen Fico, sağlığı elverseydi Putin'le görüşmek üzere Orban'a eşlik edeceğini belirtti.
SON DAKİKADA İPTAL KARARI
Orban'ın Putin ile görüşmesinden bir gün sonra Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto'nun 8 Temmuz'da Alman mevkidaşı Annalena Baerbock ile Budapeşte'de yapacağı görüşmenin Macaristan tarafından iptal edilmesi şaşkınlığa neden oldu.
Almanya Dışişleri Bakanlığınca yapılan açıklamada Alman tarafının görüşmenin iptal edilmesinden üzüntü duyduğu aktarılarak, "İki dışişleri bakanı arasında bizzat yapılacak ciddi ve dürüst bir görüşme, Başbakan Orban'ın sürpriz ve koordinasyonsuz Moskova ziyareti bakımından çok önemli olurdu." ifadesi yer aldı.
Görüşmenin son dakikada iptal edilmesine ilişkin spekülasyonlar yayılmaya başlamışken, Macaristan Dışişleri Bakanlığı görüşmenin "politik nedenlerden değil teknik nedenlerden iptal edildiğini" bildirdi.
Buna göre, Szijjarto'nun programındaki "öngörülemeyen bir değişiklik" nedeniyle ziyaret ileri bir tarihe ertelendi.
Orban'ın Moskova temaslarının yankısı sürerken, Macar liderin 5-6 Temmuz'da Azerbaycan'ın Şuşa şehrinde düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Devlet Başkanları Gayriresmi Zirvesi'ne katılması da AB’nin tepkisini çekti.
AB yaptığı açıklamayla Orban'ın bu zirveye birliği temsilen değil Macaristan ve TDT ikili ilişkileri çerçevesinde katıldığını belirtti.
Macaristan'ın 31 Aralık 2024 tarihine kadar yürüteceği dönem başkanlığı görevinin, "hükümet ve devlet başkanları düzeyinde, AB Konsey Başkanının sorumluluğunda olan birliğin dış temsilini zorunlu kılmadığı" vurgulandı.
Bu bağlamda Orban'ın TDT Zirvesi'ne katılımının AB Konseyi talimatları çerçevesinde yapılmadığının altı çizilerek, ziyaretten duyulan rahatsızlık dile getirildi.
SÜRPRİZ DURAK ÇİN
Orban, Rusya ile olduğu kadar Çin'le kurduğu yakın ilişkilerle de sıklıkla AB içinde rahatsızlığa ve gerilime yol açtı. Pekin'e yönelik daha temkinli bir politikaya sahip AB'nin tersi bir yaklaşıma sahip olması Macar-Çin ilişkilerini her geçen gün geliştirdi.
AB, özellikle "insan hakları ihlalleri" nedeniyle eleştirdiği Çin'le Orban'ın kurduğu ilişkiyi AB'nin ortak strateji ve değerlerine zarar verdiğini savunarak eleştirdi. Orban ise diğer hususlarda olduğu gibi "egemenlik" vurgusu yaptı.
Tartışmalara neden olan Rusya ve Şuşa ziyaretlerinin üzerinden sadece günler geçmişken Macar liderin sürpriz Çin ziyareti bugün başladı.
Orban'ın Çin ziyaretinin de AB içinde tepkilere neden olması bekleniyor.
İCE BUZ ÜSTÜNDE YÜRÜTÜLEN İLİŞKİLER
Macaristan ile AB arasındaki gergin ilişki, Birliğin politikaları ve vizyonundan oldukça farklı görüşlere sahip Orban'ın 2010 yılında göreve gelmesiyle başladı ve o günden bu yana geçen 14 yılda derinleşerek devam etti.
Muhafazakar görüşleri, ulusal egemenliği ve Macar kültürünü önceleyen politikalarıyla tanınan Orban, demokratik değerler, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı hususlarında sıklıkla AB ile karşı karşıya geldi.
Orban'ın ulusal egemenliği sağlamlaştırma amacıyla yaptığı yargı reformları AB tarafından "medya özgürlüğünün kısıtlanması", "insan hakları ihlali" ve "yargıya müdahale" olarak görüldü ve birçok kez kınandı. Buna karşılık Macaristan da AB'yi "haddini aşmakla ve kendine özgü siyasi kültürüne Batı Avrupa normlarını empoze etmeye çalışmakla" suçladı.
AB, 2018'de, Birliğin yolsuzluk, basın özgürlüğü ve çoğulculuğu, cinsiyet eşitliği, mülteci haklarıyla ilgili değerlerinin "ciddi şekilde ihlal edildiği" gerekçesiyle Macaristan'a karşı AB Konseyindeki oy hakkının elinden alınmasını öngören ve "nükleer seçenek" olarak adlandırılan 7. maddenin uygulanmasıyla ilgili süreç başlattı.
Macaristan, AB fonlarından yararlanmasının hukukun üstünlüğü ilkesine bağlanması anlamına gelen "koşulluluk mekanizması"nın devreye sokulması ihtimaline karşı, önemli konularda sıklıkla veto yetkisine başvururken, AB Komisyonu da Macaristan'a basın özgürlüğünün ihlali, cinsiyet ayrımcılığı, AB'nin iltica hukukunun ihlali gerekçesiyle AB Adalet Divanı'nda davalar açtı.
AP, 2022'de Macaristan'ın yönetim şeklini "seçimli otokrasi" olarak tanımlayarak, ülkenin, AB'nin değerlerini sistematik olarak tehdit ettiğine ve "artık demokratik olarak yönetilmediğine" karar verdi. Aynı yıl AB fonlarının kötüye kullanılmasına ilişkin süregelen endişeler nedeniyle Budapeşte yönetimine karşı bütçeden pay verilmesi "koşulluluk mekanizması"yla şarta bağlandı. 7. Madde adı verilen söz konusu prosedür, halen devam ediyor.
Bu karar doğrultusunda 2022'nin sonunda AB, Macaristan'a verilecek fonların 22 milyar avrosunu dondurdu. Macaristan ise bu kararı, ülkeyi "bağımsız duruşu nedeniyle cezalandırmayı amaçlayan siyasi amaçlı saldırılar" olarak nitelendirdi ve AB'yi "şantaj yapmakla" suçladı. Daha sonra yargı alanında bazı ilerlemeler kaydedildiği gerekçesiyle bunun 10 milyar avrosu serbest bırakıldı.
Son dönemde Brüksel-Budapeşte arasındaki anlaşmazlıklar arasında Ukrayna-Rusya arasında süren savaş, Ukrayna'ya askeri ve mali destek ile Ukrayna'nın AB üyeliği gibi konular öne çıkıyor.
Ukrayna'daki savaşa yönelik AB'den farklı politika sergileyen Orban sıklıkla "Rus yanlısı" olmakla suçlanırken, Macar lider bu iddiaları reddediyor.