Güncelleme Tarihi:
Mart ayında kanser teşhisi konulan Kiarostami, Fransa'nın başkenti Paris'te kanser tedavisi görüyordu.
İranlı yönetmen, 1979'da İslam Devrimi'nden sonra ülkeyi terk etmeyip çok sayıda belgesel dâhil 40'tan fazla film çekti. Son iki filmini ise İtalya ve Japonya'da çekti.
Kirazın Tadı filmiyle 1997'de Cannes'da Altın Palmiye (Palme d'Or) ödülünü kazanan Kiarostami, bu ödüle layık görülen tek İran vatandaşı oldu.
İran'ın yurttaşlık ve dini tutumlarını işleyen ve minimalist bir film olan Kirazın Tadı, intihar ettikten sonra kendisini toprağa verecek birini arayan orta yaşlı bir adamın öyküsünü aktarıyor.
Kiarostami, 1999'da da İranlı şair Füruğ Ferruhzad'ın bir şiirinden alıntı yaptığı Rüzgâr Bizi Sürükleyecek adlı filmiyle de Venedik Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'nü aldı.
Film, bir grup mühendis ve gazetecinin yerel matem ritüellerini araştırmak için bir Kürt köyüne yaptıkları yolculuğu ve köydeki yaşamı konu ediniyor.
İranlı yönetmenin, bir arabaya monte edilen iki dijital kamerayla çektiği 'On' adlı film de Cannes'da Altın Palmiye'ye aday gösterildi.
Film, Tahran sokaklarında çeşitli yolcularla araba kullanan bir kadının hikâyesini işlerken, İran'da kadın rolüyle toplumsal sorunları aktarıyor.
1969'da İran'daki Gençler ve Çocukların Entelektüel Gelişim Merkezi, Kanun'da film bölümüne girip ilk filmlerini çekmeye başladı.
'Ağacı taşırsanız meyve vermez, terk etseydim o ağaç gibi olurdum'
Kiarostami, 2005 yılında Guardian gazetesine bu dönemiyle ilgili "Çocukluk sorunlarını ele alan filmler yapmamız bekleniyordu. İlk başlarda yalnızca bir işti, ama beni bir sanatçı yaptı" sözleriyle anlattı. İran İslam Devrimi'nden sonra birçok sanatçının aksine ülkeyi terk etmeyen Kiarostami, bu kararı için "ağacın kökü yerindedir… Eğer bir yerden başka bir yere taşırsanız meyve vermez… Eğer ülkemi terk etseydim, ben de aynı o ağaç gibi olurdum" dedi.
İran Sineması'nda 1960ların sonunda başlayan 'Yeni Dalga' akımın yönetmenlerinden olan Kiarostami, Humeyni dönemindeki geçiş sürecinde filmlerini bir dizi sansür talebine karşı şekillendiriyordu. İranlı yönetmen, 'Köker Üçlemesi' ya da 'Deprem Üçlemesi' olarak bilinen belgesel film serisine de Kanun'da başladı.
İran'da yaşanan 1990 depreminden sonra filmleri için oyuncu arama amacıyla çıktığı yolda çektiği, Ve Yaşam Sürüyor, Zeytin Ağaçları Altında ve Kirazın Tadı filmleriyle yaptığı bu üçlemede 'yaşamın değerini' işledi. Fransız İsviçreli yönetmen Jean-Luc Godard, serinin ilk filmi Ve Yaşam Sürüyor'ü izledikten sonra "Film D.W. Griffith ile başlar ve Abbas Kiarostami ile biter" demişti.
Ölümünden bir hafta önce ABD'deki Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi'ne katılma daveti alan Kiarostami, 2003 yılında Guardian gazetesi tarafından dünyanın en iyi yönetmenleri listesinde altıncı sırada gösterilmişti.
ABD'de film profesörü olarak çalışan İranlı yönetmenin yakın arkadaşı Jamshid Akrami BBC 'ye açıklamasında "Çok uzun bir zaman, bizim adımıza konuştuğunu, İranlılar adına konuştuğunu düşündük, İran hayatı ve kültürüyle ilgili iyi olan her şey için bizim en iyi temsilcimizdi. Onun işleri uluslararası sinemaya taze bir nefesti" dedi.
Farhadi: Modern ve gizemliydi
Ayrılık ve Geçmiş filmlerinin İranlı yönetmeni Oscar ödüllü Ashgar Farhadi de Tahran'dan Guardian gazetesine Kiarostami'nin ölüm haberi için 'çok üzgün olduğunu ve şaşırdığını' söyledi. Kiarostami'nin başarısının İran sinemasında birçok kuşağa ilham verdiğini ifade eden Farhadi, "O yalnızca bir film yapımcısı değildi. Hem sinemada hem özel yaşamında modern ve gizemliydi. Başkalarının yolunu açtı, birçok kişinin üzerinde etkisi oldu. Muhteşem bir kişi kaybeden yalnızca sinema dünyası değil, tüm dünya gerçekten harika bir kişiyi kaybetti" dedi.
Guardian gazetesine konuşan İranlı yönetmen Mohsen Makhmalbaf da İran sinemasının dünyadaki itibarını Kiarostami'ye borçlu olduğunu ifade etti: "Kiarostami İran sinemasına bugün sahip olduğu uluslararası itibarı kazandırdı. Ama maalesef filmleri İran'da çok izlenmedi. Dünya sinemasını değiştirdi, tazeledi ve Hollywood'un kaba versiyonuna karşı insanileştirdi."