Güncelleme Tarihi:
İran'da Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin başlattığı değişimlerin topluma ne kadar yansıdığı tartışma konusu olsa da, ‘Reformist rüzgar’dan ülkedeki yabancı büyükelçilikler de etkileniyor. Bunun en somut örneği; allkollü içki satışının yasak olduğu İran'da, Batılı büyükelçiliklerde şarap üretimine hız verilmesi. Büyükelçiliklerin kendi imkanlarıyla ürettiği şaraplar, geceleri el altından Tahran'da satışa çıkıyor. Tahran pazarlarından alınan yüzlerce kilo üzüm, diplomatik konutlarda şarapa dönüştürülüyor.
Tahran'daki büyükelçilere, şarap üretimini 1980'li yılların başında İspanyollar öğretmiş. Ancak şu anda en gözde şarabı, Yugoslavya'nın parçalanması sonucu kurulmuş bir ülkenin diplomatları üretiyor. Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Tahran'a yaptığı iki günlük ziyaret sırasında, tanıştığımız bazı Batılı diplomatlardan öğrendiğimize göre, bu ülke diplomatlarının yaptığı şarapların ünü tüm Tahran'a yayılmış bulunuyor.
Diğer büyükelçilik çalışanları zor durumda kaldıklarında, hemen bu ülke temsilciliğindeki meslektaşları imdatlarına yetişiyor.
‘‘Sefaret şarabı’’nın tadını anlata anlata bitiremeyen bir Batılı diplomat, bu büyükelçilik tarafından üretilen şarabın ününü şöyle anlattı:
‘‘Sözkonusu ülkeye ait kançılaryanın bodrum katı tamemen mahzene dönüştrülmüş. Büyükelçilik çalışanları Tahran pazarlarından yüzlerce kilo kırmızı ve beyaz üzüm satın alarak kançılaryaya getiriyorlar. Ardından ayaklarına geçirdikleri naylon poşetlerle üzümleri ezmeye başlıyorlar. Ülkelerinden getirdikleri kimyasal maddelerle gerekli karışımı yapıp, üretimi tamamlıyorlar. Bu büyükelçilikte 1996 yılına ait şarap bulmak bile mümkün. Çünkü her yeni göreve başlayan, kendisinden sonra görevi devralacak olanı düşünmek zorunda. Örneğin bu ülkeden Tahran'a yeni atanan bir kişi, kendisinden önceki görevlinin yaptığı şarabı içiyor. İçtiği şarap kadar veya daha fazlasını bir sonraki dönem için üretmek zorunda. Bu sayede sefaret üretimi şarabın sonu gelmiyor. Özen gösterdikleri bir diğer konu da, şişe ve mantar. Şarap içilince şişesi ve mantarı atılmıyor. Bu şaraplar sadece diplomatlar arasında rağbet görmüyor. Tahran'da görev yapan yabancı basın mesupları da şarap ihtiyaçlarını, bu büyükelçilikten sağlıyor. Bu işten para kazananlar bile var.’’
KAÇAK BİRA TÜRKİYE'DEN
Tahran'da, kaçak yollarla getirilmiş alkollü bira bulmak da mümkün. Ancak bu biralara sahip olabilmek için el altından satış yapanların, alıcı kişiye güven duyması şart. Satıcıların alıcılarına güveninin sağlanması için iki aylık bir gözetimden geçmeleri gerekiyor. Tahran'da satılan kaçak biraların çoğunluğu Türkiye'den. En sevilen bira Efes Pilsen. Siparişe göre Efes Pilsen'in her çeşidi temin ediliyor. Bir şişe biranın fiyatı ise 3 dolar.
RÜŞVETLE ERMENİ KARTI
Tahran'da Ermeni Cemaati'ne ait olan ve sadece Ermeni kökenlilerin girmesine izin verilen bir dernek de mevcut. Sadece Ermeni kökenliler devletin verdiği bir kimlikle bu derneğe girebiliyorlar. Derneğin barında her türlü içki bulunuyor. İçki düşkünü İranlılar, sahte Ermeni kimliği alabilmek için yüzlerce dolar rüşvet veriyorlar.
Cabernet Sefaret
Alkollü içkinin yasak olduğu Tahran, çeşitli ülkelerin büyükelçiliklerinde yapılan ve el altından piyasaya sürülen şaraplara büyük rağbet var. Özellikle de, Yugoslavya'nın parçalanması sonucu kurulmuş bir ülke diplomatlarının ürettikleri şaraba...
Şarap üretirken bakana yakalanmıştı
Emekli Büyükelçi Tanşuğ Bleda 1980-1983 yılları arasında görev yaptığı Tahran'da, şarap üretirken zamanın Dışişleri Bakanı İlter Türkmen'e nasıl yakalandığını, hatıralarını topladığı ‘‘Maskeli Balo’’ isimli kitapta şöyle anlatmıştı: ‘‘... Şansa bakın ki, tam piyasadan şaraplık üzüm temin ettiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı İlter Türkmen'in resmi bir ziyaret için Tahran'a gelmesi icap etti. İspanyol sefirle şortlarımızı giymiş ve leğenler içinde eski usul ayakla ezerek üzümün suyunu çıkarıyorduk ki, karşımızda İlter Bey'i gördük. Şaşkınlık içinde bize, ‘Ne yapıyorsunuz böyle?' dedi. Durumu anlattık ve isterse bize katılabileceğini yoksa izin verirse her yer batmışken yapmakta olduğumuz işlemi kısa zamanda bitirebileceğimizi söyledik. Oturup bizi seyretti ve esprileriyle bizi yüreklendirdi. Sonuçta iyi bir ürün oldu ve o yılın en iyi kırmızı şarabı seçildi. İtalyanların Lacrima Christi şaraplarından esinlenerek adını ‘Sefirenin Gözyaşları' koymuştum...’’