Güncelleme Tarihi:
Halk sözünü söyledi ve İskoçya bağımsızlığı reddetti. Sonuçlar da kampanyanın her iki kampı tarafından kabullenildi. 'Bu iş bitti' diye düşünüyor olabilirsiniz, ama hiç de öyle değil.
1,5 milyon Britanya vatandaşının Birleşik Krallık'tan ayrılma yönünde oy kullanması, İskoçya'nın en büyük kenti Glasgow'da seçmenin çoğunluğunun bağımsızlığı tercih etmiş olması ve Londra'nın kısa bir süre için de olsa referandumu kaybettiğini düşünmesi az bir şey değil.
Britanya'nın üç ana akım partisi şimdi sadece İskoçya için değil İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda'yı da etkileyecek kapsamlı bir anayasa değişikliğinden söz ediyorlar.
İskoçya Parlamentosu'na daha fazla yetki devretmek üzere bir takvimde anlaştılar ama neyi ve nasıl devredecekleri konusunda uzlaşma sağlanmış değil. Alex Salmond bağımsızlık oylamasını kaybetmiş olabilir ama hâlâ İskoçya Başbakanı. Kendisine önerilen her şeyi kolayca kabul etmesi beklenmiyor.
İki sınıf milletvekili
Başbakan Cameron konuşmasında, 'İngiliz yasaları için İngilizler oy verecek' dedi ama seçim manifestosunda olduğu halde bunu şimdiye kadar uygulayamamasının sebepleri var.
Bu, iki farklı sınıf milletvekili yaratabilir ve hükümetin bazı yasaları geçirmek için çoğunluğu olması ama diğer bazı yasaları geçirememesi anlamına gelebilir.
Mesela İskoçya'da İngiltere'ye kıyasla çok daha güçlü bir seçmen tabanı olan müstakbel bir Britanya İşçi Partisi hükümeti, İngiltere ile ilgili yasaları parlamentodan geçiremeyebilir.
İlk kez 1977'de gündeme gelen ve West Lothian sorunu diye adlandırılan özerklikle ilgili bu temel mesele henüz çözümlenebilmiş değil.
O zaman, 'İngiltere'deki Lancashire bölgesinin milletvekili İskoçya'ya dair konularda oy kullanamazken, İskoçya'nın West Lothian bölgesinin milletvekili İngiltere'yi ilgilendiren konularda neden oy kullansın?' diye sorulmuştu.
Bu referandum belki İskoçya'daki tartışmaya şimdilik nokta koymuş olabilir. Ama Birleşik Krallık içinde iktidarın nasıl paylaşılacağı konusundaki tartışmayı yeniden alevlendirmiş bulunuyor.