Ahmet KÜLAHÇI
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2017 09:34
Almanya’da 24 Eylül’de yapılacak genel seçimler öncesi öncü kültür yine gündeme geldi.Daha doğrusu hortlatıldı.
Tabii daha önceki dönemlerde olduğu gibi öncü kültür önerisi yine muhafazakar kanattan geldi.
Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (
CDU) Federal İçişleri Bakanı Thomas de
Maiziere, muhafazakar kanadı destekleyen seçmenlerin sağa kaymasını engellemek için olacak ki, ‘öncü kültür’ü yeniden gündeme taşıdı.
Thomas de Maiziere, sağduyulu bir politikacıdır.
Hem de ince eleyip sık dokuyan bir politikacı.
İyice düşünüp taşınmadan hareket eden bir politikacı değildir.
İşte bu yüzden haklı olarak insanlar, “Bakan de Maiziere neden durduk yerde ‘öncü kültür’ü yeniden gündeme taşıdı?” diye soruyor.
Ben de soruyorum bunu kendi kendime.
Bunun tek yanıtı var:
Oy avcılığı...
***
Evet, öncü kültür söylemini Suriye kökenli bilim adamı Bassam Tibi soktu
Almanya’nın gündemine 1990’lı yılların sonlarına doğru.
2000 yılında da dönemin CDU ve kardeş parti konumundaki Hıristiyan Sosyal Birlik Parti (CSU) Federal Meclis Grup Başkanı Friedrich Merz, 2002 yılındaki genel
seçimler öncesi programlarına ‘öncü kültür’ün yer alması için harekete geçti.
Almanya’nın kültürünün ve geleneğinin Hıristiyanlık ve Musevilik temel ilkelerini içerdiği ve bu ülkede yaşayan herkesin buna saygı göstermesi, bunu kabullenmesi gerektiği savunulan bir ‘öncü kültür’dü bu.
Çeşitli çevrelerden tepkiler geldi.
Ve sağduyu ağır bastığı için CDU/CSU kısa bir süre sonra bu öncü kültür inadından vazgeçti.
Freidrich Merz zamanla kaybolup gitti.
Ama öncü kültür düşüncesi muhafazakar kanadı bir türlü terk etmedi.
Başlangıç döneminde yeteri kadar tartışılmadığı gerekçesiyle, şu anda Federal Meclis Başkanı olan Norbert Lammert, 2005 yılında yeniden öncü kültür tartışmalarını gündeme getirdi.
Hatta “Avrupa ulusal kimlik çokluğunu korumak ve kolektif bir kimlik geliştirmek istiyorsa, ortak temeller, değerler ve inançlar içeren politik öncü düşüncelere ihtiyaç vardır” diyerek Avrupa genelinde bir öncü kültür tartışması sürdürülmesini bile önerdi.
Ama bu da tutmadı.
***
Bir dönemler Başbakanlık Daire Başkanlığı da yapan CDU’nun eski Genel Sekreteri Ronald Pofalla da ‘öncü kültür’ün parti programında yerini alması için 2007 yılında girişimde bulundu.
Ama vazgeçildi.
Kardeş parti CSU ise aynı yıl Alman öncü kültürünü tanımak ve kabullenmek başlığı altında ‘öncü kültür’ü parti programına aldı.
Almanya’da sağ popülist söylemlerle politikaya soyunan Almanya İçin Alternatif (AfD) de öyle.
Öncü kültür 2016 yılında AfD’nin programına girdi.
Alman filozof Jürgen Habermas, “Demokratik bir anayasa devletinde çoğunluk, ülkenin ortak politik kültüründen farklı olsa bile kimseyi kendi yaşam biçimini üstlenmeye zorlayamayacağı gibi, sözde ‘öncü kültür’e uyma mecburiyeti de getiremez” diyerek noktayı koymak istedi.
Ama Bakan de Maiziere’in çıkışları, Almanya’da öncü kültür tartışmalarının bitmediğini gösteriyor.
***
Almanya demokratik bir hukuk devletidir.
23 Mayıs 1948 tarihinde Anayasa’nın kabulüyle resmen kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti’nde bu anayanın temel ilkeleri geçerlidir.
Alman Anayasası’nda öncü kültür maddesi yoktur.
Eşitlik vardır.
Özgürlük vardır.
Yasalara saygı vardır.
Almanya’daki gçömen kökenli toplumun çok çok büyük bir bölümü ‘bio Almanlar’ın çok çok büyük bir bölümü gibi, bu ülkenin Anayasa’sına ve diğer geçerli yasalarına saygılı bir biçimde yaşamaktadır.
İşte o nedenle bu ülkede bir öncü kültür kuralları paketine ihtiyaç yoktur.
Önemli olan insanların başkalarına zarar vermeden, karşılıklı saygı ve hoşgörü içinde, geçerli yasalara uygun bir biçimde, kendi yaşam biçimlerini gönüllerince yaşayabilmeleridir.
‘Öncü kültür’lü değil, özgürlükçü, demokratik ve çok kültürlü bir Almanya’dan beklenen de budur.