Güncelleme Tarihi:
Gjystina Grishaj, 1965 yılında Arnavutluk'un kuzeyindeki dağlık bölgede bulunan köylerden birinde doğdu. Toplum yapısı oldukça gelenekçi ve ataerkil olan bu köyde genç kızlar erken yaşlarda evlendiriliyor, ömürlerini ev işleriyle ve çocuk bakımıyla geçiriyordu. Ancak Gjystina'nın hiç böyle bir hayat yaşamaya niyeti yoktu. Üstelik yemek, ütü gibi, "kadın işleri"nden de hiç hoşlanmıyordu.
Bu nedenle 15-16 yaşlarına geldiğinde çok az kişinin almaya cesaret edebileceği bir karar aldı: Hayatını bir erkek gibi yaşayacaktı. Bu kararını ailesine, "Ben bir erkeğim ve evlenmek istemiyorum" sözleriyle anlattı. O günden beri de kendisi için seçtiği Duni ismiyle tanınıyor.
Üstelik kadınlara yönelik baskılardan bıkıp erkek gibi yaşamaya karar veren tek Arnavut kadın Duni de değil. O nesillerdir devam eden ve "burneşa" yani "dişi erkekler" olarak adlandırılan bir geleneğin temsilcilerinden.
ÖMÜR BOYU İLİŞKİYE GİRMİYORLAR
Burneşalık Arnavutluk'ta kökeni yüzyıllarca geriye uzanan bir gelenek. Antropologların "yeminli bakireler" olarak nitelendirdiği burneşalar, ömür boyu cinsel ilişkiye girmiyor. Diğer yandan aile meseleleriyle ilgili karar hakkına sahip olmak, içki sigara içmek, tek başına dışarı çıkmak gibi erkeklere has ayrıcalıklardan da yararlanabiliyor.
Duni, ailesinin onu ve kararını büyük oranda kabul ettiğini, ancak annesinin 2019'da son nefesini verene dek fikrini değiştirmesini sağlamak için dil döktüğünü söyledi.
Resmi belgelerde adı halen Gjystina Grishaj olarak geçen Duni'yle konuşanlar halen hanım, bayan gibi kadın hitapları kullanıyor. Duni de kendisini transseksüel olarak görmediğinin altını çiziyor.
GELENEK MODERNLEŞMEYLE ORTADAN KAYBOLUYOR
Öte yandan Duni'nin neredeyse 40 yıl önce dahil olduğu burneşalık müessesesi, yavaş yavaş ortadan kayboluyor. Bunda en önemli etken de Arnavutluk'un en ataerkil kırsal bölgelerinde bile yaşanmakta olan sosyal değişim. Genç kadınlar eskiye göre çok daha fazla seçeneğe sahipler.
Duni'nin doğup büyüdüğü Hıristiyan köyü de ülkenin kuzeyindeki birçok yerleşim yeri gibi dışa kapalı korumacı yaklaşımını son yıllarda terk etmiş durumda. Zira artık köylerin etrafı yollarla çevrili ve turistler buraları ziyarete gelip başka yerlerin kültürlerini de yanlarında getiriyor. Diğer yandan köylerin yollarla büyük şehirlere bağlanması, kendi hayatlarını yaşamak isteyen iradesi güçlü kadınlar için de farklı çıkış yolları sunuyor.
Duni gibi birçok kadın, görücü usulü evlendirilmemek için burneşalığı seçmiş. Kan davalarının yaygın olduğu dönemde ailelerindeki tüm erkekleri toprağa veren ve bu nedenle aile çiftliğinin başına geçebilmek için burneşa olanlar da var. Bazı burneşalar ise kendilerini erkek gibi hissettikleri için bu yolu tercih etmiş.
BİRÇOĞU EPEY YAŞ ALMIŞ DURUMDA
Kuzey Arnavutluk'un gelenekleri konusunda uzman olan Gjok Luli, New York Times'a yaptığı açıklamada, "Toplum değişiyor ve burneşalık ölüyor" diye konuştu. Şu an kaç burneşa olduğuna dair elde net bir sayı yok ancak 10-12 kişilik bir topluluk kaldığı, onların yaşlarının da oldukça ileri olduğu tahmin ediliyor.
Luli, 56 yaşındaki Duni'nin muhtemelen en genç burneşa olduğunu belirterek, "Kadınlara verilen rolden bir kaçıştı bu. Ama artık kimsenin öyle çaresizce kaçmaya ihtiyacı yok" ifadelerini kullandı.
Farklı bir yol seçenler arasında Duni'nin yeğeni Valerjana Grishaj da var. 20 yaşındaki Grishaj, daha egenken dağlardan ayrılıp ülkenin nispeten daha açık fikirli başkenti Tiran'a taşınmaya karar vermiş. Grishaj, "Köy bana göre bir yer değildi" dedi ve ekledi: "Oradaki bütün arkadaşlarım 16 yaşından beri evliler."
Halasının neden böyle bir karar verdiğini anladığını da belirten Grishaj, "Oralarda güçlü ve bağımsız kadınlar yoktu. Güçlü ve bağımsız olabilmek için erkek olmak zorundaydınız" ifadelerini kullandı.
"ATAERKİ HALEN VAR"
Ebeveyninin kendi kararlarını vermesine izin vermesinin takdire şayan olduğunu da ifade eden Grishaj, "Ben çok şanslıydım ama benimki gibi anne baba az bulunur" derken birçok kişinin kızlarına hâlâ genç yaşta evlenme baskısı yaptığını da sözlerine ekledi.
1991 yılına kadar Komünist rejimin hâkim olduğu Arnavutluk'ta o dönemde oldukça izole bir toplumdu. Son yıllarda ciddi ekonomik ve sosyal açılımlar yaşanan ülkede Avrupa'nın geri kalanıyla olan bağlar günden güne kuvvetleniyor. Ancak Duni'nin yeğeninin 17 yaşında tiyatro yönetmenliği okumak için taşındığı Tiran halen kendi yolunu çizmek isteyen genç kadınlar için oldukça zorlu bir yer.
Grishaj, "Ataerki halen var, hem de burada Tiran'da bile" derken, tek başına yaşayan genç kadınların sürekli çirkin dedikodulara konu olduğunu ve "çoğu zaman fahişe gibi görüldüğünü" söyledi.
Ancak bugün geçmişe göre bazı farklar olduğunu da söyleyen Grishaj, "Günümüzde kadınlar eskiye göre çok daha fazla özgürlüğe sahipler. Kendi hayatınızı yaşamak için erkek olmaya ihtiyacınız yok" diye konuştu.
"HİÇ PİŞMANLIK HİSSETMEDİM"
Kendini erkek ilan eden Duni, geleneksel toplumsal cinsiyet normlarını yıkmak yerine onların bir parçası olmayı tercih etti. Üstelik Arnavutluk'ta oldukça yaygın olan homofobik ve transfobik görüşleri de kuvvetle benimsiyor.
Yaşadığı köy olan Lepushe'de herkes erkeklerin her zaman daha güçlü ve saygın olacağına inanıyordu. Bu nedenle bir kadın bu ayrıcalıklara sahip olmak istediğinde yapabileceği şey erkekleri alt etmek değil, onlardan biri olmaktı.
Erkek gibi giyinip hareket ettiği, erkek gibi muamele gördüğü 40 yılı New York Times'a değerlendiren Duni, "Bir erkek olarak toplumda ve ailenizde özel bir konum elde ederseniz. Hayatımda hiç etek giymedim ve kararım nedeniyle de hiç pişmanlık hissetmedim" diye konuştu.
Bu anlayışın ve burneşalığın temelinde kadınları görevi erkeklere hizmet etmek olan bir eşya olarak gören ve kısaca "Kanun" denen kurallar ve sosyal normlar yatıyor.
ERKEKLER ÖLDÜ, YERLERİNİ KADINLAR ALDI
Diğer yandan kadınlara atfedilen bu düşük seviyenin bir avantajı olduğunu söylemek de mümkün: Arnavutluk'ta kadınlar savaşa gitmiyordu. Bu nedenle kan davaları yüzlerce yıl boyunca ailelerin erkeklerini yeryüzünden silerken kadınlar hayatlarına devam edebildiler. Hatta kan davası sonucu bütün erkek evlatlarını kaybeden birçok aile, kendilerini köy buluşmalarında temsil etmesi ve mülklerini yönetmesi için kızlarından birinin erkek kimliğini benimsemeye yönlendiriyordu. Burneşa olan kadınlar tam olarak erkek de sayılmadığından kan davalarında rakip aşiretlerin hedefinde yer almıyordu.
Arnavutluk gelenekleri uzmanı Luli, kendi kuzenlerinden birinin de burneşa olduğunu belirtti. Tereza isimli kuzeni tek çocuk olduğunu ve evlenip ailesini kendi haline bırakmaktansa erkekliğini ilan ettiğini söyleyen Luli, "Hayatı boyunca Cuba lakabıyla tanındı. 1982'de yaşlılık nedeniyle vefat etti" diye konuştu.
Cuba'yı rahibe olmak isteyen bir kadına benzeten Luli, "Aynı bağlılıktan bahsediyoruz. Ama bu kez Tanrı yerine aileye bağlılık söz konusu" ifadelerini kullandı.
HEM ÇOK FEMİNİST HEM DE HİÇ FEMİNİST OLMAYAN BİR HAREKET
Toplumsal cinsiyet eşitliği isteyen Arnavutlar için bu bağlılık karışık duygulara yol açıyor. Tiran'da faaliyet gösteren bir kadın hakları aktivisti olan Rea Nepravishta, "Bir erkekten emir almayacağım demek feminist bir şey. Ben kendi kendimin sahibiyim, bir erkeğin malı olmayacağım demek de feminist bir şey. Ama kadın olmak yerine erkek olmaya zorlanmak tamamen feminizm karşıtı bir şey, korkunç bir durum" dedi.
Nepravishta, Kanun'daki eşitsizliklerin kadınlara "yarı hayvan gibi yaşamakla erkek olup bir yere kadar özgürlük kazanmak" arasında bir tercih sunduğunu da söyledi. Nepravishta, ataerkinin halen güçlü olduğunu ama yavaş yavaş kırılmaya başladığını ve artık kadınları böylesine ağır tercihlerle karşı karşıya bırakmadığını belirtti.
"TANRI SİZİ BİR KADIN OLARAK YARATTIYSA KADINSINIZDIR"
Kendilerini asla kadın gibi hissetmedikleri için erkekliklerini ilan ettiklerini söyleyen burneşalar da var. Durres şehrinde yaşayan 66 yaşındaki Diana Rakipi bunlardan biri. "Kendimi hep erkek gibi hissettim, çocukken bile" diyen Rakipi oldukça maskülen tavırlı bir kadın. Siyah bir asker beresi, kravat, erkek pantalonu ve safari yeleğiyle gezen Rakibi'nin üzerinde her zaman bir haç ve bir Enver Hoca madalyonu bulunduruyor. Çevresindekilere patronluk etmekten büyük keyif alan Rakibi, sokakta yürürken gördüğü ve davranışlarını beğenmediği kişileri yol ortasında azarlayabiliyor.
Kuzeyde doğup büyüyen, daha sonra güneydeki Durres şehrine taşınan Rakipi, ergenlik çağında bir grup akrabasının huzurunda bir bekaret yemini etti ve ailesine erkek gibi hizmet etme sözü verdi. Ailesinin tek erkek çocuğunun hastalık nedeniyle ölümünden kısa bir süre sonra dünyaya gelen Rakipi, Tanrı tarafından kardeşinin yerine geçmesi için gönderildiğini duya duya büyüdü. New York Times'a yaptığı açıklamada "Her zaman ailenin erkeği olarak görüldüm. Hepsi kardeşimin ölümüyle çok üzülmüşlerdi" diyen Rakibi cinsiyet değiştirme ameliyatı geçiren kişiler için de, "Hiç normal değil. Tanrı sizi bir kadın olarak yarattıysa kadınsınızdır" ifadelerini kullandı.
"BENİM RUHUM ERKEK"
Duni de aynı konuda benzer şeyler söyledi. İnsanın vücudunu değiştirmesinin "Tanrı'nın iradesine aykırı" olduğunu belirten Duni, bunu yapan insanların da hapse atılması gerektiğini savundu. Duni, "Ben fiziksel olarak erkek olmak için hayatımı bir burneşa olarak yaşamadım. Ben bunu erkeklerin oynadığı rolü üstlenmek ve erkeklerin gördüğü saygıyı görmek için yaptım. Benim ruhum erkek ama erkek genital organlarına sahip olmak sizi erkek yapmaz" ifadelerini kullandı.
Lepushe halkından Manushaqe Shkoza da Duni'nin kararının ilk önce sürpriz olduğunu ama uzun zaman önce kabul edildiğini belirtti. Shkoza, "Herkes bunu normal görüyor" ifadelerini kullandı.
Duni, burneşa geleneğinin ölmek üzere olmasının kendisini üzdüğünü de belirtti ama Tiran'daki yeğeni sayesinde bir kadının dolu dolu saygıdeğer bir hayat yaşayabilmesi için artık daha az zorlayıcı yollar olduğunu gördüğünü de sözlerine ekledi. Duni, "Toplum değişiyor ama bence ben kendi zamanım için doğru olanı yaptım. Seçtiğim rolden geri adım atamam. Aileme bir yemin ettim. Bu yoldan geri dönülmez" ifadelerini kullandı.
New York Times'ın "With More Freedom, Young Women in Albania Shun Tradition of ‘Sworn Virgins’" başlıklı haberinden derlenmiştir.