Güncelleme Tarihi:
Gabriel, ‘Yeni Ölçümler’ (Neuvermessungen) isimli kitabında, Almanya’nın yeni Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in 10 yıl önce “Dünya yeni bir düzen arıyor” şeklindeki söylemini hatırlatarak, “Bu aynı zamanda uluslararası politikada yeni bir düzenlemeye gidilmesi önerisiydi” görüşünü savundu.
1993-2003 yılları arasında Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanlığı, 2009- Mart 2017 arasında Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanlığı, 2013- Ocak 2017 arasında Federal Ekonomi Bakanlığı ve yaklaşık 3.5 aydır da Federal Dışişleri Bakanlığı yapan Sigmar Gabriel, kitabında “Avrupa küresel politikada ve ekonomide ağırlığını kaybetti” saptamasında da bulundu.
1993 yılında 481 milyon nüfuslu Avrupa Birliği’nin (AB) nüfusu şu anda 505 milyona ulaştığı halde, bu süre içinde dünya nüfusundaki oranının yüzde 9’dan yüzde 7’ye düştüğünü de hatırlatarak, “Bugün doğan çocuklarımız 30 yaşına geldiklerinde Avrupa’nın dünya nüfusundaki oranı 2050 yılında yüzde 5’e düşecektir” satırlarına yer verdi.
Avrupa’nın ekonomik gücünün dünya genelinde 1993 yılında yüzde 30’lara ulaştığını, bu oranın günümüzde yüzde 22’ye düştüğünü de hatırlattı.
***
Gabriel kitabında uluslararası politikada gözlenen köklü değişikliklere ve gelişmelere de yer verdi.
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte dünya politikasında ciddi sıkıntılar yaşanacağı yönünde sinyaller gelmeye başladığına da dikkat çekti. Gabriel, “ABD politikaları, güvenlik konularında da akılla bağdaşmayan, dalgalı ve öngörülemez olabilecek” saptamasında bulundu.
Tabii Sigmar Gabriel, Türkiye’yi de unutmadı.
“Türkiye de artık Batı Avrupa’ya sırt çeviriyor, giderek üyesi olduğu NATO’nun değerleriyle gerilimli bir ilişkiye yol açacak otoriterleşen iktidar yapıları oluşturuyor” değerlendirmesinde bulundu.
Batılı ittifakların yeni sınamalar, hatta parçalanma tehdidiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, farklı bölgelerdeki silahlı sürtüşmeler ve sığınmacı akını nedeniyle AB’nin parçalanması ihtimaline bile yer verdi.
Sigmar Gabriel, Alman toplumunun tepkisizliğine de isyan etti.
“Nazi terör grubu” olarak nitelediği Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü teröristlerinin 8’i Türk 10 kişiyi katletmesine gereken toplumsal tepkinin gösterilmemesine adeta ateş püskürdü.
Solingen ve Mölln’de 1992 ve 1993 yılarındaki kundaklamalar sonrasında Almanya genelinde ışık zincirleri adı altında düzenlenen protesto gösterilerini hatırlatırken, NSU cinayetlerine tepkisizliği hiçbir zaman kabullenmeyeceğini yazdı.
“Bunun nedeni günümüzde toplumun merkezinin başka bir yöne kayması olabilir” derken, kendi partisinden olan Berlin’in eski Maliye Senatörü ve Alman Merkez Bankası eski Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin’in Almanya Kendi Kendini Yok Ediyor isimli kitabında
ırkçı bir tutum sergilemesini, insanın biyolojik, genetik özelliklerinin onun sosyal hayatında belirleyici olduğu şeklindeki yaklaşımını sert bir biçimde eleştirirdi.
Tabii bu yaklaşımın Alman toplumunda kabul görmesinden büyük endişe duyduğuna da yer verdi.
Çok istediği halde Thilo Sarrazin’i SPD’den attırmayı başaramamasını, kendisi için “En büyük siyasi yenilgi” olarak da niteledi.