Güncelleme Tarihi:
Hiç kimse bana dinimi sormadı.
Daha sonra Almanya’ya geçtim.
40 yılı aşkın süredir bu ülkede yaşıyorum.
Kimse dinimin ne olduğunu sormadı.
Birkaç ay İngiltere’de yaşadım.
Orada da dinimi soran olmadı.
Birçok Avrupa ülkesinde dolaştım.
Dinimi hiç soran olmadı.
Bu başta Almanya olmak üzere başka Avrupa ülkelerinde yaşayan diğer göçmenler ve göçmen kökenliler için de geçerlidir.
* * *
30 Ekim 1961 tarihinde imzalanan İşgücü Anlaşması yoluyla Almanya’ya gelen Türk gastarbeiterlerin (misafir işçiler) dinleri kimseyi ilgilendirmedi.
Yıllarca onlara kimse “Sizin dininiz ne?” diye sormadı.
Ancak 1970’li yılların sonlarına doğru Avrupa İslam’ı keşfetti.
Fransa’da sürgünde yaşayan Humeyni’nin 1 Şubat 1979 tarihinde İran’a geri dönmesiyle başlayan İran İslam Devrimi, Avrupa’da gözlerin Müslümanlara ve İslam’a çevrilmesine yol açtı.
O zamana kadar Almanya’da yaşayan Türklerin de, Kuzey Afrikalıların da, Boşnakların da başka ülkelerden gelen Müslümanların da dini kimlikleri kimsenin umrunda değildi.
11 Eylül 2001 tarihinde El Kaide teröristlerinin Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) intihar saldırılarında bulunarak 3 bine yakın insanın ölümüne yol açması üzerine İslam ve Müslümanlara neredeyse öcü gözüyle bakılmaya başlandı.
Yalnız ABD’de değil, Avrupa’da da, o zamana kadar, içte yaşansa bile dışa vurmayan İslamofobi (İslam düşmanlığı) kendini göstermeye başladı.
Son yıllarda başta Pakistan, Afganistan, Irak ve Suriye olmak üzere savaş bölgelerinden kaçıp hayatta kalabilmek için Avrupa’ya gelen sığınmacıların sayısının artması, adeta Müslüman düşmanlığına dönüştü.
* * *
Daha Suriyeli sığınmacılar hiç gündemde yokken, bundan 5 yıl önce, 2010 yılında “Türkiye ve Arabistan gibi farklı kültür çevrelerinden gelen göçmenlerin genelde uyum sağlamakta güçlükleri var” diyerek bu ülkelerden yeni göçmen gelmesine karşı çıkan Bavyera Eyalet Başbakanı ve Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı Horst Seehofer, son gelişmeler üzerine Almanya’nın kapılarının kapatılmasını istedi.
Hatta üst sınırı bile belirledi.
“Almanya, yılda en fazla 200 bin mülteci alsın” dedi.
* * *
Almanya’da üst sınır tartışmaları devam ederken, Macaristan Başbakanı Viktor Orban, ülkenin Hırvatistan’la olan sınırını dikenli tellerle çevirterek kapılarını sığınmacılara kapattı.
“Müslümanlar Avrupa’nın kültürünü dejenere edecekleri gibi, doğurganlıkları sayesinde Avrupa’nın nüfus yapısını da değiştirecekler” diyerek tam bir İslam düşmanlığı sergiledi.
* * *
Slovakya ise daha da ileri gitti.
Slovakya Başbakanı Robert Fico, çok açık bir biçimde “Biz Müslüman sığınmacı istemiyoruz” dedi.
* * *
Buna Çek Cumhuriyeti de katıldı.
Çek Cumhuriyeti Devlet Başkanı Milos Zeman, “Kültürel farklılıklardan dolayı Müslüman ve Kuzey Afrikalı sığınmacı istemiyoruz” açıklamasında bulundu.
* * *
Polonya da aynı yolda...
Polonya Başbakan Yardımcısı Piotr Glinski, yılbaşı gecesi Almanya’nın Köln kentinde genç kız ve kadınlara dönük cinsel tacizleri (Arap ve Kuzey Afrikalı görünümlü gençler tarafından girişildiği ileri sürülmekte) kastederek, “Köln’de yaşananları yaşamamak için biz böylelerini (Müslümanları) Polonya’da istemiyoruz” dedi.
* * *
Bu gelişmeler tedirgin edicidir.
Avrupa’da Müslümanlara ve İslam’a karşı bir düşmanlık hissi uyandırılmasının, barış içinde birlikte yaşamı olumsuz yönde etkileyeceği apaçık ortadadır.
Böyle bir gelişme, toplumsal barışı da bozacaktır.
Bu da kimsenin çıkarına olmayacaktır.