Güncelleme Tarihi:
Hahn, AB’nin Batı Balkanlar ve Türkiye’de basın özgürlüğü konusundaki ilgisinin sürdüğünü belirterek “Medya özgürlüğü AB entegrasyon sürecinin özünde yer alır ve müzakereye tabi edilemez” dedi.
AVRUPA Birliği Komisyonu, Türkiye ve Batı Balkan ülkelerinde ifade ve medya özgürlüğü alanlarında yaşanan gelişmeleri masaya yatırmak üzere üçüncüsü düzenlenen Speak Up (Sesini Yükselt) konferansında 1 Kasım seçimleri öncesinde gazetecilere gözdağı verilmesine atıf yaparak “medya özgürlüğünün AB üyeliğiyle bağlantılı olduğu” uyarısında bulundu. AB Komisyonu’nun Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn, AB’nin Batı Balkanlar ve Türkiye’de medya özgürlüğü konusundaki ilgisini kaybettiğinin söylendiğini duyduğunu belirterek, “Son haftalarda seçimlere giderken gazetecilere çeşitli şekillerde gözdağı verilmesi gibi endişe verici gelişmeler gördük. Çok açık olmama izin verin: Medya özgürlüğü AB entegrasyon sürecinin özünde yer alır ve müzakereye tabi edilemez” dedi.
Hahn’ın konferansta dile getirdiği unsurlardan öne çıkanlar şunlar:
Bir ülkede hukukun üstünlüğü bazı alanlarda işliyor, aynı zamanda birçok yargıç mahkemede hükümet yetkililerini eleştirdikleri gerekçesiyle gazeteciler aleyhinde karar alıyorsa o zaman hukukun üstünlüğü tam işliyor olmaz.
Gazeteciler hâlâ korku içinde yaşamak zorundaysa ve failler kovuşturulmadıysa hukukun etkili uygulandığı ve her vatandaşın doğru dürüst korunduğu iddia edilemez.
Bazen kimsenin gerçek sahiplerini ve nihai fayda sağlayanların kim olduğunu bilmediği şeffaf olmayan medya sahipliği hoş görülürken şeffaf rekabetçi pazar ekonomisine sahip olunduğu iddia edilemez.
Devasa miktarda kamu parası herhangi bir hesap verebilirlik olmaksızın medyaya harcanırken şeffaf, profesyonel ve politize olmayan kurallara bağlı yönetime sahip olunamaz.
AB’yle yakın ilişkide olmayı seçen ülkeler medya alanında Avrupa standartlarına ulaşmalıdır. Bu bir meydan okumadır; ama alternatifi demokratik kontrolü olmayan, yolsuzluğun üzerine sınırlı şekilde gidilen, kamuoyunun yanlış bilgilendirmeye hatta dışarıdan baskılara maruz kaldığı zayıflamış devlet inşasıdır.
Maalesef genişleme (aday ülkeler) ülkelerinde ifade ve medya özgürlüğü için yasal çerçeve büyük ölçüde devrede olsa da hukukun uygulanması ve realite ciddi endişe konusu olmayı sürdürüyor. Bazı ülkelerde durum kötüleşmeye devam ediyor. Bazen iktidarlar, hükümet politikasını eleştiren gazetecileri hedef gösterip hain ilan ederek korku ortamı oluşmasına katkıda bulunuyor.
Medya özgürlüğü toplumun temel bir direğidir. Ülkeyi güçlü kılar. Sıklıkla konuştuğumuz hukukun üstünlüğü ve ekonomik yönetişimle el ele gider.
Basında çoksesliliğe ihtiyaç var
Hükümetlerin açık bir sorumluluğu var: Farklı düşüncenin ifade edilebileceği ve tüm vatandaşların veriye dayalı ve objektif bilgiye erişiminin olduğu güvenli bir ortamı garanti altına almalılar.
İnsanların objektif, kaliteli ve bağımsız bilgiye erişimi her zamankinden daha önemli. Hiçbir bilgi kaynağı resmin tamamına hâkim olamaz dolayısıyla seslerin çeşitliliği çok önemli.
Genişleme bölgesindeki medya ortamını gözlemlediğimizde, en azından bazı ülkelerde, medyada birbirinden farklı görüşleri, araştırma haberlerini giderek daha az görüyoruz. Hatta bazı popüler eleştirel televizyon şovlarının yok olduğunu görüyoruz. Bu hükümetlerin kusursuz çalıştıkları ya da araştırılacak yolsuzluk uygulamalarının olmadığı anlamına mı geliyor? Bu oldukça şüphelidir.
Vatandaşların, eleştirel düşünmelerini beslemek için kaliteli gazeteciliğe ihtiyacı var.
Medyaya yönelik gayriresmi ekonomik baskının önlenmesine ihtiyaç var.