Güncelleme Tarihi:
Norveç Nobel Komitesi, ödülün ilanıyla ilgili yaptığı açıklamada “söz konusu iki kişinin, bu tür savaş suçlarının gündeme getirilmesi ve mücadele edilmesine önemli katkı sağladığı” belirtildi. Açıklamada, “Denis Mukwege, hayatını bu tür kurbanları savunmak için adayan bir yardımcıdır. Nadia Murad ise kendisine ve diğerlerine yönelik şiddeti anlatan bir tanıktır” ifadesi yer aldı.
MUCİZE DOKTOR
Yaklaşık 20 yıldır çeşitli silahlı grupların iktidar çatışmasının sürdüğü Doğu Kongo’nun Bukavu kentinde bir klinik açarak çoğu toplu tecavüze uğramış kadınları tedavi eden Mukwege, bu mücadelesi nedeniyle 2012 yılında az daha kendi canından oluyordu. ‘Mucize Doktor’ olarak bilinen Mukwege, kısa bir süre önce düzenlenen bir ödül töreninde yaptığı açıklamada, “Tüm kurbanlar çok vahşi şekilde tecavüze uğramış halde geliyor. Hastaneye ulaşabilecek kadar hayatta kalanlarda olağanüstü fiziksel ve psikolojik yıkım olduğu görülüyor. Gelenlerin büyük bir bölümünün genital bölgelerinde kurşun ya da sivri cisimlerle yaralanmalar mevcut. Bu, bu bölge tarihinde görülmemiş düzeyde bir vahşilik” demişti. Mukwege, savaş alanında tecavüzü ‘kitlesel imha silahı’ olarak nitelemişti.
DEAŞ KURBANI GENÇ KADIN
Nadia Murad, Irak’ın Sincar bölgesinde DEAŞ’ın kaçırdığı yaklaşık 3 bin Ezidi kadın ve genç kızdan biriydi. Musul’a götürülmüş, işkence ve tecavüze uğramıştı. Üç ay sonra kaçmayı başaran Murad, yaşadıklarına uluslararası alanda dikkat çekerek cinsel şiddetle mücadele aktivistlerinden biri oldu. “Son Kız” isimli kitabında, nasıl kaçırıldığını, anne ve altı kardeşinin öldürülmesini ve kaçışını ayrıntılı anlattı. 2016’da Avrupa Parlamentosu Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü’nü kazanmış, aynı yıl BM İyi Niyet Elçisi seçilmişti. Murad, Nobel ödülünü cinsel şiddet mağduru tüm kadınlarla paylaştığını belirtti.