Güncelleme Tarihi:
***
Evet, Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) ‘Daha fazla adalet zamanı. Almanya için Hükümet Programımız’ başlıklı programının 100’üncü sayfasında böyle denilmektedir.
Evet, bırakın Seçim Programı’nı, Hükümet Programı’nda böyle denildiği halde SPD’nin başbakan adayı Martin Schulz, Başbakan Merkel’le çıktığı ‘televizyon düellosu’nda da seçim meydanlarında da “Ben başbakan olursam Türkiye ile AB arasındaki tam üyelik müzakerelerine son vereceğim” diyor.
Bu da Martin Schulz’un kendi Hükümet Programı’nı okumadığını gösteriyor.
Ya da oy avcılığı yapmak için popülist bir tutum sergilediğini.
Yeşiller’in ‘Gelecek cesaret üzerinde kurulur’ başlıklı programlarında da şöyle denilmektedir.
“Biz Yeşiller, Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve dünyaya açık bir Türkiye’yi savunanların yanındayız. Biz Erdoğan’ın otoriter başkanlık sistemine giden politikasını, muhalefete saldırıları, STK’lara, düşünceyi ifade ve basın özgürlüğüne saldırılar politikasını kınıyoruz...”
***
Türkiye-Avrupa politikasında temelden yeni bir ölçüm gerekiyor. Almanya ve Avrupa Türkiye’ye karşı demokrasi ve insan hakları konularında daha kararlı bir tutum sergilemelidir. Bu yüzden Türkiye’ye silah ihracını durduracağız. Politik takibata uğrayanlar Avrupa’ya gelebilmeli. Bu nedenle de vize mecburiyeti kaldırılmalıdır. Gümrük Birliği’nin genişletilmesi ancak Türkiye’nin yeniden demokrasi ve hukuk devletine dönmesiyle mümkün olmalıdır. Bu aynı zamanda zaten dondurulmuş gibi olan Türkiye AB müzakereleri için de geçerli olmalıdır.
Müzakerelerin tamamen durdurulması Türkiye’deki Avrupa yanlısı ve demokratik güçler için yanlış bir sinyal olur. Demokratik ve dünyaya açık bir Türkiye için AB kapıları açık tutulmalıdır.
***
Evet, programlarında böyle denildiği halde, Yeşiller Partili politikacılar seçim meydanlarında ve televizyon ekranlarında “Türkiye ile AB arasındaki müzakerelere derhal son verilsin” diye bar bar bağırıyorlar.
Sol Parti’nin ‘Sosyal. Adil. Barış. Herkes için’ başlıklı programında, “Sol Parti, Türkiye gibi otoriter rejimlerin AB’ye üyelik müzakerelerinin yoğunlaştırılmasına karşı. Biz, Türkiye’ye karşı Almanya ve Avrupa’nın radikal bir politika değişikliğini savunuyoruz. Biz, Türkiye’deki demokratların yanındayız... Biz, Türkiye’deki tüm politik tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz ve Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek anlamına gelecek Gümrük Birliği’nin genişletilmesine kesinlikle karşıyız” deniliyor.
Sol Parti’nin programında da “Müzakerelere son verilsin” denilmiyor.
Ama Sol Partili politikacılar da seçim meydanlarında da, uzatılan mikrofonlara da “Türkiye ile AB arasındaki müzakereler derhal son verilsin” diye bar bar bağırıyorlar.
***
Başbakan Angela Merkel’in genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin ‘İyi ve zevkle yaşadığımız bir Almanya için. 2017-2021 Hükümet Programı’nda şöyle denilmektedir:
“Biz, Türkiye’nin Avrupa için stratejik ve ekonomik önemini, aynı zamanda iki ülke insanları arasındaki çok yönlü ilişkilerinin önemini görüyoruz. Bu yüzden Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesini istiyoruz. Sıkı ve özel işbirliği hem Türkiye’deki hem de Avrupa’daki insanların çıkarınadır. Bu nedenle biz, AB ile Türkiye arasında mümkün mertebe güçlü bir kooperasyon, dış ve güvenlik politika konularında sıkı stratejik işbirliği istiyoruz. Üyelik koşullarını yerine getirmediği için biz Türkiye’nin tam üyeliğini reddediyoruz.”
***
Aslında hem CDU hem de kardeş parti olarak bilinen Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) yıllardır Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşı olduklarını gizlememekteler.
Başbakan Merkel de, pacta sunt servanda (ahde vefa) ilkesine sadık kalıp, yani kendilerinden önceki hükümet müzakereleri başlattığı için bunu devam ettirdiklerini de gizlememektedir.
Ama Başbakan Merkel de bu ilkeyi unutmuş gözüküyor ki, Türkiye ile müzakerelere son verilmesi için AB nezdinde gerekli girişimlerde bulunacağını söylüyor seçim öncesi.
Ama böyle bir durumda ilişkilerin nasıl derinleştireceği konusuna hiç değinmiyor.