‘Nasip-kısmet’ diyerek şirket kurulmaz

Güncelleme Tarihi:

‘Nasip-kısmet’ diyerek şirket kurulmaz
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2017 10:25

Gülay Demirci, Almanya’nın Ruhr bölgesinin ilk Türkiye kökenli işletme danışmanlarından biri. Bu meslekte 19 yılı geride bırakan Demirci, bu süre içinde iş kurmak isteyen Türklerde fazla bir gelişme görmediğini söylüyor. Hala bilgi ve tecrübe edinmeden şirket kurulduğuna şahit olduğunu belirten Demirci, “Bana bilgi ver diye değil, ‘Bana para bul’ diye bize geliyorlar. ‘Nasip, kısmet’ diyerek iş kurana ne diyebilirim?” diyor.Demirci, şirket kurmak isteyenlere de daha çok franchising öneriyor.

Haberin Devamı

İŞLETME danışmanlığında 19 yılı geride bıraktınız. Geriye baktığınızda nasıl bir döküm çıkarırsınız?
* 1998 yılında işe başladığımda tabii ki hiç düşünmemiştim, bu kadar uzun yıl bu alanda çalışacağımı. Neden bu kadar yıl bu alanda çalıştım! Kendimi bu işte çok rahat hissediyorum, serbest çalıştığım için, ilgimi çekiyor, çok farklılık var, her gün aynı işi yapmadığımızdan dolayı. Çok farklı insanlarla, çok farklı branşlarla tanışıyorum. Bunlar beni her defasında daha da motive etti. Farklı bir alana da gireceğimi sanmıyorum, bu kadar yıldan sonra. Potansiyel var, çevre var, birçok şirketin danışmanlığını yaptım, onların başarısını kendi başarım diye gördüm. Bu beni daha çok motive etti.
Bu hep istediğiniz bir meslek miydi, yoksa bu alanda çalışmaya başlayınca mı sevdiniz?
* Üniversitede hayaller tabii ki farklı, ben de farklı düşüncelerle üniversiteyi bitirdim. Daha çok büyük şirketlerde çalışmayı hedeflemiştim ama o zamanlar maalesef bizim gibi Türkiyeli insanlar için çok zordu iş bulmak. Önyargı çok vardı. İş başvuruları yaptıktan bir süre sonra gördüm ki, gerçekten zor... Yani, iş bulamayacak, istediğim yerlerde çalışamayacaktım. İlk gelen teklifi değerlendirdim, stajyer olarak bir Alman şirketinde işletme danışmanı olarak çalışmaya başladım 1998’de. Daha sonra 1999’da bu şirkete ortak oldum. Zamanla bu işin ilginç olduğunu da gördüm, ilgimi çekti, zevk de almaya başladım. Ayrıca, bir kadın için serbest çalışma çok avantajlı. Ev ve çocuk, artı işi çok güzel organize edebiliyorsunuz. Bu da bir getiriydi benim için tabii.
19 yıl içinde size danışmaya gelenlerin profilinde nasıl bir değişim oldu ya da olmadı?
* “Fazla bir değişiklik oldu” diyemeyeceğim maalesef; gerçekten maalesef. Halen aynı branşlar ve aynı hatalar yapılıyor, “Hiç bir gelişme yok bizim insanlarda” diyebilirim. Son yıllarda biraz hizmet sektörüne yönelen insanlar var ama sayıları çok az. Şirket danışmanlarına gitme sebeplerinde de bir değişim yok. İlk etapta finans sorunlarını çözmek için bize geliyorlar. Şirketini kurmak ya da büyütmek istiyor, teşvik kredisine veya banka kredisine ihtiyacı var. Bizim girişimcilerin bir işletme danışmanına gitmesinin tek sebebi kredi. “Şirket kurmak istiyorum, bana yardımcı olur musunuz ?” Bu 19 yılda hiç değişmedi. “Bana para bul!..” “Bana bilgi ver” değil. Halen bilinçsiz girişimde bulunuyorlar, danışmanın hizmetini halen anlamamış birçoğu. Danışmanın bana getirisi nedir? Ya da başka hangi hizmetleri alabilirim? Bunlarla ilgilenmiyorlar.

Haberin Devamı

‘Nasip-kısmet’ diyerek şirket kurulmaz


O zaman bilgiyi kimden alıyorlar, iş kurmak için? Yoksa, “Şuradaki dönerci iyi iş yapıyor, ben de yanına bir dönerci açayım” mı diyorlar?
* Tam söylediğiniz gibi, etrafa bakıyorlar, “O yapıyorsa ben de yapabilirim” diye hareket ediyorlar. Veya bir sektörde birkaç yıl çalışmış oluyorlar, “Ben biliyorum bu işi, ben de yapabilirim” öyle girişimde bulunuyorlar. Dükkanın yeri uygun mudur bu işe? Etrafta çok rekabet var mı? Bunun analizini yapmıyor. Kendisi dükkanın yerini çok iyi bulmuş, “İlle de burada açacağım” der. Kendi çevrelerine bile danışmıyorlar. Bize geldiklerinde de dükkanı kiralamak üzere oluyorlar.
Bir dönercinin yanına biri gelip ikinci bir dönerci açıyor. Sonra başka biri geliyor, onun yanına üçüncüsünü açıyor. Ardından başlıyor fiyat kırma, hepsi batıyor sonunda. Niye böyle yapıyor bu insanlar? Bir yanıtınız var mı buna?
* Bunu ben de hala anlamış değilim. Geçenlerde böyle bir şey ben de yaşadım. Çok dönercinin bulunduğu bir yerde bir kişi dönerci dükkanı açmıştı. “Burada o kadar dönerci varken, sen niye açıyorsun?” dedim. “Ya herkesin nasibi, kısmeti” dedi. Sonra, “Onların müşterileri başka, benim müşterilerim başka, biz birbirimizin müşterisini almıyoruz” dedi. Nasıl almıyorsunuz, tabii ki alıyorsunuz. Sonuçta burada bir pasta var, önce üçe bölünüyorsa, sonra dörde bölünecek, altıya bölünecek. Nasip, kısmetle iş kurana ne diyebilirsiniz? Kararını vermiş, dükkanı kiralamış. O zaman ben de, “Kolay gelsin” diyorum, başka ne diyebilirsiniz?
İş kurmak isteyenlere temel tavsiyeleriniz neler olur?
* “O kişi yapıyor, ben de yaparım” düşüncesiyle kesinlikle yola çıkamamak lazım. Çok çok iyi düşünmek lazım, adım atarken. En önemlisi, yapacakları işte kendilerini eğitmeleri gerekiyor. Bu sadece teorik eğitim olmamalı, iş kurmayı planladıkları bir alanda bir süre çalışsınlar. Dışarıya karşı her şey çok basit, çok güzel, çok para kazandırıyor ama işin içine girdiğinizde bunun çok farklı olduğunu görüyorsunuz. Mutfakta ya da tezgahın arkasında olanları bilmek lazım. Nereden satın alınıyor? Üzerine ne kadar kar hesaplamam lazım? Böyle bir işyerinin giderleri nedir? Ya da hangi hataları yapıyorlar? Ben daha iyisini nasıl yapabilirim? Bu süreç içinde çok bilgi edinirsiniz. Ayrıca, kredi almak için teorik ve pratik bilginin önemli rol oynadığını hatırlatmak isterim. Bütün bunları yaptıktan sonra elbette yeterli sermaye ve sağlam bir finans planı lazım. Sadece işi kurmak için değil en azından ilk altı ayını geçirebilmek için. İlk aylarda yetersiz gelir olabilir, olacaktır da. Bu riske karşı yeterli sermaye lazım. Dükkanı kurmakla iş bitmiyor, çünkü her ay sabit giderleriniz olacak. Bize gelenler bunu hiç düşünmüyor, oysa rezerve sermaye şart.

Haberin Devamı

KÜÇÜKLER GELECEKTE AYAKTA KALAMAZ

Önermeyeceğiniz ve önereceğiniz sektörler var mı? Varsa hangiledir?

* Türk marketlerinin yavaş yavaş sonlarının geldiğini düşünüyorum. Çok büyük bir alanda olurlarsa belki şansları olabilir. Eskiden bildiğimiz 100 metrekare, 200 metrekare bir alandaki dükkanlar tercih edilmiyor, bunlar ölüme mahkum. En az 500, 600 metrekarelik bir alanda dükkanınız olacak ki, bir şansınız olsun. Ayrıca, çok çeşidiniz olacak, çok güzel bir iç döşemesi olacak. Ancak o zaman piyasadaki büyük marketlerle rekabet şansları olabilir. Bir de üçüncü nesil, artık Türk marketlerinden alışveriş yapmıyor, dördünce nesilde bu tümüyle değişecek. Bir başka nokta, büyük Alman marketleri de artık Türk ürünleri satmaya başladı.
Gastronomi, önerebileceğim sektörlerden. İnsanlar birçok şeyden tasarruf edebilirler, ancak yemekten etmezler. Bu bağlamda dönerde de bir sorun görmüyorum. Çok olmasına karşın iyi olan kalıyor. İyi yer seçmeniz gerek, çok iyi bir konseptle işe başlamanız gerek. Döner sektöründe yenilik gerekiyor, bizim insanlarımız yeniliğe pek açık değil.
Bir başka önerim ise franchising konseptleriyle çalışmaları. Franchisingin getirdiği avantajlar çok, çok iyi hazırlanmış konseptle yola çıkıyorsunuz. Sonra her konuda destek var. Franchising veren şirket tarafından, bankalar da bunun için severek kredi veriyor. Sonuçta her şeyi düşünülmüş, başarılı bir konseptle işe başlıyorsunuz.

BAKMADAN GEÇME!