Murat Bardakçı: Zeta’nın düğününe giden, meğer basit bir kartpostalmış

Güncelleme Tarihi:

Murat Bardakçı: Zeta’nın düğününe giden, meğer basit bir kartpostalmış
Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2000 00:00

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Michael Douglas'la Catherine Zeta Jones çiftine düğün hediyesi olarak geleneksel Türk süsleme sanatlarının çok önemli bir isminin, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in bir tablosunu gönderdiğini açıklamıştı. Ama işin aslı öyle değildi. Douglas-Jones çiftine başkan

beyden tablo değil, tablonun sadece kartpostalı gitmişti. Hem de çirkin bir yazıyla ve bozuk bir İngilizce'yle ‘köyden indim şehire’ misali yazılmış bir kartpostal... Ben, bu kartpostalın İstanbullular'ı, meselá beni temsil edemeyeceğini söylüyorum. Bilmem siz ne diyeceksiniz?

Michael Douglas'la Catherine Zeta Jones, geçen Kasım'ın 18'inde muradlarına erip dünya evine girdiler. New York'ta yapılan düğün günlerce konuşuldu, o gece çekilen fotoğrafların ilk önce nerede yayınlanacağı basına dert oldu ve herkes nefesini tutup gerdekte kaç saat geçireceklerinin merakına daldı.

İşte o günlerde, Hürriyet'te Kemal Diyarbekir'in küçük bir haberi çıktı: Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Douglas ve Jones çiftine düğün hediyesi olarak iki adet tablo gönderdiğini açıklamıştı. Ali Müfit Bey'le Michael'in New York'ta bundan iki ay öncesinden birkaç saniyeliğine tanışıklıkları vardı ve başkan bey bu tanışıklığa dayanarak İstanbullular adına yeni damada Burhan Önal'la Süheyl Ünver'in birer tablosunu yollamıştı.

Başkanın açıklamasını okuyunca, beni bir meraktır aldı. Burhan Önal'ı açıkçası bilmiyordum ama Süheyl Ünver'den haberdar olmamam imkánsızdı. Kültürümüze yaptığı hizmetlerin, yetiştirdiği öğrencilerin ve bıraktığı eserlerin yanısıra sanatçılığı kadar seçkin bir bilim adamıydı. Ama İstanbul Belediyesi'nin lánse ettiği gibi bir ‘‘ressam’’ değildi, resim yapmaktan çok ilerideydi ve çizgileriyle sanattan ziyade ilme hizmet etmişti.

DİLE BAK, SÜNGÜYE DAVRAN!

Dolayısıyla işin içinde bir gariplik vardı ve beni bir meraktır aldı: Süheyl Bey'in hangi tablosunu yollamışlardı? Eser nereden temin edilmişti? Yoksa Allah korusun üstadın sağlığında değişik yerlere bağışladığı kolleksiyonundan bir parçayı mı göndermişlerdi?

İşte, bu merak içinde belediyeyle temas kurdum ve yollanan ‘‘tablo’’ hakkında bilgi istedim. İşin başında tatmin edici bir cevap almam hayli zor oldu, zira kimsenin kimseden haberi yoktu; kim, nereye kimin ne yolladığını bilmiyordu, ortada sadece bir ‘‘düğüne tablo gönderildiği’’ söylentisi vardı ve bütün bilinenler basına yapılan açıklamayla sınırlıydı.

İşin aslını birkaç gün sonra öğrenebildim: Ali Müfit Gürtuna, Michael Douglas'la Catherine Zeta Jones çiftine Prof. Ünver'in tablosunu değil, bir kartpostal yollamıştı!.. Rahmetli üstadın 1996'da İstanbul Belediyesi tarafından basılan ‘‘A. Süheyl Ünver'in İstanbul'u’’ isimli albümünde yeralan ve orijinalleri şimdi Süheyl Bey'in ailesi tarafından muhafaza edilen suluboya resimlerinden birinin kartpostalını... Resimde Topkapı Sarayı'ndaki Üçüncü Ahmed Kütüphanesi görünüyordu, altında çirkinin de çirkini bir yazıyla ‘‘İstanbul halkı adına mutlu bir evlilik’’ temenni ediliyordu. Ama metnin İngilizcesi imlá hatalarıyla doluydu ve yazıdan bin beterdi.

Şunu açıkça söyleyeyim: Ben, bir İstanbullu olarak bir kartpostalın, üstelik ‘‘köyden indim şehire’’ misali bir yazıyla ve bozuk bir imláyla çalakalem birşeyler karalanmış satırların İstanbul halkını, en azından da beni temsil etmesini reddediyorum.

Ali Müfit Gürtuna'ya bu aklı verenlere şu soruları sormadan edemiyorum:

Burhan Önal'ın tablosu tamam... Ama ‘‘Süheyl Ünver'in eserini gönderdik’’ tantanasıyla resmin kartpostalını yollarken işin içine Süheyl Bey gibi bir álimin adını karıştırmaktan hiç sıkılmadınız mı?

Koskoca İstanbul Belediyesi'nde devr-i iktidárınızda doğru dürüst İngilizce yazabilen tek kişi olsun kalmadı mı?

Kartpostalın üzerindeki çarpık-çurpuk yazıya siz ‘‘güzel’’ mi diyorsunuz? Bu mu zerafetiniz?

Bu yazının onu görüp okuyacak bir Amerikalı'nın çehresinde küçümsemeyle karışık bir tebessüm yaratacağını hiç mi düşünmediniz?

Ve en önemlisi, Douglas-Jones çiftine bir kartpostal yolladığınız halde basına ‘‘Süheyl Bey'in tablosunu gönderdik’’ diye yalan söyleme cür'etini size kim verdi?

Estetiğe ve kültüre asırlarca merkezlik eden İstanbul'un zevkine El Fatihááá!..

Geleneksel sanatları o yaşatmıştı

Asıl mesleği tıp doktorluğu olan Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, doktorluğun yanısıra geleneksel Türk sanatlarının birçoğunu günümüze taşımış ve bu alanlarda çok sayıda öğrenci yetiştirmiş bir ilim adamıydı.

1898'de İstanbul'da doğdu, Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra bir müddet Paris'te ve Viyana'da çalıştı, sonra İstanbul Üniversitesi'nde Tıp Tarihi Enstitüsü'nü kurdu ve başına geçti. Tıp öğrenimi aldığı yıllarda hat okuluna gidip hat, ebru ve tezhip de öğrenen Süheyl Ünver daha sonra minyatüre de çalıştı ve cumhuriyet döneminin önde gelen minyatürcüsü oldu. Türk, özellikle de İstanbul kültürü üzerine yoğunlaştı, çok sayıda belge, kitap ve arşiv malzemesi topladı, 2 bin 500'ün üzerinde makaleyle irili-ufaklı yüze yakın kitap yayınladı ve İstanbul'da bugün varolmayan binlerce tarihi eserin çizimlerini yaptı.

İstanbul'un tarihi ve kültürü konusunda verdiği kaynak eserlerin yanısıra çok sayıda öğrenci de yetiştiren Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, hayatı boyunca topladığı belgeleri ve arşivini ölümünden önce Türk Tarih Kurumu ile Süleymaniye Kütüphanesi'ne ve İstanbul Üniversitesi'nin tıp tarihi kürsülerine bağışladı.

Hayata 1986'da veda eden Prof. Süheyl Ünver başta tezhip ve minyatür olmak üzere geleneksel Türk süsleme sanatlarını unutulmaktan kurtararak bugüne ulaşmalarını sağlayanların başında gelir.

Mevláná’ya devlet gücüyle konsantrasyon kampı

‘‘Şeb-i Arus’’, ‘‘düğün gecesi’’ demektir ve Mevláná'nın vefat ettiği gece anlamına kullanılır. Aralık ayının 17'si yani bugün şeb-i arustur ve Türkiye'nin birçok yerinde toplantılar düzenlenip sema edilir.

Konya Valiliği, şeb-i arus münasebetiyle diğer valiliklere bir yazı göndermiş ve Mevlánáyı anmak isteyen yerli ve yabancıların ‘‘Konya'ya yönlendirilmelerini’’ istemiş. Yazıda ‘‘Yetkisiz ve ilgisiz bazı kişi ve kuruluşlarca iliniz sınırları içinde zaman zaman sema gösterileri yapılmaktadır. Ticari kazanç elde etmek isteyenler, bu gösterileri uygun olmayan ortamlarda düzenlemektedirler’’ deniyor, ‘‘alternatif programlardan’’ yakınılıyor ve bu işi Kültür Bakanlığı'nın Konya'da kurmuş olduğu ‘‘Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu’’ dışında hiçbir grubun yapmaması gerektiği söyleniyor.

Türkiye'de son senelerde bir sema gurubu enflasyonu yaşanıyor, doğru. ‘‘Sema’’ adı altında bazan her türlü maskaralığın yapıldığı da oluyor, bu da doğru ve bundan en fazla şikáyette bulunanlardan biri de, benim. Ama bu işlerin çoğu şimdi müze olan Mevlevihanelerde yapılıyor, yani izni bakanlık veriyor ve bu mekánları bazı gruplara uzun süreyle tahsis bile ediyor. Yapılması gereken iş, devletin Mevláná tácirlerinden desteğini çekmesi iken vali bey İlk Kültür Müdürü'yle beraber dört bir yana ‘‘Bize müşteri yollayın’’ diyen resmi yazılar gönderiyor, üstelik Mevláná’yı anma konusunda ‘‘alternatif anma’’ ve ‘‘resmi anma’’ gibisinden de bir ayırıma gidiyor ki, işte bu yanlış, hem de çok yanlış...

Konya'nın sayın valisine hatırlatmak isterim: Mevláná, bundan 700 küsur sene önce sadece ‘‘Gel’’ diyordu. Ben, onun ‘‘İnsanları bana devlet zoruyla gönderin ve beni Konya'ya hapsedin’’ diye bir söz söylediğini hiçbir eserinde okumadım, üstelik ‘‘Valiler benim için müşteri talebinde bulunsun ve beni sadece devlet destekli resmi törenlerle anıp devletleştirsinler’’ dediğini de hiç işitmedim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!