Güncelleme Tarihi:
RUSYA ordusunun kuşatmaya çalıştığı Kiev’in ağır bir bombardımana maruz kalacağı endişesiyle kaldığımız otelde birbirimizle konuşuyoruz. Tecrübeli olanlar bir saldırı durumunda pencerelerden uzaklaşıp ilk etapta koridora gitmek, oradan da otelin sığınağına geçmek için birbirini uyarıyor. Önceki akşam saat 20.50 civarında şiddetli bir patlama sesi duyuyoruz. Kısa bir bekleyişten sonra, siviller için şehirden ayrılmak adına tek umut kapısı olan tren garının ısıtma sisteminin olduğu bölümün bombalandığını öğreniyoruz. Sık sık duyulan siren sesleri bize bu gecenin diğerlerinden daha farklı olduğunu anlatırcasına acı acı çalıyor. Gece saat 01.40’ta şiddetli bir patlama meydana geliyor. Bu seferki patlamanın otelimize yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta meydana geldiğini öğreniyoruz. Defalarca çalan siren sesleri ve patlamalara rağmen her an uyanacak şekilde, tavşan uykusuna dalıyoruz.
DOST SARI, DÜŞMAN KIRMIZI
Sabah günün ilk ışıklarıyla, önceki gece bombalanan yerlerden birine gitmek için bir saat yürüyor, sonra bir taksiye atlayıp şehrin kenar mahallelerinden birine varıyoruz. Yolda gördüğümüz bazı araçlara sarı bantlar yapıştırılmış. Gönüllüler de kollarına sarı bant takıyor. Kiev’e doğru ilerleyen Rus ordusundaki askerlerin ise kollarına kırmızı bant taktığını medyadan öğreniyoruz. Gönüllülerden birine neden sarı bant taktıklarını soruyoruz. “Biz burada kimin dost kimin düşman olduğunu bilmiyoruz. Yanlışlıkla birbirimizi vurmamak için sarı bant takıyoruz” diyor.
HER SOKAKTA BİR BARİKAT
Rus ordusunun şehre doğru ilerleyişini durdurmak için, kentin önemli noktalarına daha çok barikat kurulduğunu görüyoruz. Araçlar, kum torbaları, lastik ve demir bariyerlerden oluşan bu barikatlar, Kiev sokaklarında meskûn mahal savaşının yaklaştığının işaretçileri.
Bu bariyerlerden birinde nöbet tutanlardan biri 56 yaşındaki Aleksandr Xhusar. Kievli olduğunu, şehri savunmak için kendi aralarında örgütlendiklerini söyleyen Xhusar, “Biz burada Kiev’i savunmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Moralimiz yerinde. Bu savaşın kazananı biz olacağız” diyor.
GİTMEK Mİ ZOR KALMAK MI
Başkentte savaş acı yüzünü her geçen gün daha da sert gösteriyor. Tren garı bir yolunu bulup şehirden ayrılanlarla dolu. Gidenler, belki de son kez baktıkları şehirlerine gözyaşlarıyla veda ediyor. Şehirde kalanlar, kalmak zorunda olanlar ise hayata tutunmaya çalışıyor. Gıda, ilaç ve barınacak yer bulabilmek için adeta çırpınıyor. Bir eczanenin önünde uzun ilaç kuyruğu olduğunu, kuyrukta bekleyenlerin neredeyse tamamının yaşlı ve kadınlardan oluştuğunu görüyoruz. Gazeteci olduğumuzu anlayan bir kadın bize yanaşıyor ve yardım isteyen bakışlarla, “Kalp ilacım bitti. Ne yapacağımı bilmiyorum” diyor.
DİRENİŞİN KOMUTA MERKEZİ
Direnişçilerin moral ve motivasyonlarının nasıl olduğunu öğrenmek için bir sivil grubun komutanıyla görüşüyoruz.
Komutan bizi bir binanın bodrum katı olan ofisine götürüyor.
Anton isimli bu komutan, “Ben eski polisim. Bu savaşta insanlarımızı ve ailemizi korumak için gönüllü olduk. Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız. Çünkü haklıyız. Ben bu savaşı kazanacağımızdan eminim” diyor.
YABANCILAR DA SİLAHLANDI: BEN BU ÜLKENİN EKMEĞİNİ YEDİM
Silahlı direnişe katılanlar arasında yabancılar da bulunuyor. Bunlardan biri de ismini vermek istemeyen bir Azerbaycanlı. Uzun yıllardır Kiev’de yaşadığını söylüyor ve ekliyor: “Bu ülkenin ekmeğini yedim. Burası benim ikinci vatanım. Burada bir hayatım var. Ben de üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum.”