Güncelleme Tarihi:
Liel, "2010 yılının, Ä°srail ile Filistin ya da Ä°srail ile Suriye arasında tek bir gün doÄŸrudan görüşmenin olmadığı bir yıl olması halinde, bu yılın sonuna kadar Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi OÄŸuz Çelikkol'un burada olmayacağına bahse girerim" ifadesini de kullandı.Â
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Washington Şubesi (SETA DC) ile ABD'deki düşünce kuruluşu Yeni Amerika Vakfının ortaklaşa düzenlediği telefon konferansında konuşan Liel, bu yıl Türkiye-İsrail diplomatik ilişkilerinin 61. yılını kutlayacaklarını, nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkeler arasında Türkiye'nin İsrail'i tanıyan ilk ülke olduğunu ve iki ülke ilişkilerinde bugüne kadar iniş-çıkışlar meydana geldiğini hatırlattı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2002 yılındaki seçimleri kazanıp iktidara gelmesinden hemen sonra İsrail'in politikalarını "devlet terörü" olarak nitelediğini ifade eden Liel, ilişkilerdeki atmosferin AK Parti döneminde değiştiğini ve geçen yılın ilişkilerde "korkunç" bir yıl olduğunu savundu.
Liel, "Erdoğan tarafından neredeyse aylık periyotlarla acımasızca saldırılara uğradık. (İran Cumhurbaşkanı Mahmud) Ahmedinejad veya (Venezüela Cumhurbaşkanı) Hugo Chavez dışında İsrail'e bu denli acımasızca saldıran başka lider yoktu ve Erdoğan bu tutumunu, bir sözcü ya da bakanı aracılığıyla değil, doğrudan kendi açıklamalarıyla ortaya koydu. Popüler bir lider olarak, kamuoyunu ve medyayı da etkiledi" diye konuştu.
"KOLTUK KRÄ°ZÄ°NDE Ä°SRAÄ°L HATA YAPTI"
Son olarak "koltuk krizi"nde İsrail'in Büyükelçi Çelikkol'u küçük düşürerek bir hata yaptığını kaydeden Liel, "Çelikkol'un alçak kanepede oturmasının bu krizin kritik bir unsuru olduğunu düşünmüyorum, daha sonra özür dilendi. İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Ayalon'un hareketi, İsrail diplomasisi açısından bir utançtı. Eski bir diplomat olarak utanç duydum. Ancak bunun çok da önemli olduğunu düşünmüyorum" ifadesini kullandı.
Bu olayın, Türkiye'nin İsrail'e yönelik politikalarına İsrail'de duyulan hayal kırıklığının bir ürünü olduğunu savunan Liel, "barış sürecine tamamen bağımlı hale geldiklerini, çünkü Türkiye'nin ikili ilişkileri ve ilişkilerin kalitesini barış sürecine endekslediğini ve ikisi arasında bağımlılık yarattığını" öne sürdü.
Liel, ilişkilerin iyi ya da kötü yöne doğru gideceği konusunda karar veren tarafın hep Türkiye olduğu konusunda bir hissin bulunduğunu ifade ederek, "Nedenler de hep Irak, Kıbrıs, petrol krizi gibi bölgesel konularla alakalıydı" dedi.
Başbakan Erdoğan'ı ya da hükümetin herhangi bir üyesini kesinlikle "Yahudi karşıtı" olarak görmediğini, ancak Erdoğan'ın İsrail'e ve İsrail'in politikalarına karşı neredeyse "kişisel bir kampanya" yürüttüğünü savunan Liel, Erdoğan'ın gelişmelerde suçlanacak taraf olarak hep İsrail'i gösterdiğini ileri sürdü.
"2010 ZOR BÄ°R YIL OLACAK"
Liel, İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın gelecek hafta yapacağı Türkiye ziyaretinin de ilişkilerdeki krizde "genel resmi" değiştireceğini zannetmediğini, "Başbakan Erdoğan görevde olduğu sürece, ancak Filistinliler ve Suriyeliler ile görüşmelerde bazı ciddi ilerlemelerin görülmesi halinde ilişkilerdeki momentumun değişebileceği" görüşünü dile getirdi.
Liel, bu nedenle karamsar olduğunu, çünkü hem İsrail-Filistin, hem de İsrail-Suriye cephesinde gelişme olmasını öngörmediğini belirterek, "2010 yılı, Türkiye-İsrail ilişkilerinde diğer bir zor yıl olacak" diye konuştu.
Bir soru üzerine, "(barış süreci konusunda) Umarım ABD yönetimi yorulmamıştır, 2009'da olduğu gibi çalışmalarına devam eder ve pes etmez" ifadesini kullanan Liel şunları söyledi:
"Filistin ya da Suriye cephesinde 2010 yılında ilerlemenin olacağını bana söylerseniz, Türkiye ile daha iyi ilişkilerin sözünü verebilirim. Ama diğer taraftan, 2010, İsrailliler ile Filistinliler ya da İsrailliler ile Suriyeliler arasında tek bir gün doğrudan görüşmelere sahne olmayan bir yıl olursa, Büyükelçi Çelikkol'un bu yıl sonuna kadar burada olmayacağına bahse girerim."
Liel, bir başka soru üzerine, ABD'nin Orta Doğu konusunda Türkiye'ye ciddi baskısı bulunmadığını, böyle bir girişimde bulunacağını da düşünmediğini belirterek şöyle dedi:
"Diğer taraftan ABD'nin, İsrail-Filistin ve İsrail-Suriye süreçlerinde kritik rolü bulunuyor. Bence Suriye ile görüşmelerin başlatılması şansı, Filistin ile görüşmelerin başlatılması şansından daha büyük. ABD, eğer birkaç hafta içinde Suriye'ye büyükelçi atar ve bu ülkeyle diyaloğunu yenilerse, bence bu durum, Türkiye, ABD ve belki Fransa gibi bir AB ülkesi açısından, İsrail ile Suriye arasında görüşmelerin başlamasını sağlayacak çerçeveyi inşa edecek olanacağı yaratacaktır."
Liel ayrıca, İsrail'in 1999 yılındaki Gölcük depreminden sonra Türkiye'ye en büyük yardım misyonunu başlatan ülke olduğunu, bunun Türkiye'de unutulduğunu ve kamuoyunun İsrail'e düşmanca tavır takındığını ileri sürdü.
"ÇATIŞMALARI ÇOK DOĞAL"
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) öğretim üyesi ve SETA Vakfı uzmanı Bülent Aras da Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinin "bir sınırı" olduğunu savundu.
Gazze'de meydana gelenlerin Türkiye'nin İsrail'in bölgeye ilişkin politikalarına dair perspektifini etkilediğini ve Türk dış politika yapıcılarında, İsrail'in bölgedeki herhangi bir olumlu diplomatik girişimi desteklemediği izlenimini yarattığını belirten Aras, barış sürecinden Filistin'de meydana gelen gelişmelere, Suriye-İsrail ilişkilerinden İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki genel soruna kadar birçok konuda İsrail'in "sorunun bir parçası" olduğunu kaydetti.
Aras, "Etrafına duvarlar örmeye ve kendisini çok izole edecek biçimde güvenliğini sağlamaya çalışan, tüm Araplarda küçük düşürüldükleri hissini uyandıran ülkeyle, bölgedeki her sorunun çözümünün parçası olmayı hedefleyen ülkeyi düşünün. Bu iki ayrı anlayışın çatışması çok doğal" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin, "sorunların çözümüne katkı sağlamayan" İsrail'in politikalarını sadece eleştirdiğini ve Erdoğan'ın "insani nedenlerle" eleştirilerini yönelttiğini kaydeden Aras, "İsrail'in Gazze'de yaptıklarının, Gazzelileri cezalandırmakla kalmadığını, gerçek bir trajediye yol açtığını ve tüm uluslararası sistemlerin güvenilirliğini sınava tabi tuttuğunu" söyledi.
"Türkiye-İsrail ilişkilerinin kötüleşmesinin bir sınırı var. Daha önce de krizler gördük, ama belli bir noktanın ötesine geçmedi" diyen Aras, Gazze'de atılacak herhangi bir olumlu adımın, iki ülke ilişkilerini büyük ölçüde geliştireceğini kaydetti.
"2010 YILINDA Ä°LERLEME OLUR"
Türkiye'de "Yahudi karşıtlığı" bulunmadığını belirten Aras, Türkiye'nin yaklaşımının, Orta Doğu'nun barış ve güvenlik içinde yaşaması yönünde olduğuna dikkati çekerek, "İsrail'deki mevcut politika yapıcılar, bu yaklaşıma katkı sağlamıyor. Türk bakış açısına göre yapılması gereken, Gazze'den başlayarak, Orta Doğu sorununun çözümüne ve İsrail'e de katkı sağlamayan politikaların yeniden gözden geçirilmesi" diye konuştu.
Orta Doğu barış sürecine ilişkin karamsar olmadığını, hem bölgesel dinamikler, hem de ABD Başkanı Barack Obama yönetiminin yaklaşımının bölgenin barış istikametine yönelmesini gerektirdiğini kaydeden Aras, "Bu açıdan bakarsanız, Türkiye, İsrail ile ilişkilerini hiçbir zaman kötüleştirmeyecek, barış istikametinde hareket etmesi için ona baskı yapacaktır. Gazze'de olumlu adımlar bekliyorum. Bu, İsrail'in ve bölgenin geleceğiyle çok alakalı. 2010 yılında, Avrupa ve Obama yönetiminin de katkılarıyla barışa doğru ilerlemenin olacağını düşünüyorum" dedi.
Gazze'ye yönelik atılacak herhangi bir olumlu adımın Türkiye'de çok iyi karşılanacağını, İsrail'in bu bölgeyi kuşatmasını kaldırması ve yeniden inşa için uluslararası topluma izin vermesi gerektiğini belirten Aras, "Bu doğrultuda atılacak bir adım, Türkiye'yi İsrail'in tarafına çekecektir" ifadesini kullandı.
Aras, Türkiye-İsrail ilişkilerinde meydana gelen gerilemenin Erdoğan'a has bir durum olmadığını, önceki hükümetler zamanında da İsrail-Filistin cephesinde gerilim olduğunda ilişkilerin kötüleştiğini söyledi.