Güncelleme Tarihi:
Sergi, Osman Hamdi Bey'den İbrahim Çallı'ya, Feyhaman Duran'dan Namık İsmail'e, her biri 19. yüzyılda doğmuş ressamlarımız aracılığıyla, Türk resim sanatının zengin öyküsünü mercek altına alıyor. Küratörlüğünü Ferit Edgü’nün yaptığı Türk resim sanat tarihinin yeniden kurgulandığı sergi, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer ve serginin destekleyicisi Yüksel İnşaat A.Ş. İnsan Kaynakları ve Kurumsal İletişim Koordinatörü Deniz Sazak’ın katkılarıyla oluşmuştur. Emeği geçen herkesi serginin başarısından dolayı kutlamak gerekiyor.
Sergi’de, Şeker Ahmet Paşa ve Halil Paşa gibi asker kökenli ressamlar dahil olmak üzere, Türk resim sanatına yeni yaklaşımlar katan 15 Türk ressamının, Cumhurbaşkanlığı Atatürk Müze Köşkü, Ankara Resim ve Heykel Müzesi, TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) Milli Saraylar Dolmabahçe Sarayı Müzesi, MSGSÜ (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, SSM (Sakıp Sabancı Müzesi) koleksiyonları ve özel koleksiyonlardan seçilmiş 150 yapıt sanatseverlerle buluşuyor.
Serginin sürprizi, Osman Hamdi Bey'in ünlü eseri Kaplumbağa Terbiyecisi'nin, Belma Simavi’nin özel koleksiyonunda bulunan 1907 tarihli ikinci versiyonunun, ilk kez bu sergide gün ışığına çıkarılmasıdır. Simavi ailesi tabloyu 1986’da Londra’da düzenlenen bir müzayededen almışlar. Tablo, İstanbul’da yaşayan Levanten kökenli bir Türk ailesininmiş. Simavi koleksiyonunda bulunan tabloda altı, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde bulunan tablonun 1906 tarihli birinci versiyonunda beş kaplumbağa var. Ayrıca, Simavi’nin tablosunda duvarda bir tablo ve cam kenarında bir testi bulunuyor. Simavi’nin resmi daha küçük boyutlarda, diğer resmin üçtebiri ebatlarında (136x87), Pera Müzesi’ninki ise daha büyük boyutlarda (222x122). Simavi koleksiyonunda bulunan tabloda resmin Ahmet Muhtar Paşa’ya ithaf edildiğini belirten Osman Hamdi Bey’in el yazısı da bulunuyor. 1906 tarihli tablo Erol Aksoy’a aitti. TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) tarafından satışa çıkartılmıştı. 2004 yılında yapılan müzayedede özgün ve ilginç temalı bulunan Kaplumbağa Terbiyecisi’ne sahip olabilmek için İstanbul Modern ile Pera Müzesi arasında yaşanan çekişme tablonun fiyatını yükseltmişti. Muhammen bedeli 1 milyon 950 bin TL. olarak belirlenen tablo, Türk resim sanatında bir esere verilen en yüksek fiyata (bugünün parasıyla 5 milyon TL) satılmıştı. Bu fiyat çok az eser vermiş olan Osman Hamdi Bey’in diğer çalışmalarının da fiyatını yükseltmişti.
“Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı tablosunun bir ikizinin olması normal karşılanıyor. İki tablo yanyana konulduğunda birbirine çok benziyor. İki resimde de Osman Hamdi Bey kendini tasvir ediyor. Aradaki farklar ayrı tarihlerde yapıldığının kanıtı. Ama herhangi biri sahte değil. İkisi de Osman Hamdi imzasını taşıyor. Ünlü ressam ilk olarak, 1906 yılında resmetmiş "Kaplumbağa Terbiyecisi"ni. Bir yıl sonra, 1907'de ikizini yapmış. Bu yöntem dünyada çok yaygındır. Örneğin Monet "Şemsiyeli Kadın" tablosunu 4-5 defa çizmiştir. Bunlar kesinlikle sahte değildir. Türk resmine baktığımızda Süleyman Seyid'in "Soyulmuş Portakal" resminden 8-10 tane vardır. Şefik Bursalı'nın resimlerinde de bunları görürüz. Günümüz Türk resamlarından Duran Karaca “Eşekli Çukurovalı Köylü Kadını”, Yaşar Çallı “Güvercinleri” defalarca farklı boyutlarda resmetmiştir. Ressam sevdiği resminden istediği kadar yapma hakkına sahiptir, kimse bunu sorgulayamaz. Hatta resimde ufak detaylar değiştirebilir de. Resamlar, bazen sipariş, bazen sevdikleri bir konu olduğu için, bazen kolaylarına geldiği için bir konuyu küçük değişikliklerle defalarca resmederler. Bazen de ressam en iyiyi elde etmek için denemeler yapar. Belki de bu çalışmanın bir ürünüdür. Ancak birden fazla olması değerini düşürmez. Biri diğerinden daha değerli değildir.
Rahmetli babam “Türk burjuvazisi, duvarların boş kalmayacağını anladı ama duvara neyi asacağını henüz bilmiyor” derdi. Gerçekten de Türkler dünya piyasasına göre çok ucuz olan (genelde 2 bin ile 100 bin Dolar arasında) Türk ressamlarının tablolarını bile almak yerine röprödüksiyon tabloları asmayı tercih etmektedir. Türkiye’de üst ve ortaüstü gruplar henüz imzalı resmin bir zevk olduğunun da arsa gibi uzun dönemde rant sağlayıcı bir yatırım aracı olduğunun da farkında değildir. Ancak, "Batı’ya Yolculuk-Türk Resim Sanatının 70 Yıllık Serüveni (1860 - 1930)" başlıklı sergiye gösterilen ilgi geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.